Yaşamak dediğin: Şimdi - Ân diyarı (65)
Ayna kendini göremez, derler; ondan mı? Kendi söküğünü dikemeyen iğne mi insan yoksa? Terazi miyiz ya da kendini tartamayan?
Her şeyi merak et; kendini unut; olur mu bu? İnsan kendini unutunca, tanımayınca… neyi tanır ki? Ağaçları da görmez, üstündeki kuş yuvalarını da… Yakar, yıkar, tarumar eder.
Kuş yuvasına şefkati olmayan; kendisinde değildir. Kurtlar kuşlar bîzardır ondan. Nasıl bir insandır, deme Selim Ali; öyle bir “insan”yok ki! Ah şu kendini unutmaktan yorulan dünya!
Unuta unuta hepten geçmişsiz, geleceksiz kaldık. “Geçmiş” artık çok tozlu bir kelime… Sözlüklerde, tozlanmayan “şimdi” var iyi ki! Yapmadıkların varsa işte “şimdi…” desin.
Bilgin Abi’ye nerelisiniz, diye sorduklarında, şimdi’liyim diyor arada. Karşıdaki afallıyor.
Bana bir geçmiş göstersene Selim Ali. Geleceğe götürsene beni. Geçmişin adı hasretse; geleceğin adı Özlem…
Şu hasret, şu özlem diye koysana önüme! Bak; bu kayıp kayıp giden şimdi… Gözlerinin önünde… Kulaklarında, kalbinde… Ruhuna sinmiş. Hem hasretin hem özlemin özeti… Oh, be! Çölde su, gölge bulmuş gibi oldum. Şimdiyi buldum şimdiyi!
Zamanı yani şimdiyi duymadan, tutmadan bir yere gidemeyiz diyordu Bilgin Abi.
Ve…
Üşür elleri zamanın;
Bir ayrılık vakti.
Zaman şimdi…
........© Yeni Asya
visit website