Dünyanın her yerinde çocuklar oyun sırasına girer; şeker, dondurma, cips, döner almak için bekler.
Ama Gazze’de çocuk;
Beton molozlardan oluşan tepeler arasında, öksüz yetim kalan kendisi ya da kardeşi, dul kalan ve ağır yaralı annesi ya da ağır yaralı dedesi için su aramak, emin bir mekân bulmak arzusuyla Safa ve Merve arasında say yapan Hz. Hacer annemiz timsali sabırla say yaparak ‘’Hasbünallahi ve ni’mel vekil.’’ der, ve rahmeti ilahiyi bekler.

Gazzeli küçük kız der ki:
‘’75 gündür kirli su içiyorum,
75 gündür başıma bomba yağıyor,
75 gündür günde ancak 1 lavaş yiyebiliyorum,
75 gündür hergün ağlıyorum,
75 gündür güvenli yer arıyorum.
Dünya çocukları gibi yaşamak istiyorum.’’
Dünyanın her yerinde çocuklar oyun sırasına girer; şeker, dondurma, cips, döner almak için bekler.
Ama Gazze’de çocuk;
Sancak taşırken diri diri elleri, kolları kesilmesine rağmen sancağı ölene kadar geri de kalan uzuvları ile taşıyarak yere düşürmeyen, ta ki şehit olunca sancak yere düşmeden başkasına emanet eden sahabe-i güzin Mus’ab bin Umeyr timsalidir.
Doktor Faisal siyam, al-Shifa hastanesi ortopedi bölümü direktörü anlatır:
‘’Enkazın altından küçük bir kız çocuğu olarak çıkarıldı. Anestezi yapılmadan 4 uzvu kesildi.’’

Dünyanın her yerinde çocuklar oyun sırasına girer; şeker, dondurma, cips, döner almak için bekler.
Ama Gazze’de çocuk;
açlıktan karnına taş bağlayan efendimiz ve ashabı timsali aç yatar.
Yatmadan önce annesine; ‘’Yiyecek bir şey var mı?’’ diye sorar. ‘’Yiyecek bir şey yok, yavrum uyu.’’ der, anne. Gazzeli çocuk hayal kurar, dua eder, ağlar, enkaz arasında karnına taş basıp gezen efendimiz misali acıya sabırla bakar. Zalimler kısa bir vakit süren, aç, susuz, bitap düşmüş bu cana, bu masum, küçük ve aç olan çocuğa füze atar. Gazzeli çocuğun aç karnına, moloz taşları dolar. Çocuk aç karnına şehadet şerbetini yudumlar, ölümü şehit tahtında kucaklar. Acılı annesi şehit çocuk evladı için ‘’Aç öldü yavrum.’’ der ağıt yakar.
Bir başka çocuk bu sahneye şahit olur ve kahramanca:
“Toprağını savunacak yeni nesil doğacak ve biz o zaman daha güçlü olacağız.” sözlerini tüm dünyaya haykırarak bu hikayenin burada bitmeyeceğini aleme tebliğ yapar.

Ayçin Kantoglu Hanımefendi diyor ki:
“Bu çocukların (Gazze) bir peygamber misali bize anlattıkları bir hikaye vardır. Bunun için hiçbir dile de ihtiyaçları yok gördüğünüz gibi. Dünyanın her yerinde her dilden, her dinden insana çok sarih bir biçimde kendilerini anlatma kabiliyetine haizler.”
Sözün hasını ve hakiki olanı ciğerinden hisseden, yüreğinden okuyan söyler. Gazzeli çocuğun acısını yürekten hisseden ve barış olana dek o çocuğun göz bebeklerinden dünyaya bakmaya karar verdiğini söyleyen Ayçin Kantoğlu Hanımefendi Gazze’nin çocuklarını hakkaniyetle anlatan kelimelerin ve onlara nereden bakılması gerektiğini gösteren pencerenin adeta kılavuzu olmuş.
10 binlerce sivil katletmesinin yanı sıra Gazze şeridini tamamen kuşatıp elektrik, su, gıda, yakıt vesaire hayati olarak tanımlanabilecek tüm ihtiyaçların karşılandığı yolları kapatan zalim bir düşman var karşımızda.

O insanlık dışı emri veren İsrail savunma bakanı Yoav Gallant ise “Biz insan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz.” şeklinde açıklama yaparak zulümlerini temellendiren insandışılaştırma yaklaşımları ile insanlara zarar vermeyi engelleyen ahlaki kaygıyı ortadan kaldırarak şiddeti meşrulaştırmış ve dindar bir makyaj ile her kesin kabul edeceği zannedilen bir vizyonda dünyaya servis etmeye çalışmıştır.
Aynı konuda Sefarad Sahudilerini temsil eden şas partisinin ruhani liderliği ve fanatik görüşleriyle tanınan haham Meir Mazuz; bu defa dini kimliğinin de verdiği otorite ile İsrail’in topyekün ablukası altındaki Gazze’ye insani yardımı gönderilmesine karşı çıkıp “İnsanlarla uğraşıyor olsaydık Gazze’ye yardım gönderirdik ama hayvanlarla uğraşıyoruz.” demiştir. İnsan hayvanlar ya da hayvanlar.’’
Medyaları, kamu hizmetleri, uğruna piyon olarak kullandıkları tüm dünya güçlerini bu zulmün yanında ya da tarafsız kalmaya sevk etmeye çabalarken tüm bu kötülüklerin pençesinde masum bir serçe timsali kanat çırpan Gazze halkının ve o asil çocukların peygamber misali bize anlattıkları hak ve batılın hakikati apaçıktı. Bunun için hiçbir dile de ihtiyaçları olmadığını, ilahi hakikatin evrensel lisan olarak bakışları, konuşmaları, duruşları, bombardımana karşın yaşadıkları ve bir kelebek misali gün sonunda hayata gözlerini kapatışları ile kalplerde uyanışın meşalesini peygamber mirasçıları gibi yaktıklarını ispatladılar. Gördüğümüz gibi dünyanın her yerinde, her dilden, her dinden, insana çok sarih bir biçimde kendilerini anlatma kabiliyetine vakıf olabildiler.

Nefis kafesi kırılınca her hayvan kendi yurduna kaçarmış derler. Yılan yerde sürünür. Kartal göklere uçar. Her nefis mizacına uygun iş yapar.
Başkalarına umut, moral ve ilham kaynağı olan o masum Gazze halkı ve çocukları, hayatın imbiğinden geçerek çok acı çekmiş, kendi dertleriyle güzelleşmişlerdir. Bu dünyada “Acılı Güzellik” diye bir şey vardır. Çok az insanın yüzünde okunur. Onlar derdini kendine derman eden, kendilerine ilahi nimet ve hidayetin verildiği, rahmet elçileri nebilerin gömleğinin üzerlerine biçildiği ışık hüzmeleridir. Eskiler onlar için ‘Yeryüzünün Kandili’ derlermiş. Yeryüzünde İslam’ın eşsiz bir kandili oldu bu muhteşem yavrular.

Bu bakımdan 23 Aralık Dünya Şehit Çocuklar günü olarak bu evlatlarımızın dünya var oldukça anılması hususunda arzumuz büyük. Dedesi ile aynı gün doğan ve şehit torununun cansız bedenini kucağında şefkatle sararken, torununun gözbebeklerini açarak öpen o unutulmaz dramın, nesillerimizce anılıp unutulmamasını sağlayacak olan dokunuşa her vicdanı davet ediyoruz.
Michael Freund’un ‘’Filistinlilerin Gazze’yi kontrol etmesi İsrail’in kursağına takılan bir diken gibiydi.’’ sözü, küçük bir halkın, küresel bir kötülük Siyonizm karşısında nasılda hayati bir görev olarak karşının hevesini kursağında bıraktığını bize doğruluyor. Nemrut’un akibeti, ne de yakışır zalimin kaderine.

Bakara süresi 156. Ayette buyurur ki: ‘’Onlar; başlarına bir musibet gelince ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.’ derler.” Bizler de öyle inanıyor ve dua ediyoruz:
Ya İlahi!
Çocuklarımıza ve bizlere bilmediklerimizi öğret, unuttuklarımızı hatırlat, göğün ve yerin bereketlerini aç. Sen duyan ve duaları kabul edensin.
Ya İlahi!

Bizlere ezberleme kuvveti, çabuk anlama kabiliyeti ve zihin açıklığı ver.
Sapanlardan ve saptıranlardan değil; doğru yolu gösteren ve doğru yola uyanlardan eyle.
İmanı sevdir ve gönüllerimize yerleştir, fıskı ve isyanı çirkin göster doğru yolda olanlardan eyle.
Yeryüzünün kandili olan bu yavruların ve onların sahibi asil anne ve babalarından oluşan Gazze’nin zafer bulmasını dileriz kabul eyle.
O yeryüzü kandillerinden ömrümüze de nasip eyle
Çektiğimiz acılar ile boşa geçen ömrün sahibi değil, bizleri de yeryüzünün o kutlu kandillerden olarak cennetliklerden olacak ahlak ve erdem ile süsle.
Kaderimize yazgı olması temennimiz ile İslam’ın nuru üzerimize doğsun.

Hatice Şebnem Diktürk

#milletim #gazze #şehitlerimiz #askerimiz #polisimiz #mazlumumuz #mahsumumuz .
#23AralıkDünyaŞehitÇocuklarGünü #BüyükGazzeYürüyüşü #Gaza

QOSHE - GAZZE’DE ÇOCUK OLMAK - Hatice Şebnem Diktürk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

GAZZE’DE ÇOCUK OLMAK

5 18
23.12.2023

Dünyanın her yerinde çocuklar oyun sırasına girer; şeker, dondurma, cips, döner almak için bekler.
Ama Gazze’de çocuk;
Beton molozlardan oluşan tepeler arasında, öksüz yetim kalan kendisi ya da kardeşi, dul kalan ve ağır yaralı annesi ya da ağır yaralı dedesi için su aramak, emin bir mekân bulmak arzusuyla Safa ve Merve arasında say yapan Hz. Hacer annemiz timsali sabırla say yaparak ‘’Hasbünallahi ve ni’mel vekil.’’ der, ve rahmeti ilahiyi bekler.

Gazzeli küçük kız der ki:
‘’75 gündür kirli su içiyorum,
75 gündür başıma bomba yağıyor,
75 gündür günde ancak 1 lavaş yiyebiliyorum,
75 gündür hergün ağlıyorum,
75 gündür güvenli yer arıyorum.
Dünya çocukları gibi yaşamak istiyorum.’’
Dünyanın her yerinde çocuklar oyun sırasına girer; şeker, dondurma, cips, döner almak için bekler.
Ama Gazze’de çocuk;
Sancak taşırken diri diri elleri, kolları kesilmesine rağmen sancağı ölene kadar geri de kalan uzuvları ile taşıyarak yere düşürmeyen, ta ki şehit olunca sancak yere düşmeden başkasına emanet eden sahabe-i güzin Mus’ab bin Umeyr timsalidir.
Doktor Faisal siyam, al-Shifa hastanesi ortopedi bölümü direktörü anlatır:
‘’Enkazın altından küçük bir kız çocuğu olarak çıkarıldı. Anestezi yapılmadan 4 uzvu kesildi.’’

Dünyanın her yerinde çocuklar oyun sırasına girer; şeker, dondurma, cips, döner almak için bekler.
Ama Gazze’de çocuk;
açlıktan karnına taş bağlayan efendimiz ve ashabı timsali aç yatar.
Yatmadan önce annesine; ‘’Yiyecek bir şey var mı?’’ diye sorar. ‘’Yiyecek bir şey yok, yavrum uyu.’’ der, anne. Gazzeli çocuk hayal kurar, dua eder, ağlar, enkaz arasında karnına taş basıp gezen efendimiz misali acıya sabırla bakar. Zalimler kısa bir vakit süren, aç, susuz, bitap düşmüş bu cana, bu masum, küçük ve aç olan çocuğa füze atar. Gazzeli çocuğun aç karnına, moloz taşları dolar. Çocuk aç karnına şehadet şerbetini yudumlar, ölümü şehit tahtında kucaklar. Acılı annesi şehit çocuk evladı için ‘’Aç öldü yavrum.’’ der ağıt yakar.
Bir başka çocuk bu sahneye şahit olur ve kahramanca:
“Toprağını savunacak yeni nesil doğacak ve biz o zaman daha güçlü olacağız.” sözlerini tüm dünyaya haykırarak bu hikayenin burada bitmeyeceğini aleme tebliğ yapar.

Ayçin Kantoglu Hanımefendi diyor ki:
“Bu çocukların (Gazze) bir peygamber misali bize anlattıkları bir hikaye vardır. Bunun için hiçbir dile de ihtiyaçları yok gördüğünüz gibi. Dünyanın........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play