Çok önemli bir münevverini yitirdi Türkiye.

Entelektüel düşünceye katkıları ne kadar yazılsa az.

Düşünen insanın kaybı, daha fazla acı vermekte.

Onlar öteye gitseler de, arkalarında bıraktıkları yapıtlarla bu dünyadan kopuşları gerçekleşmemekte.

Titizlikle vurgulardı, “en büyük günah, bilgisizlik değil, kötülüktür.”

Ülkemizin kara yazgısını dokuyanların farkındaydı;

“Bir kalem darbesiyle lümpen ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur.

Ama helal değildir yaptığı”.

Hakiki aydındı.

Ömrünü okuyarak, düşünerek, yazarak, konuşarak geçirdi.

Vaktine sahip çıktı; “dolaşmayı seven biri değilim, zaman ziyanı gibi gelir. Zaman kavramı benim için önemli. Bir şeyi yaparken neyi

kaçırıyorum diye düşünerek yaşadığım için vaktimi en doğru şekilde kullanmaya çalışıyorum. Saniyeler bile kıymetli”.

Geçmişin nehirleri ile beslenip “Nasihatnameler” ile kolları ağrıyana bedeni yorulana değin geleceğe meş’ale tuttu.

Ulusal bilinci hep yeşil tutmaya uğraştı.

“Fesuphanallah” ve “Hafazanallah” ile nesillere Batı’nın gerçek yüzünü gösterdi.

Antik Yunan'a, Roma’ya, Nazizm'e, ABD’nin kuruluş kodlarında rastladığında anladı ki; "Bu dünyaya Amerika'nın şedit dünya görüşü değil de

Osmanlı'nın adaleti önceleyen muti dünya görüşü hâkim olsaydı, gezegen bu hale gelmezdi."

İrfanın Hayme Ana’sı oldu;

“Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21. yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hâkim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl.

Ey, Oğul! Tarihin olanı değil, “olması gerekeni” kaydetmesi gerektiğini vaaz eden, Aristo. O gün, bugün, tarih yazıcılarının kısmı azamı kendilerini yandaş sürgünlerin geçmişini asilleştirmekle yükümlü hissederler. Eski çamların bardak olmaları da bundandır, ne Osmanlı, ne de

Cumhuriyet tarihinin hakkıyla yazılamamış olması da bundan.

Ey, Oğul! Güneşin balçıkla sıvanmadığı söylemi, zamanın ruhuna yenik düşenlerin avuntusudur. Tarih şahittir ki, güneş balçıkla sıvanabilir, gerçeklerin üstü örtülebilir. Hakikat sükût suikastına kurban gidebilir, hiç söylenmemiş, dile getirilmemiş gibi olabilir. Umumun zihniyetine ters düşen gerçek, öfke uyandırır. Sapkınlıkla, sapıklıkla suçlanır, savunmasız kalır.

Ey, Oğul! Hakikatın bu yüzyıldaki en yaman hasmı, dünyanın yeni düzenine revaç veren “doğru”lardır. Dünyaya çeteler hükümran olduğunda evrensel kamuoyuna hitap eden ahkâm, insana dair hakikatı yansıtmaz olur. Hâkim kültüre ters düşen toplumlar düşkün ilan edilir, milletler camiasından sürülürler.

Ey, Oğul! Sen ki müstakbel bir babasın, hâkim ahkâmın etlerini kılçıklarından ayırmasını öğrenmelisin. Mal, mülk, kılık kıyafet, itibar, sempozyumlar, paneller göz kamaştırır. Sıkılmış yumruklar, keskin bakışlar, konserler, mitingler gönül çeler. Pop zihniyetin doğru saydığını, nihai hedeftir diye belleme. Şaşaalı kabullerin kendi gerçeklerini karartmasına izin verme. Akranlarının aklına ille de uyma. Genelde kabul gören ahkâma saygılı bir mesafede dur. Haktan ayrılma, gerçeklerden kopma ki, hakikat sulbünün yolunu bulabilsin.

Ey, Oğul! Kahraman “kahr”dan türeme, kahramanlık konjonktürel. Görkemli törenlerle üstün hizmet madalyaları tevdi eden, umumun zihniyeti. Kahramanlığın hallerden bir hal, umumun ayran gönüllü olduğunu unutmayasın. Oysa yiğitlik içsel bir haslettir. Haysiyetliliktir, erdemliliktir, cesarettir, mertliktir; samimiyettir, sadakattir, vefadır. Üstün ahlâktır, kârsız sevgidir, ölçülü saygıdır. Dobra ama patavatsız değil, cömert ama savurgan değil, yürekli ama saldırgan değil, inançlı ama yobaz değil, içten ama ahmak değildir yiğit.

Ey, Oğul! Kahraman, gücü yetmediğinde kahraman olmaktan çıkar. Yiğit, gücü yetmese de yiğit kalır. Yiğitlik madalyası yoktur. De ki, takınamadın, ne gam? Sen öyküneceksen, kahraman olmaya değil, yiğit olmaya öykünesin.

Ey, Oğul! Akranıyla uçmayan kuş, semada hu! çeker derler. Sen sen ol, kankalarını sıra dışı zekâlardan seç. Edepsizden edebini satın al. Cehl ile söyleşme ki, konjonktürel ahkâm seni fenersiz yakalayamasın.

Ey, Oğul! Direksiyon başındaki o sürücü sensin. Kavramların dile gelebilmeleri için tekeri uygun yönde kırması gereken de sen. Kitap kapaklarını örtme ki sayfalara ışık sızabilsin, kelimeler, kavramlar parlasın. Tekinsiz bir yüzyıla denkleyen ömrün, karanlığa gömülmesin.”

Allah, Alev Alatlı’ya rahmet eylesin.

QOSHE - İrfanın Hayme Ana’sı; Alev Alatlı... - Mine Alpay Gün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İrfanın Hayme Ana’sı; Alev Alatlı...

7 1
04.02.2024

Çok önemli bir münevverini yitirdi Türkiye.

Entelektüel düşünceye katkıları ne kadar yazılsa az.

Düşünen insanın kaybı, daha fazla acı vermekte.

Onlar öteye gitseler de, arkalarında bıraktıkları yapıtlarla bu dünyadan kopuşları gerçekleşmemekte.

Titizlikle vurgulardı, “en büyük günah, bilgisizlik değil, kötülüktür.”

Ülkemizin kara yazgısını dokuyanların farkındaydı;

“Bir kalem darbesiyle lümpen ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur.

Ama helal değildir yaptığı”.

Hakiki aydındı.

Ömrünü okuyarak, düşünerek, yazarak, konuşarak geçirdi.

Vaktine sahip çıktı; “dolaşmayı seven biri değilim, zaman ziyanı gibi gelir. Zaman kavramı benim için önemli. Bir şeyi yaparken neyi

kaçırıyorum diye düşünerek yaşadığım için vaktimi en doğru şekilde kullanmaya çalışıyorum. Saniyeler bile kıymetli”.

Geçmişin nehirleri ile beslenip “Nasihatnameler” ile kolları ağrıyana bedeni yorulana değin geleceğe meş’ale tuttu.

Ulusal bilinci hep yeşil tutmaya uğraştı.

“Fesuphanallah” ve “Hafazanallah” ile nesillere Batı’nın gerçek yüzünü gösterdi.

Antik Yunan'a, Roma’ya, Nazizm'e, ABD’nin kuruluş kodlarında rastladığında anladı ki; "Bu dünyaya Amerika'nın şedit dünya görüşü değil de

Osmanlı'nın adaleti önceleyen muti dünya görüşü hâkim olsaydı, gezegen bu hale gelmezdi."

İrfanın Hayme Ana’sı oldu;

“Ey, Oğul! Gençsin.........

© Milli Gazete


Get it on Google Play