menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Büşra Sanay: "Kardeşini doğurmak" dünyanın en ağır cümlesi; toplumsal sessizlik ölümden öte bir şey

21 41
15.09.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

15 Eylül 2024

Gazeteci ve yazar Büşra Sanay'ın 2018'de Doğan Kitap'tan yayımlanan Kardeşini Doğurmak adlı kitabı, ailenin karanlık yüzünü gözler önüne sermiş ve Türkiye'de ensest ile çocuk istismarı konularında büyük yankı uyandırmıştı. Bugün 2024 yılındayız ve geçen altı yılda çocuk cinayetleri, kaybolmalar, istismar ve kadın cinayetleri daha da korkunç hale geldi. Hukuk sağır, adalet ise dilsiz.

Türkiye'yi yasa boğan sekiz yaşındaki Narin'in ölümünde olduğu gibi; kaybolan her çocukta aklımıza ilk düşen -maalesef- bir cinsel istismar olup olmadığı sorusu oluyor. Narin cinayetinde de bunun kesin cevabını önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak olan otopsi raporunda göreceğiz. Hâl böyle olunca Büşra Sanay'ın altı yıl önce kaleme aldığı kitabının hâlâ güncelliğini koruduğunu görüyoruz.

Sanay'ın dile getirdiği gibi: "Bu ülkede kıyameti her gün yaşıyoruz, ama kimse konuşmuyor. Sessizlik, bu suçları daha da güçlendiriyor."

Toplum, sessiz kalarak mağdurları yalnız bırakıyor ve suçu cesaretlendiriyor. "Bir çocuk, babasından çocuk doğuruyor; bu sessizlik ölümden öte bir şey." Mağdurlar hayatta kalmak için büyük mücadeleler veriyor, ancak içlerindeki yaralar asla kapanmıyor. Peki, toplum bu travmalara neden sessiz kalıyor? Neden herkes izliyor? Hukuk neden caydırıcı değil ve mağdurları daha da yalnızlaştırıyor?

Büşra Sanay ile görüştük; çarpıcı ifadeleriyle, ensest mağdurlarının uzun vadeli travmalarını, hukukun eksikliklerini ve toplumun içine düştüğü büyük ahlaki çöküşü anlattı. "Ailemi istemiyorum, cenazeme gelmesin" diyen mağdurlar, bize ailenin kutsallığını yeniden sorgulatıyor. Peki, gerçekten aile kutsal mı? Aileye dair inancımız kaldı mı? Şahsen benim hiç inancım yok!

- Kardeşini Doğurmak kitabınız 2018 yılında yayımlandı ve aradan geçen altı yıla rağmen çocuk cinayetleri, kaybolmalar, istismar, kadın cinayetleri ve ensest vakaları artarak devam ediyor. Hâlâ hukuk ve adalet yok. Sesimizi duyurmaya çalışsak da etkisi sınırlı kalıyor. Bu altı yıl içinde toplumsal ya da hukuki anlamda neler gözlemlediniz?

2018 yılından bu yana değişin tek şey; kitapta yazan her şeyin katlanarak artması, değişmeyen şey ise hukukun tüm bunlar karşısında kendini saklaması. Vicdanlı hâkim ve savcılar olmasa, gerekli cezaların verildiğini ara ara da olsa göremeyeceğiz. Ama sorun şu ki, yasalar kişinin merhametine vicdanına göre uygulanabilecek bir durum değil. Uygulanması gerekiyorsa uygulanır. O zaman vicdanlı bir karar vericiye denk gelmediysek yandık mı! Kadına karşı erkeğin şiddeti, homofobi, hayvan katliamı, kaçırılan çocuklar her gün artarak sürüyor. Biliyorsunuz ki yalnızca gördüklerimizi konuşuyoruz, bundan katlarcasının da ortaya çıkmadığını düşünürsek adeta kıyameti bu dünyada yaşıyoruz.

- Ensest mağdurlarının yaşadığı uzun vadeli travmalar sosyal ve ruhsal hayatlarında nasıl izler bırakıyor? En çok gözlemlediğiniz psikolojik yıkımlar nedir?

Benim gözlemlediğim kadarıyla, içe dönük, suskun ve başarı hedefleri olan kişiler. Bu hedef için ciddi çaba veren karakterler. Çünkü kimseye güvenemeyeceğini bilmek, sırtını ters çevirip kendine yaslanmayı mecburi kılıyor. İnançlarını, güven kayıplarını en yakından yaşadıkları için taşı sıksa suyunu çıkaracak bireylere dönüşüyorlar. Unutmuyorlar yaşadıklarını ama onu saplantı haline getirip de hayatlarını sekteye uğratmamaya çalışıyorlar. Büyük mücadeleler veriyorlar var olmak için, kendilerini güvende hissetmek için ve meslek sahibi olmak için. Ama aile kurduklarında sorunlar yaşayabiliyorlar ve bunlar evlilikleri bitirmeye gidebiliyor. Mesela kitaptaki vakalardan birinde, bir kadın ve âşık olduğu adam evleniyor. Bir akşam evlerinin salonunda koltukta oda karanlıkken ve sokak lambasının ışığı odayı doldururken yakınlaşıyorlar eşiyle, tam o anda dışarıda bir de köpek havlıyor durmaksızın ve kadın donup kalıyor. Ve o anda küçükken istismara uğradığını hatırlıyor. İstismar edildiği yer karanlıktı, sokak lambası içeri vuruyordu ve köpek havlıyordu. Çok şey benziyordu. Evliliğine devam edemiyor ve bitiriyorlar.

- Toplumsal sessizlik ensest mağdurlarının konuşamamasına nasıl zemin hazırlıyor? Bu sessizliği bozacak en etkili çözüm sizce nedir? Çözüm var mı?

Toplumsal sessizlik, ölümden öte bir şey. Ölen kişiyi bir kez de topluca katletmek demek. Narin olayında gördüğümüz gibi, bir çocuk öldürüldü, herkes biliyor ama sessiz sözleşme var ve konuşmuyorlar. Bana değmeyen yılan bin yaşasıncılık bu. Toplumsal sessizliğin, mağdurların konuşamamasına zemin hazırlamasının haricinde, tüm bu sessizlik istismarcıları daha da güçlendiriyor, korkusuzlaştırıyor ve cesaretlendiriyor. Çünkü, "nasılsa kimse konuşmuyor bunu" diyor. Zaten, "konu açıldığında duymak, dinlemek, bilmek de istemiyor" diyor bu kişiler. Kiminle konuşsam "sosyal medyayı sildim. Görmeye dayanamıyorum" diyorlar. Bunun çözümü bu değil ki. Biz bireysel olarak kısıtlı şeyler yapabiliriz ama burada devletin elini atması lazım ve bir şeylerin değişmesi için ön ayak olması gerekiyor. Çünkü bazı şeylere bizim gücümüz yetmez. İmza yetkisi ve kurallar vs için. Olaylar olduktan sonrasında ne yapılabileceği üzerine çalışmalar var, ama yapılması gereken "Önleyici Modüllerin Hayata Geçirilmesi." Bazen arkadaşımla oturup Türkiye'yi kurtarıyoruz sohbetlerimizde ve bu konu için o da şunu söylüyor. Ki o bir sosyal hizmet uzmanı, gözlem ve deneyimleri benim için daima çok kıymetlidir. Kendisinin de ensesti anlattığı bir kitabı var, "Kimliği Kaybolanlar – Ensest" adını verdiği. Diyor ki, her aile hekiminin olduğu yere bir sosyolog ve psikolog da görevlendirilse ve onlar da tüm köy, kasaba, kaza vs. her yere yetişebilir ve aileleri haftalık ziyaret edebilir, ekonomik, şiddet, çocukların durumu gibi pek çok notu alabilirler. Ve belki de bazı şeyler daha öngörülebilir olur. Çok doğru. Bunu yapabilecek beyinleriz, yeter ki karar mekanizması insanı yaşatmak için işlesin!

- İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu'nun raporuna göre, son 16 yılda 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı. Cinsel suçların yüzde 46'sının çocuklara karşı işlendiği, çocuğun cinsel istismarında Türkiye'nin dünya listesinde 3'üncü sırada olduğu belirtildi. Hukuk sistemimiz, ensest mağdurlarını gerçekten koruyor mu? Cezaların caydırıcısı olmaması ahlaki çöküşü destekliyor mu?

Bu suçlar, cezalarla ortadan kaldırılabilecek suçlar değil. Bir insanda insaniyet namına hiçbir şey yoksa, ne........

© T24


Get it on Google Play