“Direnen Gazze”den “dirilen ümmet”e
Hamas’ın, motorlu paraşütlerle ‘Aksa Tufanı’ adıyla İsrail’e saldırı düzenlemesinin üzerinden bir yıl geçti. “Bu saldırı, gerçekten Hamas’ın yöneticileri tarafından mı planlandı; yoksa Hamas’ın içine sızan ajanların tahrikiyle mi meydana geldi? Hamas, bu saldırıyla ne elde etti? Bu saldırı, amacına ulaştı mı? Atılan taş, vurulan kuşa değdi mi?” gibi soruları, bölgeyi iyi bilenler uzmanlara bırakıyorum. Bendeniz, “Gazze halkının direnişi ve Gazze’deki soykırımdan, ne tür dersler çıkarabiliriz? Hem mazlum Gazze halkına hem de kendi ülkemizdeki direniş ruhunun güçlenmesine nasıl destek verebiliriz? Nasıl direnir ve nasıl diriliz?” sorularını cevaplamaya çalışacağım.
. Hamas’a dair bazı eleştirilerimiz olabilir. Ancak Hamas’ın Gazze halkını çok iyi bilinçlendirdiği gayet açıktır. Evlâdının parçalanmış cesetlerini büyük bir vakarla kucağında taşıyan anne-babalar, ebeveyninin cesedi önünde bütün dünyaya ders niteliğinde konuşmalar yapan çocuklar bunun en büyük şahididir. Bu insanların, en ağır travmatik durumlar karşısında metanetlerini koruyabilmeleri, en zor şartlarda dahi direniş ruhunu kaybetmemeleri, bir tesadüfün eseri olamayacağı gibi, akşamdan sabaha geliştirilecek bir tavır da olamaz. Bir toplumun bu duruşu sergileyebilmesi için, bunu besleyecek uzun soluklu bir eğitimden geçmiş olması gerekir. Bu sebeple, Hamas’ın bunu nasıl başardığını iyi incelemek gerekir.
. Kuruluşundan itibaren Hamas’ın, cami merkezli bir hareket ve oluşum olduğunu söylemek mümkündür. Hamas yöneticilerinin yaptırdıkları camilerin müştemilâtında mutlaka bir eğitim merkezi ve bir de spor salonu olduğu görülmektedir. Aynı zamanda camiler, sosyal yardımların toplandığı ve dağıtıldığı mekânlar olarak da dikkat çekmektedir. Böylece eğitim, sosyalleşme, sosyal yardımlar ve sportif faaliyetler, cami merkezli olarak gerçekleştirilmiş olmaktadır. Bu da, cami merkezli faaliyetlerin bereketliliği ve verimliliği açısından, diğer İslâmî cemaatlerin faaliyetlerine örneklik teşkil etmesi gereken bir durumdur.
. Hamas’ın, mezhep ve meşrep ayırımı yapmadan, İslâm dünyasına “ümmetçi” bir yaklaşımla baktığı görülmektedir. Kendi içlerinde, dini anlama ve yorumlamada farklılıkları hoşgörü ve müsamaha ile karşıladıkları anlaşılmaktadır. Bütün yöneticileri ve........
© Yeni Şafak
visit website