Bizden olmayanı sevme sanatı yahut normalleşme (2)
İnsan bir medeniyet varlığı olarak toplumda birey olmanın farkındalığını hisseder. Gerek katılarak gerek ayrılarak toplumla bazen dayanışma bazen çatışma hali içinde kendiliğini yaşar. Böylece ben ve biz kavrayışı bu meyanda oluşur. İnsanın ötekine dair kavrayışını belirleyen ölçütlerin ne olduğu esasen kişinin kendi iç dünyası ve dış âlemle ilişkisinin keyfiyeti bakımından son derece önemlidir. Bizden olmayana dair kavrayışımızı şahsî ve indî pek çok ölçüt belirler; inançlarımızın, algılarımızın, çıkarlarımızın vesair kriterlerimizin hayat çevremiz olan şehir ve onun düzeninin de bunu tayin ettiğini hiç düşündük mü? Burada bize asırlar öncesinde “cahil şehir” kavramı ile konuşan Farabî atam şehrin bizden olmayanı sevme noktasında bizdeki etkisine de esasen bu şehri oluşturan şartları ve ruhî halleri göstererek işaret etmişti. Medeniyetin sac ayaklarından şehir üzerinde düşündüğümüz medeniyetçi milliyetçi anlayış da bu bakımdan toplum kadar önemlidir. Bu ötekileştirme ve bizden olmayanı sevme konusunda düzen ve adalet kavramı olan devlet de başka bir önemli miyardır. Zira insanların kendince bizden olmayan saydığı ve öteki gördüğü ile ilişkisinde akl-ı selim, kalb-i selim kaybolursa zevk-i selimini yitirmiş ilişkiler ağı o toplumu yozlaşmaya sürüklemez mi? Hülasa bizden olanı sevmeme, onun hakkını gör(e)meme ve kendinden olana orantısız müsbet davranma haklar ve adalet temelli medeni bir toplumu tahrip eder. Hele burada çıkar ilişkileri gibi son derece bayağı düzeyde yürüyen ilişkiler karteli söz konusu ise insan olarak o toplumda kemaliyet ve keyfiyetin ne hâle geleceğini varın siz düşünün. Neyse ki önümüzde böyle örnekler bulunmuyor…
İşte burada daha önce de yazılarımızda ortaya koyduğumuz cahil şehirlere bizden olmayanı sevme noktasında insan bilincini etkileyen negatif unsurlar olarak baktığımızda düşünmemiz gereken bir modern zaman şaşkınlığı bizi bekliyor gibi. Farabî’nin zaruret şehri dediği ve zorunlulukların bir araya getirdiği toplulukta; sadece yeme, içme, giyinme, barınma gibi temel meseleler üzerinde bütünlük fikrini maddiyat ve temel gereksinim psikolojisinde son derece zaruri ama o derece diğerini dışlamaya yatkın bir durumun oluşabileceği aşikârdır. Kendini sürdürme güdüsü ve zarureti. Bu insan, diğerini sevme sanatından mahrum kalmaya yatkın ve hırsları diğerini ezmeye mütemayil olabilir. Zira aklı ve kalbi bir bağ ile örtülmüş gibidir. Bu bakımdan temel ihtiyaçlarının kısır dünyasında kendine, hayata ve insanlara bakan bir bilinç haliyle bütüncü ve kapsayıcı bir akıl üretemez. Erdem bu toplumun içinde kendine yer bulup diğerine dair kendine ne sanırsa ötekine de onu isteme kalbi ve ahlâk haliyle gelişemez. Bu bakımdan şehirde toplumun ne ile güdülendiği ve devletin bu çerçeveyi nasıl yönettiği son derece ehemmiyetlidir. Zaruret medeniyetinde yaşayan insanlar için bizden........
© Yeni Söz
visit website