2026’ya Girme, 2025’ten Çık
Bir kitaptan not almışım: Meritokrasi paragrafı. Paragrafta meritokrasinin, yetenek ve bireysel üstünlüğe —yani liyakata— dayandığı yönetim biçiminden söz ediliyor. Liyakat her bandonun şefi olmalı; buna hiçbir şüphe yok. Liyakat yok olduğunda ortaya çıkan hezeyanları hepimiz izliyoruz. Fakat yazının konusu, kendi dünyamızın liyakati.
Bu yıl kendi dünyamızda liyakat sahibi olabildik mi, bunu düşünmek istiyorum sizinle birlikte. Yıla başlarken hayallerimiz vardı, benim de bir sürü ışıklı hayalim vardı. Bu hayalleri nasıl bir liyakat zeminine oturtarak hayata geçirdik acaba? İzlediğim bir içerikte konuşmacı şöyle demişti: “18 yaşından sonra yaptığım her şeyden tek sorumlu benim.” Ağır bir cümleydi. “Nasıl tek sorumlu ben olabilirim?” diye düşündüm. Ölüm gibi hayatın en büyük gerçeğini kenara koyduğunu varsayarak şöyle devam ediyordu:
“Kaza mı yaptın? Şehir içinde sabah işe giderken trafiğe çıkıyorsan, kaza yapma ihtimalini kendi iradenle harekete geçiriyorsundur. Kaza da oluyorsa bunun tek sorumlusu sensindir.”
İlk bakışta saçma gelse de derinlemesine analiz edildiğinde düşünce yolumuza aydınlık tutabilir.
Peki insan, kendi zihninde liyakat devrimine ışık tutmayan hücrelerini nasıl yenilemeli sizce? Yenilemeden, eski benlikle yeni dünyaya ayak uydurmak mümkün mü? 2025 yılının başında neler dilediğimizi hatırlayalım. Nelerin bizimle olmasını istedik ve yıl sonuna doğru neleri kaybettik? Bu günlerde bir muhasebe yaparken, kendimizi haklı, diğer herkesi hatalı görmeden tartarsak bana göre sonuç gerçeğe daha uygun çıkar.
2025 yılında, Türkiye’de yaşayan biz homo sapiensler için takvim atmak kolay olmadı. Değişen gündemin anlık ritmine ayak uydurmanın cambazlığı bir tarafta; daralan ekonomik sistemin tokatlarına karşı diğer yanağımızı çevirmek zorunda kaldık, bu da gerçek. “Bu da geçecek” kitabındaki hikâyelere sımsıkı sarılarak günlerin birden........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden