menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Aşırı sağın yükselişinden ders alalım

7 4
29.06.2024

MEHMET TAŞ* – Avrupa’da aşırı sağ ilerlemeye devam ediyor. Türkiye ve Latin Amerika ülkelerinin bir çoğunda toplumsal tabanını genişletmeye devam ediyor. Geçmişe, özellikle de günümüzle paralellikleri olan dönemlere bakmak her zaman yararlıdır ve bu anlamda Avrupa’da 1930’ların olayları ve gelişmekte olan ülkelerde 60-70’li yıllardaki askeri darbeler çok öğretici olabilir.

“Tarih bize, insanın tarihten hiçbir şey öğrenmediğini öğretir”, Hegel

Dünya ekonomisi 1930’larda ciddi bir kriz ve ticaret savaşlarından etkilendi ve siyasi iklim de aşırı sağ ve popülizm ile karakterize edildi.

Türkiye gibi ülkelerde aşırı sağın milliyetçi ırkçı düşünceleri 70’lerdeki askeri darbeler aracılığıyla iktidara taşındı.

Aşırı sağ krize bir tepki olarak çıktı

1930’larda sermaye, ekonomik bunalımın bir sonucu olarak kârlarının tehlikede olduğunu gördü. Bu duruma verilen yanıtın iki yönü vardı. Dış cephede, her şirket ve her ülke krizi ihraç etmeye çalıştı. Ülkeler kendi ekonomilerini korudular (korumacılık) ve diğer ülkeler veya rakipler pahasına mümkün olduğunca çok yurtdışına yatırım yapmak ve mümkün olduğunca çok pazarı fethetmek (Lebensraum) için agresif bir yarış başladı. Birincisi ticaret savaşlarına ve nihayet sonucunu zaten bildiğimiz gerçek bir askeri savaşa yol açtı.

Tüm kapitalist ülkelerde kriz çalışma yaşamına aktarıldı: ağır kesintiler, düşük ücretler, kitlesel işten çıkarmalar ve daha kötü çalışma koşulları. Örneğin, Alman hükümeti, Hitler’in şansölye olarak atanması öncesinde, Alman alacaklıları ve Avrupa çapındaki mali seçkinler tarafından memnuniyetle karşılanan sert kemer sıkma önlemleri aldı. Diğer sanayileşmiş ülkelerde de kemer sıkma politikaları oluşturuldu.

Toplumsal tasfiye politikası, her yerde yaygın direnişi ve kitlesel protestoları kışkırttı. Seçkinler bu direnişi kontrol altına almaya ve iki şekilde sona erdirmeye çalıştılar. Birincisi, baskıyı artırarak. Birçok baskıcı yasa çıkarıldı, demokratik özgürlükler kısıtlandı ve polis giderek sertleşti. İngiltere’de polis militarize edildi ve işçi toplantıları yasaklandı, basın özgürlüğü kısıtlandı ve parlamenter güç sınırlandırıldı. Fransa’da da Parlamento kısıtlandı. Gösterileri önlemek için komünistler kitlesel tutuklandı. Amerika Birleşik Devletleri’nde grevler yasaklandı. Belçika’da 1936’daki büyük genel grev sırasında onlarca komünist ve grevci tutuklandı ve ağır cezalara çarptırıldı.

Latin Amerika ve Türkiye’de 60-70’li yıllarda askeri darbelerle İMF’nin reçeteleri uygulandı, kemer sıkma politikaları devreye sokuldu, demokratik haklar rafa kaldırıldı, basın özgürlüğü ve parlamento geçici de olsa çalıştırılmadı. O yıllarda aşırı sağ politikalar devlet eliyle uygulandı.

Buna ek olarak, İtalya, Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda, Fransa, İspanya, Portekiz, Hırvatistan, Macaristan, Yunanistan vb. ülkelerde aşırı sağ partiler ortaya çıktı ve çoğu durumda büyük şirketlerin mali desteğini aldı.

Bu faşist partiler, yaygın hoşnutsuzluğu kanalize etmek ve işçi hareketini içeriden felç etmek için bir kitle tabanı kazanmaya çalıştılar – çoğu zaman başarılı oldular. Bu kitle tabanını, ilk olarak, nüfusun geniş kesimlerinin korkuları ve güvensizlikleri üzerinden yarattılar. Faşist partiler iyi bilinen günah keçisi mekanizmasına başvurdular ve halkı belirli azınlıkların veya hor görülen nüfus gruplarının (Yahudiler, Çingeneler, Slav halkları vb.) bir tehdit oluşturduğuna inandırdılar. Bu günah keçileri, sıradan insanların karşılaştığı sosyo-ekonomik sömürü için mükemmel bir paratoner sağladı ve böylece sıradan insanların kızgınlığını seçkinler için olumlu bir yöne yönlendirmeyi başardı. Halkın, tepedekiler yerine alttakileri çiğnemesini sağladılar.

Propaganda, kitlelerin desteğini kazanmak için ikinci önemli öncüldü. Faşistler, takipçileri için bu istenmeyen gerçekliklerden etkilenmeyen bir “alternatif gerçekler” evreni yarattılar. Faşistler, sinema ve radyo gibi günün en modern kitle iletişim araçlarının yanı sıra gazete ve dergileri kullanmakta çok yetenekliydiler. Onlar, “nüfusun küçük bir yalandan ziyade büyük bir yalana inanma olasılığı daha yüksektir ve yeterince sık tekrarlanırsa, er ya da geç nüfus buna inanacaktır” sloganıyla şimdi sahte haber dediğimiz şeyin gerçek uzmanlarıydılar. Lugenpresse (yalancı basın) olarak damgalanan geleneksel basın diskalifiye edildi.

Üçüncüsü, faşistler nüfusun geniş kesimleri tarafından desteklenmek istiyordu, toplumsal duyarlılıklara ve ihtiyaçlara cevap vermek zorundaydılar, böylece kendileri için bir sosyal imaj yarattılar. İktidarda olmadıkları zamanlarda, sofistike anti-kapitalist demagojiyi kullandılar. Alman faşistlerinin kendilerini Nasyonal Sosyalist olarak adlandırmaları tesadüf değildir.

Hitler, büyük kitlelerin önünde Yahudilere sert bir şekilde saldırdı, ancak işverenler önünde yaptığı konuşmalarda Yahudi aleyhtarı söylemlerinden hiçbir iz yoktu. Bu kapalı çevrelerde gerçek yüzlerini gösterdiler ve yalnızca işçi hareketine, sosyalizme ve Sovyetler Birliği’ne yönelik saldırılardan bahsettiler.

Mussolini de farklı değildi. Kapitalizmi çökmekte olan bir sistem olarak nitelendirdiler ve ilk parti manifestosunda savaş karları vergisini, sekiz saatlik işgününü ve kadınlara oy kullanma hakkını savundu. Faşistler devlet iktidarını ele geçirdikten sonra, bu ince sosyal ve anti-kapitalist söylemleri ortadan kayboldu ve kendilerini büyük şirketlerin ateşli savunucuları olarak gösterdiler.

Faşistler, bir kitle tabanı geliştirmenin yanı sıra, ilk başta kendi partilerinin toplantılarını ve liderlerini koruma işlevine sahip olan çeteler de yarattılar, ancak kısa süre sonra amacı örgütlü işçileri terörize etmek ve siyasi ve sendika liderlerini fiziksel olarak ortadan kaldırmak olan gerçek özel milisler haline geldiler. Mussolini’nin iktidara gelmesinden iki yıl önce, Kara Gömlekliler hareketinin 200.000 üyesi vardı. Hitler 1933’te iktidara geldiğinde 400.000 Kahverengi Gömleklisi vardı.

O dönemdeki sorun, faşist partilerin varlığı ve onların aşırı ideolojileri ya da yöntemleri değil, geleneksel siyasi partilerin duruşu ve egemen sınıfın tutumuydu.........

© Açık Gazete


Get it on Google Play