Antiemperyalist olmak kolay mıdır?
Türkiye’de son dönemde iktidarın emperyalizm karşıtı olduğunu öne sürenler var. Bunun tarihsel olarak, siyasal olarak, ideolojik olarak, kültürel olarak mümkün olmadığı gibi, sınıfsal olarak da mümkün olmaması bir yana, iktidarın da emperyalizm karşıtlığı yapmak gibi bir iddiası, bir niyeti yok. Hatta tersine, batıyla gergin seyreden ilişkileri yumuşatmak adına, ABD’ye hayli ılımlı mesajlar veriyor iktidar.
Konuyu daha etraflıca tartışmak için, öncelikle şu soruyu soralım. Siyasal, toplumsal bir sorunu ele alırken, öncelikle siyasi tahlil, iktisadi tahlil, sınıfsal tahlil, kuvvet tahlili yapılır. Bunlar yapıldığında, ülkemizdeki egemen sınıfların, mevcut siyaset anlayışının, ana akım partilerin emperyalizmle yoğun, yakın, derin ilişkileri görülür. Kaldı ki, kapitalizm karşıtı olmayan ve yüzünü sola dönmeyen bir iktidarın, emperyalizm karşıtı olması da mümkün değildir.
Bir iktidarın emperyalizm karşıtı olup olmadığını anlamak için, üretim – mülkiyet – bölüşüm ilişkilerindeki tavrına bakmak gerekir. Dayandığı toplumsal sınıflara bakmak gerekir. Hangi toplumsal sınıfları önceleyerek, gözeterek siyaset yaptığına bakmak gerekir.
Emperyalizme karşı olmak için, öncelikle emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan, aydınlanmadan yana olmak zorunludur. Birer Soğuk Savaş ittifakı olan NATO’yu ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı, Avrupa Birliği’ni (AB) Almanya ve Fransa başta olmak üzere, Avrupa’nın büyük güçlerinin, egemen sermaye çevrelerinin emperyalist tahakküm aygıtı olarak görmek, ikisine de karşı durmak şarttır. Ezilen uluslara, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle mazlum milletlere, 3. Dünyaya sahip çıkmak mecburidir.
Bir devletin emperyalist olup olmadığı, onun devlet kapasitesiyle, ulusal güç unsurlarının (siyasi güç, iktisadi güç, askeri güç, yumuşak güç) toplamıyla ilgilidir. Kapitalist çizgideki gelişmesine, servet ve kuvvet birikimine koşut olarak, emperyalizm aşamasına gelip gelmediğiyle ilgilidir. Dışarıda pazar – hammadde – ucuz emek arayışıyla, bu amaçla gerektiğinde zor kullanıp kullanmamasıyla ilgilidir.
Türkiye’de iktidar, 2002’den bu yana, beslediği sınıflarla ve kendisini besleyen sınıflarla, vahşi kapitalist bir düzeni savunmaktadır. Ekonomideki liberal yaklaşım, özelleştirme programı, sosyal devletin kırıntı düzeyinde kalan kısımlarının da tasfiyesi, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinde piyasalaşma, emekçilerin kazanımlarının budanması, emeğin hızla taşeronlaştırılması, ücret politikası, bir bütündür. Dahası, emperyalizm karşıtı bir iktidar, özelleştirme şampiyonu olamaz. Oysa Türkiye; 1986-2003 arasında 8.2 milyar dolarlık, 2003-2017 arasında 60 milyar dolarlık özelleştirme yapmıştır. AKP bununla övünmektedir.
Son 20 yılda Türkiye sanayisizleşmiştir. Ekonominin büyüdüğü dönemlerde bile, büyümeye koşut bir........
© 12punto
visit website