menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nobel Ödüllü yazar Annie Ernaux’u beklerken, perküsyoncu ile tanıştı; yazdığı oyunla Afife ödülünü kazandı!

11 13
22.06.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

22 Haziran 2024

Tiyatrocu Müge Oskay yazdığı ilk oyunu olan Çarpışma ile 26. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’ne layık görüldü. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzikal Tiyatro ile İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okuyan Oskay, çocukluğunda şehir tiyatroları çocuk oyuncu biriminde tiyatro eğitimi aldı. Çocuk yaştan bu yana sanatla iç içe olan tiyatrocu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı piyano bölümünde de okudu.

Tiyatrocu Oskay, edebiyat mı ve tiyatro mu ikileminden ikisini birleştirerek çıktı. 2022 yılında gittiği Nobel Ödülleri’nde çok sevdiği kadın yazarı görebilmek için oturduğu koltuktan başarıdan başarıya koşacağı oyununa ilham olan perküsyoncuyu gördü.

Müge Oskay ilk oyunu Çarpışma’nın hikâyesinden Türkiye’nin en prestijli ödülü olan Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’ne uzanan yolculuğunu; kadın olarak tiyatroda varolmanın zorluklarından tiyatroya dair dileklerini T24’e anlattı.

- Oyunun hikâyesinden bahsederek başlayalım. Nasıl oldu da bir perküsyoncu hatta zilci, yazdığınız metne başkahraman oldu?

İnsan normalde daha soyut ilhamlar alır, ben de öyleyimdir ama bu gerçekten doğrudan bir ilham alma anıydı.

2022 yılında Nobel Ödülleri konserine gittim. O yıl Nobel Ödülleri alanların şerefine tören öncesinde bir konser veriliyordu. Ben de Stockholm'a yeni taşınmıştım. Dolayısıyla o şehrin kültürel yapısı ve etkinliklerini yakından takip etmek istiyordum.

O sene de benim çok sevdiğim Fransız kadın yazar Annie Ernaux, 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştı. O yüzden muhakkak ona katılmak istiyordum ve o günü çok uzun süre önceden planlamıştım. Benim için önemli bir gün olacağı belliydi. Tabii ki şimdi o günün anlamı benim için daha farklı, bugünden baktığımda daha önem taşımaya başladı. O gün çok sevdiğim bir yazarı ve çok önemli gelişmelere imza atmış bilim insanlarını göreceğim için çok heyecanlıydım. Tabii bilmiyordum ki asıl orada beni heyecanlandıracak başka birini daha görecektim. Konser boyunca çok iyi bir yerde oturuyordum. Sahneyi çok güzel görebiliyorum.

Harika bir konser vardı, dünyaca ünlü soprano Diana Damrau sahneye çıkacaktı o gün. Fakat ben sahneyi görmektense, yine ödül alacak kişileri daha iyi görebilmek için salonda çok kötü bir yere geçtim. Salonu gören bir koltuğa geçtim, oradan da ancak sahnenin sadece küçük bir köşesi görebiliyordu.

Konser boyunca ödül alacak kişilere odaklanıp onlarla empati kurup aynı hisleri paylaşmayı hayal ederken sahnenin en köşesindeki perküsyoncuyu gördüm. O gün sadece zildeydi. Normalde perküsyonculuk keyifli, oyuncaklı bir meslek. Tabii ki ben oyunda dramatik olarak biraz daha onu yalnızlaştırıyorum ama o konserde gerçekten sadece zildeydi. Oyunda anlattığım müziğin uyandırdığı etkiyi aynı eseri daha önce de dinlemiş olmama rağmen o gün daha kuvvetli hissettim. Çünkü orada bir tezatlık vardı.

Salonda dünyanın en önemli bilimsel gelişmelerine imza atmış kişiler kutlanıyordu. Diğer tarafta sahnenin en görünmez köşesindeki zilci sadece bir kere vurmayı bekliyordu ve ben de onunla beraber bekledim. Bana bu kadar etki edeceğini bilmeden, onun son vuruşuna doğru bütün eserin o büyük ana ilerlediğini hissederek ona odaklandım konserde.

- Törendeki eser de, sizin yazdığınız oyundakiyle aynı mıydı?

Evet, Richard Strauss'un Der Rosenkavalier: Suite’iydi.

Sadece o karakteri görmemden ziyade bence o müziğin dramatikliği de içimdeki dramatik duyguları ve refleksleri harekete geçirdi diye düşünüyorum. Zaten yazarken de sıklıkla müzik bana eşlik eder yazdıklarımın ruhuna uygun olarak onun etkisinden faydalanırım.

- Peki metni yazmayı bitirdikten sonra metnin tamam olduğuna nasıl ikna oldunuz?

Ben hep tiyatronun içinden geldiğim ve edebiyatla tiyatro bir arada olduğundan dolayı her zaman oyun yazmayı bekliyordum. Her zaman bazı çalışmalar yapıyordum ama asla kendimi ikna edemiyorum, onları bitirmeye tamamlamaya değer görmüyordum, gerekli görmüyordum, tam içime sinmiyordu.

Bu fikir aklıma geldiğinde bir okuma tiyatrosu projesinin içindeydim. Dolayısıyla çevremde oyun yazan kişiler ve bu grubun başında dramaturglar vardı. Bu proje kapanmak üzereydi fakat şimdi de oyunun dramaturjisini yapan Sündüz Haşar’a ilk fikri anlattım.

Sündüz Haşar hocamın çok heyecanlandığını ve beni desteklediğini gördüm. Dediğim gibi daha önce de oyun yazıyordum ama yazdığımız şeyi birilerine gösterebilecek olmak, onlardan yorum almak motive edici bir sebep.

Ben bu konsere gittikten ve fikri oluşmaya başladıktan sonra Erhan Gökgücü Oyun Yazarlığı Yarışması olduğunu hatırladım. Oyunu zamana bırakmak istemedim. Oyunların ya da herhangi bir şeyin en iyisi, o, bu, şu diye sıralanmasından çok da hoşlanmıyorum ama özellikle yazarlıkla alakalı yarışmalarda bence önemli olan bunu okutup fikrine güvenebileceğin kişiler tarafından değerlendirilebiliyor olması. Benim amacım, metnin okunması ve değerlendirilmesiydi açıkçası.

Bu yarışma bana oyunu bitirmek için bir amaç verdi.Yarışmanın varlığı beni oyunu tamamlamaya motive etti.

- İlk yazdığınız oyunun Devlet Tiyatroları’nın repertuvarına girmesi nasıl oldu?

Baştan beri oyunun iyi bir yolculuk geçirmesini hedefliyordum. Arkasında durabileceğim ve inanabileceğim bir şey üretmek uzun zaman alan bir iş. Her ürettiğimi ortaya çıkarma hevesinde olmadığımdan dolayı, bunun........

© T24


Get it on Google Play