menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeknesaklık, Ülfet ve Nazar-ı Sathî

14 0
04.03.2024

Ülfet; aynı şeyleri sürekli görmek ve yaşamak suretiyle o şeylere alışmak ve zamanla sıradan bir şeymiş gibi kabullenmektir. Bazı durumlarda iyi olmasına rağmen genel itibariyle insanı gaflete sürükler.

Yeknesaklık tek düzelik, sürekli aynı halde olma, değişmez bir halde bulunmaktır. Yeknesaklık ülfete sebebiyet verir. Ülfette gaflete sebebiyet verir.

Nazari sathî yüzeysel bakış, üstünkörü ve sıradan bakmak veya değerlendirmek. Bunların üçü de üçüz kardeş gibi gaflet terminolojileridir. İnsanlara hissettirmeden gaflete sürükler. Daha doğrusu gaflet hallerimiz bu kelimelerle açıklanır.

Risale-i Nur Külliyatı’nda geçtiği şekillerini verip birkaç kelam yazmaya çalışacağım.

"Zira tevakkuf, sükûnet, sükût, atalet, istirahat, yeknesaklık; keyfiyatta ve ahvalde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner. (Sözler – 472)

"Zâten sükûn ve sükûnet, atalet, yeknesaklık, tevakkuf; bir nevi ademdir, zarardır. Hareket ve tebeddül; vücuddur, hayırdır. Hayat, harekâtla kemalâtını bulur; beliyyat vasıtasıyla terakki eder. (Mektubat – 45)

Hayat zikzaklar ve zıtlarla kemal bulur. Sürekli aynı halde olmak insanı gaflete götürür. Kâinat her an değişmektedir. Kâinatta dinamizm hâkimdir. Peygamberimiz (ASM) günde yüzlerce kez istiğfar edermiş. Haşa günahına değil. Bir önceki haline. Her an marifeti artıyor. Sürekli oturamazsın, sürekli yatamazsın, sürekli gezemezsin. Yatağa mahkum insanların halini herkes bilir. Statüko ve statükoculuktan Allah'a sığınırım. Nefsimin statükoculuğu en tehlikelisidir. Bütün statükolar fertte başlar aleme yayılır.

"Evet şimdi Siracünnur başındaki münacatı okudum. Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok hârika hakikatler gizleniyor gördüm. Bilhâssa ehl-i gaflet ve ehl-i tabiat ve felsefenin dinsiz kısmı, bu âdetullah kanunlarının perdesi altında çok mu'cizat-ı kudret-i İlahiyeyi görmeyip; dağ gibi bir hakikatı, zerre gibi bir âdi esbaba isnad eder, yükletir. Kadîr-i Mutlak'ın, her şeydeki marifet yolunu seddeder. Ondaki nimetleri kör olup görmeyerek, şükür ve hamd kapısını kapıyorlar.” (Emirdağ-2, 121)

"Kur'an’dan ve münacat-ı Nebeviye olan Cevşenü'l-Kebir'den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-i Rahîm'imin dergâhına arzetmekte kusur etmişsem, kusurumun afvı için, Kur'anı ve Cevşenü'l-Kebir'i şefaatçi ederek rahmetinden afvımı niyaz ediyorum." (Lemalar – 374)

Yukarda bahsedilen münacat 3.Şua olarak neşredilmiştir. Hakikaten çok harika bir risaledir. Üstadın dediği gibi çok ince hakikatlar var. Sürekli akıcı bir şekilde okunduğundan ülfet ediyoruz. Bazen bu risaleyi de müzakereli okumak suretiyle ülfeti kırabiliriz.

Sürekli okuduğum çok harika olan Cevşenin harikalığını bir süre sonra sıradan bir dua gibi okumaya başlıyorum. Yukarıdaki cümlede belirtildiği gibi yeknesak okuyuşum beni bir süre sonra Cevşene karşı ülfete itiyor. Bin hasiyeti bulunan bu muhteşem münacatı bir süre sonra sıradan bir münacat gibi görüyorum. Allah korusun ülfetimiz bizi hürmetsizliğe kadar götürebilir.

Bir incir çekirdeğinde saklı olan ağacın programını sadece çekirdeğe ve toprağa veririz. Sebeplerin neticeyi meydana getirmek için bir dua olduğunu ülfetten dolayı unuturuz. Toprakta biten ota alışırız. İşte ne olacak ot deriz? Toprakta her zaman olduğu gibi biter deyip alışırız.

"İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsanları fikren dalalete atan sebeblerden biri; ülfeti, ilim telakki etmeleridir. Yani melufları olan şeyleri kendilerince malûm bilirler. Hattâ ülfet dolayısıyla âdiyata teemmül edip ehemmiyet vermezler. Halbuki ülfetlerinden dolayı malûm zannettikleri o âdi şeyler, birer hârika ve birer mu'cize-i kudret oldukları halde, ülfet saikasıyla onları teemmüle, dikkate almıyorlar; tâ onların fevkinde olan tecelliyat-ı seyyaleye im'an-ı nazar edebilsinler. Bunların meseli deniz kenarında durup, denizin içerisindeki hayvanata ve sair garib hâlâtına bakmayarak, yalnız rüzgâr ile husule gelen dalgalara ve şemsin şuâatından peyda olan parıltısına dikkat etmekle Mâlikü'l-Bihar olan Allah'ın azametine delil getiren adamın meseli gibidir.” (Mesnevi Nuriye, 196-197)

Görmek başka bakmak başkadır. Bilmek başka anlamak başkadır. İnsan bildiği kadar görür. Her gün gördüğünüz bir şeyi mesela bir kediyi bildiğinizi ve anladığımızı sanırız. Sürekli onunla hemhal olduğumuz için bir süre sonra ona ülfet ederiz. Gözünün güzelliğine, rengine, tüylerinin güzelliğine hayret edemez hale geliriz. Zaten vücudunun harikalığından tamamen bihaberiz.

Sürekli okuduğumuz Fatiha süresine ülfet ederiz. Bazen ben okuyup okumadığımı bile hatırlamıyorum çünkü o kadar ülfet etmişim ki okuduğumun bile farkında değilim. Biri sorsa Fatiha’yı bilir misin? Hemen biliyoruz deriz çünkü ülfeti ilim telakki etmişiz.

Zamanla aynı şekilde okumalar bizi Kur'an'a ve tefsirlerine karşıda ülfet ettirir. Sathî nazar ülfete sokar. Rutin okumalara ülfet ve ünsiyet etmek gereklidir yani kendimize hergün okumak suretiyle bir alışkanlık kazanmak elbette çok güzeldir. Bu alışkanlığı devam ettirmek içinde farklı okumalar, müzakereler yapmakta gereklidir ki bu sürekli okuyuş devam etsin.

"Binaenaleyh gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâlî değildir.” (Mesnevi-i Nuriye, 87) Bazı okumalarımız sanki bunun gibi olmaktadır. Benim yaram var gocunuyorum olmayanlar gocunmasınlar. Bende böyle bir durum olmuyor diyenlere sözümüz elbette yoktur.

Sürekli deniz kenarında yaşayan birisi bir süre sonra oradaki güzelliğe ülfet eder. Bir kısım evliyalar bundan dolayı sürekli Mekke-i Mükerreme’de kalmayı tasvip etmemişler. Ülfet sebebiyle hürmetsizlikten korkmuşlar.

Ülfet kronik bir hastalıktır. Kronik bir hastalığa vücut bir süre sonra alışır ve........

© Risale Haber


Get it on Google Play