Avrupa Birliği’nin geleceği ve Türkiye
Balkan Savaşları öncesi, Avrupa devletleri, savaşı Osmanlı Devleti’nin kazanacağını sanmışlardır. O yüzden, savaştan sonra, savaş öncesi statükonun değişmeyeceğini, Osmanlı’nın yapacağı işgal ve ilhakın kabul edilmeyeceğini, sınır değişikliklerine göz yumulmayacağını açıklamışlardır. Fakat Osmanlı Devleti savaşı kaybedince, tutumları değişmiştir. Balkan devletlerinin ele geçirdikleri toprakları ve yeni sınırları hemen tanımış, Osmanlı’ya da yeni durumu kabul etmesi için baskı yapmışlardır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle (AB) ilişkilerine bakınca şu görülür: Avrupa devletlerinin tavrı, tarihlerine uygundur. Öteki aday ülkelerin önüne konmayan şartlar, Türkiye’nin önüne konmuştur. Türkiye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği, siyasal birliği aleyhine talepler masaya getirilmiştir. Türkiye’nin taraf olduğu ikili ve çok taraflı anlaşmazlıkların tamamında AB, Türkiye’nin karşısındadır. İşin acı tarafı, AB’nin bu dayatmalarına itiraz eden, AB ile egemen eşitliğe dayalı, mütekabiliyet esaslı ilişkileri savunanlar, ülkemizdeki AB yandaşlarınca “dinozor”, “tutucu”, “statükocu”, “Kemalist” ilan edilmiştir.
Oysa Türkiye – AB ilişkileri, Türkiye’nin isteğinden çok, AB’nin kendisini nasıl ve nerede görmek istediğiyle ilgilidir. AB; ABD ve NATO’nun koruma şemsiyesini mi tercih edecektir? Yoksa küresel bir güç olmayı mı? İlkini seçerse, Türkiye ne yaparsa yapsın, Türkiye’yi içine almaz. Üye yapmaz. Sorunlu bölgelerle arasında, aynen şimdi olduğu gibi, adeta bir tampon olarak tutar. Eğer ikincisini seçerse, Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik öneminden, nüfusundan, silahlı kuvvetlerinin gücünden mutlaka yararlanmak ister. Üye yapar.
1995’te imzalanan, 1996’dan beri yürürlükte olan Gümrük Birliği sayesinde, Türkiye’nin iç pazarı, gümrük rejimi, dış ticaret rejimi üzerinde tam bir nüfuz elde eden AB; bunu Türkiye’yi üye yapmadan başarmıştır. Türkiye üzerinde adeta vesayet rejimi kurmuştur. Türkiye; kararların alındığı masada yoktur. Ama o masada alınan kararlara uymak zorundadır. Çünkü AB üyesi olmadan, Gümrük Birliği’ni kabul etmiştir. Bu tutum, yarı sömürge durumuna düşmekten farksızdır. AB de, Türkiye’yi ne içine almakta ne de AB kapısından uzaklaşıp, farklı seçenekler aramasına müsaade etmektedir. Tam üyelik vaadiyle oyalamaktadır. O yüzden mevcut şartlarda, Türkiye’yi tam üye yapacağını düşünmek olanaksızdır.
AB; küresel sorunları çözmede ağırlık koymaktan........
© 12punto
visit website