Prof. Dr. Mehmet Birkiye: Herkese sanatçı diyebilirsiniz, bir beis yok; insan beyni namussuzun tekidir, her şeyi düşünebilir
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
12 Ekim 2024
Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden yönetmen ve oyuncu Prof. Dr. Mehmet Birkiye, Kadıköy Maarif Koleji’nde başladığı amatör tiyatroculuğa, Kent Oyuncuları'yla devam etti. Ödenekli ve özel tiyatrolarda 30’a yakın oyun yöneten Birkiye, "bana el verdi" dediği usta tiyatrocu Yıldız Kenter'in birçok oyununda yönetmen yardımcılığını yaptı.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan ayrıldıktan sonra, 2008’de, İstanbul Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk Bölümü’nü kuran Birkiye, halen aynı üniversitede bölüm başkanlığı yapıyor, oyunculuk ve yönetmenliğe devam ediyor.
2024 ve 2025 yıllarında İstanbul Tiyatro Festivali'nin küratörlüğünü de gerçekleştirecek olan Birkiye; yaşanan kültür-sanat enflasyonunun iyi-kötü yanlarını, tiyatronun içinde bulunduğu durumu, çağdaş sanat akımının tiyatroya etkilerini ve 28. İstanbul Tiyatro Festivali'ni T24'e anlattı.
TIKLAYIN | 28. İstanbul Tiyatro Festivali 22 Ekim’de perdelerini açıyor: Müjdat Gezen'e Onur Ödülü
- Ben özellikle İstanbul'da bir kültür-sanat enflasyonu yaşandığını düşünüyorum. O kadar çok oyun sahneleniyor ki bunun kaliteye negatif etki edeceği yönünde bazı endişelerim var. Siz bu konuda ne düşüyorsunuz?
Yüzde 100 kaliteyi etkileyecektir, kaliteyi düşürecektir. Zaten bu salonların yüzde sekseninin donanımları çok zayıf. İster istemez anlatmak istediğinizi, tiyatronun bazı olanakları olmadan anlatacaksınız. Elinizde sadece oyuncu ve metin kalacak; ışıktı, sesti, başka şeylerdi anlatım olarak olmayacak. Çünkü salonlar buna uygun değil.
Ancak bu bir enflasyon doğru, çok haklısınız. Ama bunu ben yararsız görmüyorum. Neden yararsız görmediğimi söyleyeyim. Burada artık niteliğe bakmaktan vazgeçtiğimiz bir noktadayız. Yani burada nitelik üstünden bir değerlendirme yapmak bana çok sağlıklı gelmiyor.
Şundan sağlıklı gelmiyor. Çünkü bu tiyatro yapma potansiyeli, iyi veya kötü güçlü bir potansiyel. Bu sadece tiyatro yapmakla da ilgili değil. Bu toplumun sosyal, ekonomik ve çağımızın şartları içinde sıkışmış bazı gençlerin ''Ben buradayım'' deme çağrısı.
- Niteliğe mi bakmalıyız, yoksa bu çağrının gücünü desteklememiz mi gerekiyor?
Bence bu çağrının gücünü desteklemeliyiz. Evet kötü birkaç oyun olabilir ama herhalde Türk seyircisinin bütün zevki de beş tane kötü oyun oldu diye bozulacak değil ya da bozulursa da bozulsun. Nihayetinde çok da mühim bir mesele ile karşı karşıya değiliz.
Ama bu dinamiği kaybedersek, tiyatro özünde her şeyi kaybeder. Ben bunu iyi bir dinamik olarak görüyorum. Tamam popülist, eksikli, niteliği yok, hepsini kabul ediyorum. İleride iyi örnekler belki oluşturmayacak ama bu yaşama arzusu gibi. Bu Diyonizyak1 dinamiği kaybedersek çok şey kaybederiz.
- Tiyatro 'Sefiller'i mi oynuyor, 'altın çağ'dan mı geçiyor? Madem para kazanılamıyor neden bu kadar çok oyun yapılıyor?
‘Altın çağ’ mı, ‘Sefiller’mi; tiyatro için çok keskin bir ayrım. Biri sarkacın öbür ucunda, diğeri öbür ucunda, iki durum var burada. Evet, ikisi iç içe. Yani hem altın çağını yaşıyor hem sefilleri oynuyor, bu bir madalyonun iki yüzü gibi nereden baktığımıza bağlı. Ama ikisi de gerçek bence. Çok Diyonizyak bir dürtüyle altın çağını yaşıyor, çok Apolloncu bir bakış açısıyla bakarsanız sefilleri oynuyor. Kısaca evet, ikisi de doğru.
Şöyle düşünün; Tiyatro, tiyatro olmadan önce, 1500 sene önce ilk Dionisos Şenlikleri’nden çıktığı varsayılıyor. Orada bir neşe, coşku, gürültü, patırtı, insan arzusunun ortaya çıktığı şey. Sonra o yavaşça disipline edilerek bir forma dönüşüyor. Şimdi burada onun ilk hali gibi bir durum var.
- Neden o Diyonizyak coşku var?
Çünkü toplum, yapı, bugünkü sistem, neo-kapitalizm, yeni kapitalizm, post-kapitalizm neyse artık bunun adı… Bu sistem insanlara, yaşama dair nasıl bir hedef ve umut veriyor? Böyle yaşanamaz, bunun bir karşıtlığı olması lazım. O karşılık da bu Diyonizyak çığlığı atmak ve o çığlık da tiyatro bana sorarsanız. Bence milattan önce bin 500’ler Anadolu'suna döndük. Yani bu Diyonizyak çığlık öyle bir şey. Apolloncu bir kontrol var. Tiyatro bundan kurtulmak için bu görevi görüyor. Şimdi bu görevi gören bir tiyatroyu, estetik değerlerle değerlendirmek, -tabii ki değerlendiriyoruz çocuklara söylüyoruz ama- ben bunu ciddi bulmuyorum yani.
Bırakın yapsınlar, bırakın yapsınlar.
- Peki nasıl bir modelle yukarıda konuştuğumuz konuları çözüme kavuşturabiliriz. Bu konuda ne yapılabilir, sizin kafanızdaki ideal model ne olurdu?
Bu modelleme kesinlikle yanlış. Çünkü ‘devlet yardımı’ isim olarak da çok yanlış bir ifade. İsim, yapılan şeyi de çok belirliyor. Niyet o olmasa bile, onu çok belirliyor. Bu kamunun desteklediği bir şey olmalı, nasıl ki Anayasa Mahkemesi'ni destekliyorsa öyle bir şey.
Kamu, belli fonlarla devletin bütçesinin içinde olmayan ve devletin kontrolünde olmayan ama devletin maddi olarak Sayıştay’la kontrol ettiği bir finansal yapı oluşturması lazım. Bu altyapıyı desteklemek lazım. Bu altyapı desteklenirse o zaman daha nitelikli oyunlar çıkmaya başlar. Bu coşkuyu destekleyecek, bu coşkunun ifade edileceği bir alan yaratmak lazım. Bunu da kamu yaratabilir. Bu yatırımın ekonomik olarak yüzde 40’ı boşa gidecektir. Ama sanat böyle bir şeydir. Bu kanalizasyon borusu değil ki yüzde 100 randımanlı kullanalım.
Sanat böyle bir şey, evet boşa gidecektir. Onun maliyetinin içinde bu var. Bazı şeyler çok tatsız tutsuz olacaktır tabii ki. Ama sonuç olarak bu böyle bir yatırım ve bunu kamunun yapması lazım. Kamu dediğimiz zaman belediye bütçesinin, devlet bütçesinin, genel bütçenin dışında olan, mesela uyduruyorum köprü gelirlerinin yüzde ikisi gibi bir gelir buraya ayrılabilir.
Ve bir de bunu organize edecek bağımsız bir kurul oluşturulması lazım. Salonları yaptıracak, destekleyecek vesaire…
- Bu model Türkiye'de olur mu?
Ben görmem ama siz belki görürsünüz. Çünkü Türkiye'de herkes madem parayı verdim diyerek mutlaka bazı fikirleri de dayatmak istiyor.
- Anladığım kadarıyla Arts Council England2 örneğindeki gibi bir sistemden bahsediyorsunuz.
Evet, biraz Arts Council England gibi. Aman, bundan beş altı sene önce ya da on sene........
© T24
visit website