Kocatepe’deki o fotoğrafı Sovyet ajanı mı çekti?
30 Ağustos yıldönümlerinde, Atatürk’ün Kocatepe’de çektirdiği meşhur ve etkileyici fotoğraf yine her yerdeydi.
Savaşı yönettiği tepedeki düşünceli ve yalnız bir komutanın bu etkileyici pozundan heykeller yapıldı, paralar basıldı.
En ünlüsü Taksim anıtındaki heykel.
Peki, bu fotoğrafı 26 Ağustos 1922 günü Kocatepe’de kim çekmişti?
Herkesin bildiği isim Etem Hamdi (Tem).
Kendi anlatımına göre 1892 Halep doğumlu.
Fotoğrafçılığı Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde asker olarak bulunduğu Bakü’de öğrenmiş. Bakü düşünce önce Batum’a sonra vapurla İstanbul’a geçmiş.
Bir 10×15 cam çeken Refleks ICA fotoğraf makinesi edinip İzmir’e gitmiş, Yunan işgalinin ve Türk köylerine saldırılarının fotoğraflarını çekmekle görevlendirilmiş, çektiği fotoğraflar Halide Edip, Yusuf Akçura ve Yakup Kadri’nin hazırladığı “Orta Anadolu’da Yunan Mezalimi” adlı Batı dünyasına yönelik propaganda kitabında kullanılmış.
Sonra da Batı cephesinde elinde fotoğraf makinesi olan bir yedek subay olarak Mustafa Kemal’in yanında yer almış.
Kocatepe’deki fotoğrafı çektiği bilgisinin kaynağı da bizzat Tem’in 1972 yılına kadar verdiği röportajlar.
1928’de Milliyet gazetesinde Falih Rıfkı Atay’a, 1942’de Radyo Mecmuası’nda Hikmet Münir Ebcioğlu’na, 1960’da Ulus’ta Fikret Otyam’a, anlatırken zaman zaman ağlayarak verdiği röportajda Kocatepe fotoğrafının hikayesini anlatmıştı.
Fikret Otyam’a verdiği röportaj en ayrıntılısıydı:
“O sabah Kocatepe’de bulunuyorduk. Taarruz, şafak vakti saat beşte başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta, vaziyeti adım adım takip ediyor, direktifler veriyordu. Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı. Zaman zaman sahra dürbünleriyle düşman cephesine bakıyordu… Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi. Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı… Hemen objektifimi çevirdim, adeta nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde deklanşöre bastım, resmini çektim. Saat 11’di..”
1971 yılında ölen Tem ile ilgili çıkan haberlerde “bütün arşivinin ölümünden sonra yakılmasını” vasiyet ettiği yazılmış.
Kırgınlığının sebebinin yaşarken fotoğraf arşivine hak ettiği değerin verilmemesi, istediği teliflerin ödenmemesi olduğu anlaşılıyor.
Çocuğu olmayan Tem’in ölümünün ardından Gaziler Cemiyeti, arşivinin Genelkurmay Başkanlığı tarafından satın alınması istemiş ama devrin süper Kemalist generalleri bunu yapmamış.
Böylece geçimini sağlamak zorunda kalan eşi arşivinin bazı parçalarını satmış, bazılarını elden çıkarmış.
2010 yılında Sabah gazetesinde çıkan habere göre cam fotoğrafları kırılmaktan kurtaran Banker Kastelli’nin verdiği para olmuş:
Kastelli’nin şirketinin “kültür direktörü” olan eski Milli Saraylar Müdürü Arkeolog İlhan Akşit, 1979’da fotoğrafları nasıl kurtardığını şöyle anlatmış:
“O tarihte Milli Saraylar Müdürü olarak görev yaparken bir gün protokol icabı dönemin İstanbul Valisi Nevzat Ayaz’la bir heyet karşılamaya havaalanına gittiklerini belirten Akşit, olayı şöyle anlattı: “Vali Bey’in yüzü asıktı. ‘Sayın Valim canınız sıkkın, hayırdır’ dedim. O da ‘Ya kaymakam başımın etini yiyor’ dedi. Atatürk’ün fotoğrafçısı vardı Ethem Tem. O fotoğrafçı ölmüş. Karısı gelip Silivri Selimpaşa’ya yerleşmiş. Kadının hafızasında da sorunlar varmış. Tem’in çektiği Atatürk’ün cam fotoğraflarını da sokaktaki çocuklar kırıyormuş. O zamanlar film yoktu tabii. Vali Ayaz bu durumu Ankara’ya yazdığını, Ankara’dan ‘Vilayetinizce çare bulunsun. Bizim yapacağımız bir şey yok’ yanıtı aldığını söyledi. Ben de Vali’ye ‘Merak etmeyin ben hallederim. Atatürk’ün camları kırılır mı. Üzülmeyin’ dedim.
Bir iki gün sonra şarkıcı Neco geldi yanıma. Bana ‘Kastelli’nin müzik direktörüyüm. Haldun Dormen de tiyatro direktörü. Sen de kültür direktörü olur musun?’ dedi. Ben de ‘Olurum’ dedim ve o anda aklıma geldi. Vali Bey’le bir kaç gün önce yaşadığımız şeyi anlattım. Atatürk’ün fotoğraflarının kırıldığını söyledim. ‘O fotoğrafları satın almak için para ayırabilir misin?’ dedim. Yılmaz Karakoyunlu da o dönem Kastelli’nin koordinatörü. Neco, Karakoyunlu’ya telefon etti o da para çıkaracağını söyledi. Parayı alıp, Ethem Tem’in karısının yanına gittim. Fotoğraflar harikaydı. Bazıları da kırılmıştı. Bir bavul dolusu cam fotoğraf vardı.
Ethem Tem’in karısı bana, ‘Evlat seni sevdim. Hürriyet gazetesi şu kadar verdi sen 50 milyon daha fazla ver sana vereyim bunları’ dedi. ‘Tamam’ dedim. Topladım bavulu çıkıyordum. ‘Bir bavul daha gözüme çarptı. ‘Bunda ne var’ dedim. Açtı yanımda orada da yine hiç bilinmeyen Atatürk’ün filmleri vardı. Para olmadığı için ‘Bunları sonra alayım’ dedim ve çıktım oradan. Üç gün sonra kadınla beraber ev de yandı. O filmler öylece yandı gitti. O cam fotoğrafları bir arkadaşa verdim o düzenledi. O da basıp basıp sattı. Hâlâ orijinalleri bende. Bir sandık dolusu cam fotoğraf var. Atatürk’ün Kocatepe’deki ünlü fotoğrafının da kartona basılı orijinali de bu fotoğraflar arasındaydı. Bu fotoğraflarla Kastelli’nin bir kültür kitabı yayımlandı.”
Yangın hikayesinin doğru olup olmadığı belirsiz.
Çünkü arşivin, en ünlü Atatürk resimlerinin de içinde olduğu bir kısmını Etem Tem’i eşi 1982’de gazeteci Kazım Dinç’e satmıştı.
Milyonlarca kopyası üretilmiş bu Atatürk fotoğrafı gibi kült resimlerden oluşan bir arşivden bahsediyoruz.
Başka bazı fotoğrafları ve Etem Tem’in anıları ise 90’lı yıllarda gazeteci Suzan Kapsız’ın eline geçmiş.
O da uzun yıllar elinde tuttuktan sonra bunları 2017’de Yeditepe Üniversitesi’ne bağışlamış.
Etem Tem’in “İstiklal Savaşı’nda Gördüklerim ve İşittiklerim” ve “Resimli Anılar” adlı iki başlık altında yazılmış anılarI, Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Tülay Alim Baran tarafından 2020’de “Tarihe Tanıklık Eden Bir Objektiften Kurtuluş Savaşı: Etem Tem’in Hatıraları” adıyla basıldı.
Kendi hatıralarında Kocatepe fotoğrafının hikayesini Tem şöyle anlatıyor:
“Şafakla beraber fırladım makinelerimi aldım. Atıma binerek dörtnal Kocatepe’ye. Vardığım zaman taarruzumuz başlamıştı. Orada Başkumandanlık, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti (Zeki Paşa), cephe ve ordu kumandanları ile harp kademesine mensup subaylar vardı.”
“Herkes tepenin üstünde gözle görünen kanlı çarpışmayı takip ediyor. Muhabere şubelerinin kurdukları sahra telefonlarıyla gelen raporlar yazılıyor, dakikası dakikasına kumanda heyetine veriliyordu. Çok defa Başkumandan bu gelen raporları toplu bir halde kumandanlarla beraber okuduktan sonra onlardan ayrılıyor, kayalıklar arasında tek başına dolaşıyordu.”
“Raporlar tevali ediyor ve bir raporu okuduktan sonra gruptan ayrılarak kayalıklar arasında çok hareketli ve heyecanlı bir şekilde dolaşırken Kocatepe’deki o resmini çekmiştim.”
“Başkumandan’ın buradaki bu vaziyetini tarihe gösterebilmek şerefi benim objektifime düştüğü için ne kadar övünsem haklıyım zannederim. Bugün o tarihten 25 seneye yakın bir zaman geçtiği halde o resme ve o manzaraya bakmaktan ben hala doyamadım.”
“İstanbul’da Taksim’de abide yapılacağı zaman Canonica (İtalyan heykeltraş) İstanbul’a gelmişti. O........© Serbestiyet
visit website