Vaaz Kürsüsünden Bilimsel Gerçek: Evrim Teorisi!
Geçen ramazan ayının son günlerinden biriydi. Camisi, medresesi, imarethanesi, kervansarayı ve zengin müştemilâtıyla Gebze'nin gözbebeği, ecdâd yadigârı 500 yıllık Çoban Mustafa Paşa Külliyesinin mescidine bir öğlen namazı evvelinde gitmiştim. Ramazanın mânevi havası târihi mekânlarda daha derinden hissediliyor.
Öğlen vaktine bir saat kadar vakit vardı. Caminin geniş avlusunu etraflıca süzüp içeri girdim. Mescid ve kuşluk namazlarını edâ ettikten sonra günlük cüzümü okumaya başladım. Kalbimle beraber lâtifelerimi de şifa ve rahmet kaynağı hikmetli kitabın anlam dünyasına açmıştım. Kur’ân’ın İcazlı ve i'cazlı âyetleri kalpte ve dilde doyumsuz lezzetler bırakıyor, zengin mânâları insan ruhunu başka alemlere götürüyordu.
Cüzün ortalarına gelmiştim ki bir vâiz kürsüye çıkıp camiye dolmakta olan cemaate hitap etmeye başladı. Oradan-buradan derken insandan bahis açtı. Dünyaya gönderiliş hikmeti, kulluk vazifesi vs. derken mevzu insanın yaratılışına geldi. Bir yandan Kur’an okuyor, arada bir vâizin konuşmasına kulak veriyordum. "…400 milyon yıl önce başlamıştı insanın yaratılışı..." cümlesini duyunca irkildim, adeta dondum kaldım! Çünkü bu iddia materyalist evrimci felsefenin insanın varoluşuna dair iddiasıydı; İnsanın maymundan türediği, 400 milyon yıl öncesinden itibaren tesadüfler neticesinde evrim geçirerek bugünkü haline geldiğinin kabulüydü…
Bir yandan okuyorken sözün devamı nasıl gelecek diye vâizin konuşmasına dikkat kesilmiştim. Vaaz bittikten sonra kılınan namazın ardından vâiz imam odasına girerken kendisiyle görüşmek için müsaade istedim. Vaizle aramızda şu mealde bir konuşma geçti:
- "Hocam, doğru mu anladım acaba, 400 milyon yıl önce mi dediniz?"
- "Evet"
- "Bu hususta herhangi bir ayet veya hadis var mı?"
- "Yok"
- "O halde nereden çıktı bu kadar milyon yıl?"
- "Bu bilimsel bir gerçektir!"
- "Bu iddia evrim teorisidir, bu fikri ortaya atıp iddia edenlerin bazısı daha sonra iddialarından vazgeçmişken siz bu konuyu camide, üstelik vaaz kürsüsünde nasıl dile getiriyorsunuz!.."
Vâiz, “Beşer kelimesi farklı evrelerden geçerek yani evrim geçirerek insan şeklini alan canlı türünü ifade eden bir kavramdır” dedikten sonra iddiasına delil ve dayanak olarak "Bu konuda bazı mu'tezile ve şiâ ulemâsının da görüşleri vardır" dedi.
- “Mu’tezilenin de şiâ ulemâsının da imanın esaslarını zedeleyen bazı müfrit ve gayri sahih görüşleri var, onlara ne hâcet?” deyip Bakara suresinde insanın yaratılış serüveninin anlatıldığı âyetleri hatırlattım. “Âdem'e henüz ruh verilmeden önce meleklere secde ettirildiğini”, ardından “kendisine öğretilen Esma ile meleklerden ve cinlerden daha üstün özelliklerle yaratıldığını” ifade ettim.
- “Hayır, kim demiş cinler insandan önce yaratılmış!” diye itiraz etti. Vâiz konuştukça şaşkınlığım artıyordu. Konuşmalarımıza şahit olan görevli odasındaki imam-hatip de şaşkındı fakat o sadece dinliyordu. (Bu konuşmanın şahidi vardır ve halen görevdedir.)
Ayak üzeri birkaç dakikalık bu konuşmada bir vâizin Kur’an-ı Hakim’in beyanına uymamak bir yana, düpedüz aykırı ve muhalif ifadeleri yenilir yutulur gibi değildi. Kafaları karıştırıp zihinleri ifsad eden evrim teorisinin küfür temelli bu iddialarına müsamaha edilemezdi. “İlgili âyetlerden devam ederek bahsettiğiniz konuları biraz açalım” dedim. O esnada vâize gelen bir telefon üzerine “Acilen bir yere yetişmem gerekiyor” diyerek ayrılırken kendisine bu konuyla ilgili görüşmek isteğimi söyledim fakat cevap vermeden camiden çıkıp gitti.
Elbet bir görüşme imkânı buluruz diye ümit ettim. Vâiz, El-Ezher mezunu imiş. Arapça bilgisiyle Kur’an tâbirleri üzerinde daha iyi anlaşabiliriz diye de sevinmiştim. Derken birkaç yolculuk yapmak zarureti hasıl oldu. Bu arada vâizin ismini öğrenip cep telefon numarasını buldum. Kendisine camideki vaazı üzerine ayak üzeri konuştuğumuz mevzu hakkında müsait olacağı herhangi bir yerde görüşmek için randevu isteğimi mesaj yoluyla ilettim fakat cevap gelmedi. Aslında gayem vâizin söylediklerini tashih etmek için bir müzakere zemini oluşturmaktı. Bir hafta kadar sonra vaizi telefonla arayıp görüşme talebimi bildirdim. Aldığım cevap şaşırtıcıydı: “İnternete bakınız, orada konu hakkında bilgi alabileceğiniz fazlasıyla video bulacaksınız vs” gibi kaçamak cevap verdi.
Vâizle görüşmenin bir fırsatını kolluyordum. Yine bir öğlen vakti camiye girerken vâiz de vaazını bitirmiş kürsüden iniyordu. “İyi” dedim, namaz sonrası görüşürüz diye ümit ettim. Vâiz camiden çıkarken görüşmek istediğimi söyleyince önceki sözlerini tekrarladı: “Sormak istediğiniz konular internette ziyadesiyle mevcuttur, istediğiniz bilgileri oradan bulabilirsiniz.” Bunun üzerine vâize Şahsımın İlâhiyatçı olduğumu, çeşitli gazete ve portallarda yazdığımı, kürsüden ifade ettiği ve Kur’an’ın beyanlarıyla çelişen bazı yanlış bilgileri konu hakkında derlediğim ayetlerle tashih etmek için bir mü’min olarak sorumluluk duyduğumu; kısa süreli de olsa mutlaka görüşmek istediğimi, aksi takdirde konuyu Müftülüğe bildireceğimi ve basın yoluyla da yayınlayacağımı söyledim.
Görüşmek, konuşmak ve müzakere etmek istemeyen vaiz ne yazacağımızı dahi bilmeden peşinen “Ben de tekzip edeceğim” diyerek çekip gitti!..
Epey zamandan beri evrimle ilgili konular kendilerini “Kur’an uzmanı” diye takdim eden, Peygamber sünnetine ve hadislerine itibar etmeyen bu (t)akımın diliyle zaman zaman ortaya saçılıyor ve ekranlarda söylettiriliyordu. Bu zümre galiba Kur’an’ın “bilimle” çelişmediği/çatışmadığı intibaı vermek için akla ziyan böylesi iddialara dini dayanak oluşturmaya çalışıyordu. Fakat bu iddialara Diyanet camiasının itibar edip camilerde vaaz ve hutbelere konu etmesi, Allah korusun, insanın yaradılışına dair zihinlerde yara açacak ve bir fitne kapısının daha aralanmasına sebep olacaktı.
GEBZE MÜFTÜLÜĞÜ’NE MÜRACAAT
Konuyu iletmek için Müftülüğe gittim fakat Müftü beyle görüşemedim. Bir Şube Müdürü bizi nazikçe karşıladı. Mevzuyu anlatıp Müftü beye iletilmesini ve kendisiyle görüşmek isteğimi ısrarla belirttim. Kur’an’ın açık ve kesin beyanlarına aykırı ifadeler, kimden olursa olsun, mü’minin itikadına ve dolayısıyla imanının sıhhatine zarar verecektir. Lüzum duyulursa vaizle de bir araya getirilmek istiyordum. Toplumda saygınlığı olan, dini hakikatleri anlatmak üzere her vesileyle cemaate hitap eden Diyanet mensubu bir vaizin şahsiyetinin ve itibarının yıpranmasına da gönlüm râzı değildi. İletişim bilgilerimizi ve konuyu özetlediğimiz notlar alındı.
Ancak, aradan 1,5 aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen ne görüşme talebim ne de konu hakkında Tarafıma herhangi bir cevap/bilgi verilmedi. 10 gün önce aşağıdaki bilgileri de ihtiva eden ve konuyu etraflıca anlattığımız yazıyı Gebze Müftülüğü’nün resmi internet adresine e-posta yoluyla gönderip randevu talebimizi tekrar ettik. Yine bir cevap yok. Müftülüğün herhalde cevap vermeye fırsat bulamayacak kadar işleri başlarından aşkındır; İlgisizliği ve duyarsızlığı o makama yakıştıramadım. Doğrusu bu konuda ne yapıldığını merak ediyor ve Müftülükten hâlen görüşme daveti bekliyorum. Yoksa böyle meselelere önem mi verilmez olmuş?!..
Mu’tezili ve bazı ifrat-tefrit görüşlerin Diyanet camiasında ciddi ciddi itibar gördüğünü ne zamandır duyuyorduk. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, 21 Temmuz günü Türkiye Diyanet Vakfı Konferans Salonu’nda icra edilen bir programın kapanış konuşmasının bir bölümünde “Hazreti İsa’nın da öldüğünü” ifade etmesi, böyle bir şeyi söyleyebilmiş olması, öyle görünüyor ki bundan sonra Diyanet camiasından çok şaşırtıcı şeyler dinleyip şahit olacağımızın işaretidir. Hazırlıklı olalım.
BİLİM TARİHİNİN EN BÜYÜK SAHTEKÂRLIĞI
Evrimciler ne derse desin, bugüne kadar iddialarını ispat edebilecek ciddi hiçbir bir dayanak bulamamışlar. 1912 yılında İngiltere’de “Piltdown Adamı” (veya vak’ası) diye bir insan kafatasına bir maymunun alt çenesi konularak maymundan insana geçiş dönemindeki primat (ara form) denilerek güya delillendirmişlerdi. Fakat sonraları yapılan karbon testinde hile anlaşılmış, kafatası ile çene kemiğinin çok farklı zamanlara ait olduğu ortaya çıkmıştı! Bu olay kaynaklarda bilim tarihinin en büyük sahtekârlığı diye kayıtlıdır…
(Evrim teorisine göre güya insan evriminin aşamaları)
İNSAN, İLK BAŞTAN İNSAN OLARAK YARATILMIŞTIR
Biz insanın ilk yaratılışından itibaren başka bir varlıktan evrim yoluyla değişim geçirerek değil, başından itibaren mükerrem olarak ve ahsen-i takvim özelliğinde yaratıldığına Kur’an-ı Hakim’in beyanlarını delil kılarak inceleyelim:
1- Bakara 30. âyet: وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا........
© Risale Haber
visit website