İnsanlık büyük bir buhran yaşıyor. Müslümanların bu buhranı yaşıyor olması ise işin en kötü ve canımızı en çok yakan tarafı. Teknolojik ve bilimsel olarak ilerlerken temel insani değerlerde gittikçe geriliyoruz. Uzaya insan göndermemizi gururla konuştuğumuz şu günler de hak, hukuk, adalet, liyakat, güven, emanet gibi kavramlar yerle bir olmuş durumda. Halbuki bu kavramlar, konuşmaktan dilimizde tüy kalmadı dediğimiz kavramlar.

Hiç şaşmaz, bir şey ne kadar çok konuşuluyorsa o yapılmıyor demektir. Çünkü yapılan şeyin konuşulmasına ihtiyaç olmaz.

İslam dünyası başta olmak üzere insanlık olarak temel sorunumuz usul ve esasları konuşup kendi hayatımıza tatbik etmememizden kaynaklanıyor.

Mesela işin ehline verilmemesinden dert yanılıyor. Bakıyorsunuz o işin ehli değil. Üstelik o iş ona başkalarının adamı olduğu için verilmiş.

Haktan hukuktan dem vuruyorlar. Bakıyorsunuz konuştuklarında haklı da. Fakat diğer tarafta bir sürü kişinin hakkını yemiş.

Toplumun güvensizleştiğinden, emanete kimsenin sahip çıkmadığından bahis açıyor. Halbuki insanların güvenini en çok o kırıyor. Emanete ilk önce o sahip çıkmıyor.

Kardeşlik demeyi görün… Kardeşlik hukukunu en çok onlar konuşurlar. Fakat gelin görün ki kardeş dediklerinin kalbini en çok onlar kırarlar, kardeşlik hukukunu elleri ile yerle bir ederler.

Bir toplumda olmazsa olmaz kavramlar bunlar. Ancak “olması gerekenlere” dair bahis açıldığında koşarak kaçıyorum o ortamdan.

“Olması gereken” şeyleri o kadar çok konuşuyorlar ki herhalde uygulayacak zaman(!) kalmıyor artık.

Ortada bir sorun varsa konuşarak değil çözüm üreterek düzeltebiliriz.

Düşünün ki evinizdeki lavabonun giderleri tıkanmış eviniz leş gibi kokuyor. Bu ev ne kadar kötü kokuyor diyerek o kötü kokudan kurtulabilir misiniz? Kurtulamazsanız.

Lavabonun tamir edilmesi gerektiğine dair sabahtan akşama kadar konuşursanız tıkanıklık açılır mı? Açılmaz.

Oda kokusu sıkayım da güzel koksun derseniz ev daha güzel kokar mı? Hayır, tersine daha kötü bir koku ile karşı karşıya kalırsınız.

Önce tıkanan lavaboyu tamir etmeniz lazım. Aksi takdirde sorun sadece sizin evde kalmaz komşuları da rahatsız etmeye başlar.

İslam dünyası başta olmak üzere insanlığın yaşadığı buhranın sebebi lavabo örneğinde olduğu gibi tıkanıklığı açmak yerine onun etrafında dolaşmamızdan kaynaklanıyor.

Ben artık lavabonun ne kadar kötü koktuğunu konuşmak istemiyorum, tıkanıklığı açabilmek için elimden bir şey geliyor mu, geliyorsa ne yapabilirim ona bakıyorum.

Sonuçta herkes üzerine düşeni yaparsa ortada ne kötü koku kalır ne tıkanık lavabo. Ne de bunu konuşmak için çenemizi ağrıtmaya gerek kalır…

QOSHE - Bir çözüm önerisi: Lavabo açıcı olmak - Selime Sümeyye Abatay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir çözüm önerisi: Lavabo açıcı olmak

24 0
13.02.2024

İnsanlık büyük bir buhran yaşıyor. Müslümanların bu buhranı yaşıyor olması ise işin en kötü ve canımızı en çok yakan tarafı. Teknolojik ve bilimsel olarak ilerlerken temel insani değerlerde gittikçe geriliyoruz. Uzaya insan göndermemizi gururla konuştuğumuz şu günler de hak, hukuk, adalet, liyakat, güven, emanet gibi kavramlar yerle bir olmuş durumda. Halbuki bu kavramlar, konuşmaktan dilimizde tüy kalmadı dediğimiz kavramlar.

Hiç şaşmaz, bir şey ne kadar çok konuşuluyorsa o yapılmıyor demektir. Çünkü yapılan şeyin konuşulmasına ihtiyaç olmaz.

İslam dünyası başta olmak üzere insanlık olarak temel sorunumuz usul ve esasları konuşup kendi hayatımıza tatbik etmememizden kaynaklanıyor.

Mesela işin ehline verilmemesinden dert yanılıyor. Bakıyorsunuz o işin ehli değil. Üstelik o iş ona başkalarının adamı olduğu için verilmiş.

Haktan hukuktan dem vuruyorlar. Bakıyorsunuz........

© Milli Gazete


Get it on Google Play