“Hocamın öğrencileri arasında Kadir Topbaş ve Recep Tayyip Erdoğan da var”; kukla sanatçısı Cengiz Özek, iplerin hayatını nasıl değiştirdiğini anlattı
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
27 Ekim 2024
Dünyada gölge oyunlarının en meşhurlarından olan Karagöz ve Hacivat, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak tanınırken ülkemizde neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek olarak var olmaya çalışıyor. Karagöz, yıllarca bir tiyatro oyunu olarak bile tanınmazken, sadece Ramazan aylarında hatırlandı.
Karagöz, Hacivat, Çelebi, Tiryaki, Beberuhi gibi karakterler yerine; Kurbağa Kermit, Miss Piggy, Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü hayatımızda çok önemli yer edindi.
17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge tiyatrosunun kültürümüze nasıl girdiği üzerine birçok görüş olsa da en kabul göreni Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferiyle İstanbul'a geldiğidir. İstanbul'dan da neredeyse bütün dünyaya yayılan Karagöz, 3 kıtada aynı ya da Aragoz, Karagiozis gibi farklı isimlerle hâlâ oynatılmaya devam ediyor.
Cumhuriyet'e kadar neredeyse her sokak kahvehanesinde, evde oynatılan ve birçok hayalî, yardak çıkaran Karagöz sanatının son temsilcilerinden Cengiz Özek; Karagöz'ü, kukla sanatını ve 26. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali'ni T24’e anlattı.
- Kukla tiyatrosu ile tanışmanız nasıl oldu?
Ben Karagöz yapımını ortaokuldaki resim hocam Ali Kıyak’tan öğrendim. Hocamız okulda el işi derslerinde değişik materyallerle Karagöz yaptırırdı. Herhalde biraz abartmışım ki “Sen Karagöz öğrenmek ister misin? Bu yaz bir kurs açacağım oraya gel” dedi. Böyle başladı. Ali Bey de ünlü Karagöz üstadı Ragıp Tuğtekin'in öğrencisiydi.
Karagöz yok oluyor diye Kültür ve Turizm Bakanlığı 1973-75 yıllarında Atatürk Kültür Merkezin’de Karagöz kursu açıyor ve birçok önemli katılıyor bu kursa. İşte bu kursun en önemli hocalarında biri Ragıp Tuğtekin. Katılımcılar arasında da çevirmen, eleştirmen Cevat Çapan, opera sanatçısı Erol Uraz, çini sanatçısı Nursen Maylı çok önemli isimler vardı arasında Ali hocamız da varmış. Ali Hoca öğrendikten 3 yıl sonra, bize öğretti.
Ali Hoca son anda bizim okula geldi. Aslında imam-hatip lisesinde resim öğretmeniymiş. İmam-hatip lisesinde resim konusunda bazı hocalarla anlaşamamış ve bizim okula yönlendirmişler. Cenazesinde anladık ki eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da onun öğrencileri arasındaymış.
O yıl benim de ortaokulda son senemdi ve kendisinden nasıl yapılır, ne yapılır öğrendim.
- Peki, profesyonel olma süreci nasıl oldu?
Hemen profesyonelleştik, bundan para kazanmaya başladık. Kapalıçarşı’da turistik eşya olarak satılıyordu. Neredeyse yapan kimse yoktu ve kıyamet gibi satılıyordu.
Kapalıçarşı’ya bir girdik, herkes istiyor. O rakamlar o zaman bize pahalı geliyordu ama belki de biz ucuz söylüyorduk. Biz kurtaran rakamı söylüyorduk.
- Yapımı çok maliyetli mi?
Aşırı maliyetli bir şey değil bunlar, işçilik çok fazla. Bir tabaka deriden, düzgün yerlerini kullanırsan 10-12 tane çıkar. Biz de sattığımız bir figürle, 12 tanelik deri alabiliyorduk. Bakınca ucuza da veriyormuşuz. (Gülüyor)
Tabii, 13-14 yaşında bir öğrenci için iyi paraydı.
- Karagöz figürü satımından sonra süreç nasıl devam etti?
Karagöz figürü satıcılığından sonraki adımımız elimizdeki kalıpları çoğaltmak, yeni kalıplar oluşturmak oldu.
Ragıp Tuğtekin’in Yapı Kredi Bankası’nda sergilenen koleksiyonuyla karşılaştık. Hemen koleksiyonu izin alarak incelemeye başladık, bütün hepsinin detaylarını çıkarttık ve kalıplarını hazırladık. O sıra Yapı Kredi Bankası’nın sergilerden sorumlu yöneticisiyle karşılaştık. Orada 17 yaşımda ilk sergimi açtım. O sergi olduğu gibi Hollanda Ulusal Müzesi’ne gitti.
Ardından Topkapı Sarayı Müzesi’nde bir Karagöz kursu açabilir miyiz düşüncesi hâkim oldu. O zamanki müze müdürü Sabahattin Batur’du ve onunla görüştük. Karşısında bizim gibi ufacık çocukları görünce şaşırdı ama “Evet, yapalım” dedi. Fakat Karagöz figürlerini yapacak aletleri özel olarak üretmek gerekiyordu, onu yapacak kimseyi bulamadık. Ben de Topkapı Sarayı Müzesi’nde tezhip, minyatür kursu vardı, oraya öğrenci olarak katıldım.
Sabahattin Bey ile bir muhabbet başlayınca Topkapı Sarayı’nda da bir sergi açabilir miyim diye düşledim. Kültür Bakanlığı’na yazılması gerekiyormuş ve oraya yazdım. Ayrıca Kültür Bakanlığı’na müze koleksiyonunu da incelemek istediğimi söyledim -koleksiyonu Metin And’ın dışında kimse görmemiş- herhalde ikinci gören Karagöz sanatçısıyım.
Erotik figürlerin olduğu beş altı parça çıkarılmadı ama onların dışında tamamını gördüm, dokundum ve oradan da çok esinlendim. Derken Topkapı Sarayı Müzesi’nde dev bir sergi açtım.
Sonra Ayasofya Müzesi’ndeki sergim derken, açtığımız her sergide “oyun oynatmıyor musunuz?” diyorlardı. Ben de evde kendi kendime deniyordum zaten, Karagöz klasiklerinde Aptal Bekçi’yi, galiba 1981 senesindeydi Atatürk Kitaplığı’nın yeni binasının açılışında oynattım. Oyun çok beğenilince anlaşmamız beş oyun olmasına rağmen 10 defa oynadım. Böylece de Karagöz oynatmaya profesyonel olarak ilk adımımı attım.
46 yıldır bilfiil bununla ilgilenen en eski Karagöz sanatçısıyım.
- Eğitim süreciniz nasıl oldu?
Madem Karagöz oynatıyoruz, bu da bir tiyatro; günümüz tiyatrosuyla Karagöz’ün nasıl bir farkı vardır diye bunu merak etmeye başladım ve konservatuara girdim, oyunculuk okudum. Bugünkü oyunlarımda konservatuarın da etkisi vardır.
Günümüzle buluştuğunu düşündüğüm oyunlar hazırlamaya başladım ve bu oyunlarla beş kıtada, 50 ülkede, 150'nin üstünde şehirde defalarca gösterdik. 20'nin üzerinde uluslararası ödüle sahip bu oyunlar ve bu şekilde devam ediyoruz.
- Gölge oyununun biraz da tarihi geçmişinden bahsedelim istiyorum. Hacivat-Karagöz’le biz nasıl tanıştık?
Karagöz’ün bize 16. yüzyılda gölge oyunu olarak geldiğini düşünüyoruz daha eskiden geldiğin söyleyen insanlar da var ama belgesi yok.
16. yüzyılda yazılmış bir belge var. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’a olan seferini anlatan bir tarih kitabı. O dönemde Memlûkler o bölgede ve Memlûk Devleti’nde inanılmaz güzellikte bir gölge oyunu yapılıyor. Bu çok gelişmiş gölge oyunu sanatçıları; Yavuz Sultan Selim’in kesin zaferinden sonra Memlûk Hükümdarı Tomanbay’ı asarken, ipin kopmasını ve bir daha asmak zorunda kalmasını, bir gölge oyunu olarak Yavuz Sultan Selim’e anlatıyorlar. Bu da Yavuz Sultan Selim’in çok hoşuna gidiyor ve bütün sanatçıları alıp İstanbul’a getiriyor.
Peki biz bunu nereden biliyoruz; İbn İyas'ın 16. yüzyılda yadığı Yavuz’un Mısır’ı Fethi ve Mısır’da Osmanlı İdaresi adlı tarih kitabından öğreniyoruz. Bundan sonra Türkiye'de gölge oyunuyla ilgili kitaplara, belgelere, şiirlere ve şenlik namelere rastlıyoruz. 17. yüzyılda ise Karagöz adını aldığını Evliya Çelebi'nin kitabından öğreniyoruz.
Evliya Çelebi burada erotik bir Karagöz oyunundan bahsediyor ve “Hamamdan Karagöz’ü kirinden (erkek cinsel organı) urganla bağlayıp dışarı çekiyorlardı” diyor. Böylece bir gölge oyunları olmasına rağmen, bir Karagöz oyununa ise ilk defa böyle denk geliyoruz.
Karagöz sadece İstanbul’da oynuyor, bir İstanbul folkloru. Başkent folkloru demek daha doğru çünkü eski başkentler Edirne’de, Bursa’da da oynuyor ama esas Karagöz bütün oyunlarında İstanbul’dadır.
Karagöz İstanbul'dan, fethedilen imparatorluk sınırları içindeki bütün ülkelere gidiyor, Romanya, Macaristan, Balkanlar, Bosna Hersek… Öyle ki 500 yıl boyunca Yunanistan’da Türkçe Karagöz oynuyor.
Kuzey Afrika'nın Fas’a kadar olan bölümü, Ordu Doğu'nun tamamı yani bugün Filistin’den İsrail, Lübnan, Suriye, Yemen’e kadar olan bölgenin tamamında Karagöz oynuyor ve tabii ki Mısır'a geliyor ve orada da Aragoz adıyla oynanıyor. Ama Anadolu'da oynamıyor, Suriye etkisiyle mesela Antep'te Karagöz başlıyor, Suriye Karagöz’ünün bir uzantısı biraz daha farklı buradaki Karagöz’den.
- Karagöz gittiği ülkelerde de aynı kalmıyor anladığım kadarıyla…
Tabii önce İstanbul'daki gibi oynuyor, sonra oradaki sanatçılar devreye girince değişiyor. Çünkü Karagöz size bugünü, yaşadığınız yeri anlatıyor.
- Bu kadar geniş bir coğrafyaya İstanbul’dan çıkıp yayılan bir sanatı biz nasıl kaybetme seviyesine geldik?
Cumhuriyet kurulunca “bu bütün Türkiye’nin sanatı olsun” diyerek Türk Gölge Tiyatrosu diyorlar ve bütün Türkiye’nin sanatı oluyor.
Halkevleri Atatürk Devrimlerini Karagöz'le anlatmaya çalışıyor. Halkevlerinde yeni Karagözcüler yetiştiriliyor, didaktik oyunlar yazılıyor. Karagöz’e verilen en büyük zararlardan biri bu. Karagöz vals yapıyor, piyango çekilişleri var, Hayali Küçük Ali (Türk kukla ve gölge oyunu sanatçısı Mehmet Muhittin Sevilen'in mahlası) özellikle bu konuda çok ilgileniyor. Oyunlar yapıyor, Halkevlerinde yarışmaları açılıyor ve sonunda Karagöz unutulup gidiyor.
Yıllar sonra Ragıp Bey’in kurs açmasıyla yeni Karagözcüler yetişiyor ve hayat yeniden başlıyor. Bugün saysak Karagöz oynatan 80 kişi çıkar ama bunun kaçı gerçekten profesyonel, kaçı bu işi ciddi yapıyor tartışılır.
- O zaman burada kısa bir Kukla Sanatı 101 dersi yapalım mı? Kukla sanatının çeşitleri anlatır mısınız?
Kukla başlığı altında iki tür var, 3 boyutlu kuklalar ve gölge kuklaları. Gölge kuklaları; Endonezya Gölge Kuklası, Fransız Silüet Kuklası, elle yapılan gölge ve bizdeki renkli gölge kuklaları var. 3 boyutlu kuklalar ise ipli kukla, el kuklası, sopalı kukla, masalı kukla gibi içinde değişik türleri var.
- Susam Sokağı hangi kukla örneğinden?
Mubbet show yani mubbet kukla deniyor. Jim Henson’ın yarattığı, ağzı elle açılıp kapatılan tekniğe muppet tekniği deniyor. Dünyada kuklanın zirve yaptığı dönem. Kurbağa Kermit, Miss Piggy, Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü gibi karakterleri bilmeyen yok galiba.
- Her kukla üreten, kukla oynatabilir mi? Ya da tam........© T24
visit website