Dağlarda Bulurum Seni
Risale’lerin matbaalarda neşri
1952 yılında aralarında Nazif’in de bulunduğu bir heyet Bediüzzaman tarafından Risale’lerin matbaalarda basılması için görevlendirilir. Nazif Çelebi İstanbul-İnebolu arasında mekik dokur. Mehmed Emin Birinci’yi de İnebolu’ya çağırarak yardım ettirir. Fakat faaliyetleri Emniyet Müdürlüğü tarafından tespit edilir. 20.05.1952 tarihinde İçişleri Bakanlığı olay hakkında bilgilendirilir.
Nazif ilim ve ticaretle ilgili olduğu kadar siyasi ve sosyal meselelerle de ilgilidir. Hadiseleri Risale perspektifinden yakından takip eder. İnsanlığın hayrına vesile olacak teşebbüsleri destekler. Demokrat Parti’nin kurulduğu günlerde derin yapılar tarafından Nur hizmetine yeni bir taarruz olur. Olay Üstad’a intikal ettirilir. Üstad bir mektupla olayın içeriğini sorarak yapılmasını gerekenleri anlatır.
“Nazif’in haber verdiği yeni bir taarruz alameti ne şekildedir. Makineye karşı olmazsa hiç ehemmiyeti yoktur. Eğer o cihette olsa çok ihtiyat ediniz. Münasip ise Demokrat Parti’den muavenet isteyiniz. Ben merak ediyorum. Biz dünyalarına karışmadığımız halde bu idarece bize ilişmek bir küfür hesabına… hizmet-i Kur’an’iyemize sed çekmek musibetine karşı bütün nurcular bütün kuvvetleriyle demir gibi bir metanet ve tesanüd ve sabırla çalışmak.. ve sırran tenevveret altına girmek gerektir. Hem telaş etmeyiniz, onlar birbiriyle meşguldür.” (El Yazması Emirdağ Lahikaları)
Nazif’in kalbinden, Üstad’ın kaleminden geçen
Nazif, İnebolu’da Üstad’ın manevi vekili olur. Mektuplar yazarak Üstad hasretini dindirmeye çalışır. Bazen yalnız bazen yanına aldığı şakirt veya adayı ile Üstad’ı ziyaret eder. Mektuplarında ve ziyaretlerinde kuzey şehri İnebolu hizmetlerini anlatır. Üstad’ın sarsılmaz sadakatte dediği Nazif, “o mühim mevkide, Âlem-i İslâm’ın şimal hududunda hizmet-i imaniyenin bir kutbu” haline gelir. Zıt kutuplar birbirini çeker. Üstad, Nazif’i yanına çeker.
Dağlarda bulurum seni
Nazif, İnebolu Nur hizmetinin köprüsüdür. Risale-i Nur’un gümrük kapısıdır. Üstad’ın İnebolu’daki vekilidir. Bediüzzaman denilen o muazzam dağdan devasa parçadır. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle gelene geçene, kaçana göçene Üstad’ı anlatır. İnebolulu olup da rahlesinden geçmeyen yok gibidir. Evi ocaktır; Nur Talebeleri orada pişer. Kalbi kuş yuvasıdır; Üstad’ın sesine ses verebileceğini, hizmet yükünü taşıyabileceğini, kendi ayakları üzerinde yürüyebileceğini, kendi başına uçabileceğini düşündüğü kişileri zamanı gelince Üstad’a doğru uçurur. Herkes aynı kıvamda olmaz. Herkes birden olgunlaşmaz. Onun için Risale’yi ve Üstad’ı ne kadar anlatsa da tam anlayamayabileceğini veya nazlandığını düşündüğü kişileri bizzat kendisi Üstad’a götürür. Hasan Hilmi Kaba bunlardan biridir.
Nazif’in sofrası denizler gibi bereketlidir.........
© Risale Haber
visit website