menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ergün Gündüz: Gırgır Guguk Kuşu, Hababam Sınıfı gibiydi, çok güçlü bir yerdi; biz sadece evden kaçmak istedik

38 1
26.05.2024

Diğer

26 Mayıs 2024

Ergün Gündüz'ün çalışma alanına adım attığınızda bambaşka bir dünyanın içine giriyorsunuz. Boğaz manzarasının eşlik ettiği tablolar, çizimler ve fotoğraflar sanatçının geniş dünyasının ipuçlarını veriyor. Gırgır'ın kapaklarında en çok imzası olan isimlerden olan Ergün Gündüz, ilk karikatürü ile Gırgır'da hemen profesyonel olmuş az sayıda kişiden birisi. Gırgır'ın yenilikçi, yaratıcı ve asi kanadının temsilcisi olan Gündüz ile uzun uzun konuştuk. Elbette söz Oğuz Aral'dan çalkantılı ayrılığa neden olan "Hıbır"a geldi.

- Siz Gırgır'ın en önemli çizerlerindensiniz. En baştan başlayalım mı?

Böyle bir dosya yapmanız süper. Çünkü genelde Gırgır'ı neredeyse, doğru düzgün yaşamamış herkes anlatıyor. Ben de şaşırıyorum, yazanların hiçbirini görmedim. Sürekli yazıyorlar. Bunu söylediğimde de "O zaman siz niye anlatmıyorsunuz" diyorlar. Biz boşta değiliz, işimiz gücümüz var. Ancak sorulursa anlatırız. Ama kimse de sormuyor. Senin soruyor olman güzel.

- Sizin çizer olmadan önce Gırgır'ı keşfetmeniz nasıldı?

Sanırım çizgiye olan merak doğuştan gelen bir şey. İnsanın iç güdüsünde var. Çocukken okuma yazmayı bilmeden Red Kit gibi kitaplarla ilgileniyormuşum. Ortaokul sırasındayken Gırgır'ın da hareketlenme zamanları. Gırgır'ı birilerinde gördüm, bir süre sonra heyecanım arttı. Çünkü orada amatörlerin bir şeyler yollayıp yayımlandığını görüyordum. Oğuz Abi de onlara yanıtlar yazıyordu. Bu cesaret verdi. Bir tane yolladım. Köşede çıktı, klasik Oğuz Aral'ın "Fazla taramalardan kaçının" yorumuyla.

- Sonra nasıl oldu? Sizi davet mi ettiler?

Pazartesi günleri amatörlerin işlerine şahsen kendisinin baktığını öğrendim. O gün gelip odaya girdiğimde çizimime baktı ve "Haftaya gel başladı" dedi. Çok mutlu oldum. Fakat bilmediğim bir durum varmış. Dergiden bir grup çizer "Mikrop" diye bir dergi kurmak için ayrılmışlar. Böyle olunca boşluk oluşmuş. Oğuz Aral da en kısa zamanda gördüğü en yetenekli kişiyi hemen alma ihtiyacı duymuş. Böylece başladı ve ilk olarak onun odasında hızlandırılmış eğitim geçirdim. Onun dediklerini uyguluyordum. İlk çizdiğim Sezen Aksu vinyetiydi.

- Sonra ne oldu?

Çok hızlı bir ilerleme oldu bende. Bir de o ortamın içinde daha çabuk gelişmeye başladım. Ay sonunda para getirdiğimde evdekiler çok şaşırmıştı. 16 yaşında bir genç için hatırı sayılır bir kazançtı.

- Nasıldı Cağaloğlu günleri?

Oraya girince kendini de aramaya başlıyorsun. Cağaloğlu orası sonuçta. Bazı kitaplara ulaşma şansın var. Yabancı çizerlerin olduğu dergilere bakıyorduk. Sahaflara gidip kitaplar arıyorsun. Ben kendimde biraz Fransız biraz İngiliz biraz da Amerikan tarzını karıştırmaya çalıştım. Derginin kendi ekolü ile biraz hızlı biraz böyle, biraz şöyle yaparken bir su akmaya başladı.

- En çok Oğuz Aral mı etkiledi sizi?

Oğuz Aral'dan çok İlban Ertem etkiliyordu.

- Nasıldı oradaki o atmosfer? Usta çırak ilişkisi gibi miydi?

İş yerine dönmüş bir daire düşünün. Odalar vardı. Burada hakim olan Oğuz Aral'dı tabii. Öğreten, yönlendiren o idi. Diğer çalışanların pek öyle eğitmek gibi dertleri ya da yetenekleri yoktu. Ama yeni biri gelince elbette "Bu çocuk çok şımarık" ya da "Çocuk züppe" gibi konuşmalar mutlaka oluyordu. Çok sessiz bir karakterdim ama bazen çok iş geldiği zaman çok yorulduğumda "Yapmam" dediğim anlarda bozulduklarını da anımsıyorum. Biraz hani ezme durumu vardır ya büyükler küçükleri ezerler. Eski okullarda, mahallelerde ya da futbol spor takımlarında olduğu gibi hafiften öyle bir şey vardı. Hatta İlban'a da bunu söyledim. İlban'ı hem çok beğeniyordum hem de hayranım. Mesela bana bir kere kızdı "Benim gibi çizme" dedi. Kızarken tuttu da, yeni bir rakip geliyor falan gibi. Bu tür şeyler de vardı.

- Neler yapıyordunuz?

Ben roman çizmek istiyordum. Henüz bana bu fırsatı vermiyorlardı. Israrla İlban'ın yaptığı gibi şeyleri evde yapıp götürüyordum. Oğuz Aral bakıp "Bak çok güzel çizmişsin alırım bunu duvara asarım ama dergiye koymam" diyordu. Çünkü oranın bir karakteri olduğunu onun dışına çıkarsak okuyucunun anlamayacağını söylüyordu.

- Sizin mizah anlayışınız nasıl evrildi? Oğuz Aral'ın baskın mizah anlayışıyla sizinki arasındaki eş zamanlılık ya da ayrışmalar nasıldı?

Ben çok mizahçı değildim hatta espri de bulmayı istemiyordum. Ben bir espriyi çok iyi anlayıp onu bulandan daha iyi hale getirip sunmayı seviyordum. İyi bir yönetmen gibi anlatıcı olmak istiyordum. Kendi duygularımı anlatılan hikâyenin içine koymak istiyordum. Bu çok bulunan bir şey değildi dergide. O yüzden kapakları ya da bulunan esprileri çizecek kişi genelde ben oluyordum. Çünkü onu en iyi ben yapabiliyordum, diğerlerinin kendi köşeleri vardı.

- Oğuz Aral yeniliğe kapalı mıydı biraz?

İstiyor ama korkuyor da gibiydi. Benim orada devrimci bir kişiliğim vardı. Çok sessizim ama devamlı koşulların iyileşmesi için uğraşıyorum. Mesela daha iyi masalarda çizmemiz gerektiğini........

© T24


Get it on Google Play