Her yıl Mart ayının sekizi geldiğinde bir nakarat tutturulur,

Cumhuriyet’in kadınlara verdiği haklar bir daha sıralanır.

Oysa Osmanlı 2. Mahmut’tan itibaren kadınlar için yüksekokullar açarak entelektüel bir ırmağın toplumu dönüştürmesi hedeflenmiştir. Tanzimat fermanı ile mirasta kız ve erkek çocuklarına eşit haklar vererek Cumhuriyet’ten çok önce kadın haklarını iyileştirme yoluna koyulmuştu. Osmanlı kadını, basın âlemine geniş katılım sağlamış, kadınlara ait pek çok gazete ve dergilerde yazılar yazmışlar -ki Cumhuriyet’ten önceki matbuatın sayısı kırk civarında idi- eserler kaleme almışlardı. Sivil toplum örgütlerinde yer alarak haklarını savunmuşlardır.

“Kemalizm’in Kadın Siyaseti” isimli makalesinde; unutulan, bastırılan, araçsallaştırılan kadınları inceleyen Ömer Baykal:

“Kemalist düzen sadece siyasete, hukuka değil davranış kalıplarına, hayat tarzına kadar müdahale etme eğilimi gös­termiş, alafranga bir yaşam biçimini modanın ötesinde topluma dayatmıştır. Bu bağlamda yapılan reformlar, Türk toplumunun Osmanlı ve İslam geleneğiyle olan rabıtasını önemli oranda sarsmış; çıkarılan Medeni Kanun, özellikle Batılılaşmanın, modern dünyaya adım atmanın kapısı olarak görülmüştür.”

Bütün bunlara karşın genç Cumhuriyet, kadın haklarına ihtiyatlı davranmış, Kadınlar Halk Fırkası ve Başkanı Nezihe Muhiddin’e mesafesini korumuştu. Yeni rejim ile iş birliğine hazır olduklarını belirtmelerine rağmen partileşme başvuruları reddedilmişti. Bu erken öten kuşlar bastırılmakla kalmayacak, N. Muhiddin’in 1925’de mebusluk başvurusu da reddedilecekti.

Çıkardığı Türk Kadın Yolu dergisi ve siyasi çıkışları ile bir anda çıbanbaşı olan N.Muhiddin, gerilime neden oldu. Yapılan kongrede N. Muhiddin tasfiye edildi. Fakat kuşun tüylerini daha fazla yolup yolsuzlukla suçladılar, toplumdaki itibarı ile oynadılar. Yaşatılanlar sonucu yaşamı bir akıl hastanesinde yalnız vefat ederek noktalandı. Ondan sonra gelen başkanlar, derslerini aldılar, ağızlarına bir daha siyaseti ve kadın haklarını almadılar, hayır işleri ile uğraştılar sonra da fırkayı sevinçle kapattılar. N. Muhiddin’in savı ancak 10 yıl sonra gerçekleşip 1935’de 18 kadın milletvekili seçilebildi.

“Politik tecrübesini, toplumsal kazanımlarını İstanbul'da edinmiş birçok kadın, rejim ile kurduğu yakın ilişkiye rağmen yeni dönemde hızla unutu­lacaktı. Bu durum, doğrudan rejim adına çalışan kadınlar hariç tüm isimler için geçerliydi; muhafazakâr, İslamcı, feminist ya da sosyalist olmasına ba­kılmaksızın rejime tabi olmayan bütün isimler kısa ya da orta vadede çeperin dışına itilecekti.”

Unutulanlar listesinin başında da İslam kadınını savunan Fatma Aliye Hanım, kadın hakları savunucusu Nezihe Muhiddin, milliyetçiliği ve Batı değerlerini sentezleyen Halide Edip, sosyalist feminist Sabiha Sertel.

“Seçkinci karakterine rağmen gerçek bir lider çıkaramayan, kitlesel güçten mahrum olan ilk dönem kadın hareketi, Kemalizm'in oto­riter ve eril dili karşısında hızla siyaset sahnesinden çekilecek ve yerini resmi ideolojiye angaje, sistemi haklara önceleyen Kemalist kadınlara bırakmak zo­runda kalacaktır. Sivil toplum kavramının ön plana çıktığı, kimlik hareketlerinin güçlendiği 1980 sonrasında kendisini feminist olarak tanımlayan kadınların yanı sıra Müslüman kimlikleri ile kamusal alana girmek isteyen kadınlar ik­tidar ilişkilerine yeni bir kulvar açacaklardır.

Gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında Türk kadı­nının hukuki, siyasi ve toplumsal açıdan önemli kazanımlara sahip olduğu sık sık ileri sürülmüş ve bu durum "devlet feminizmi" olarak tanımlanmıştır.

Türk kadınını "esaretten kurtaran" devrimin başarısı kanıtlanırken diğer yandan yeni rejimin Batılı karakteri "uygar" dünyaya tanıtılacaktı.

Sunulan imkânları fırsata çeviren ya da var olan ayrıcalıklı ko­numlarını sürdürmeyi başarabilen Cumhuriyet kadını, edindiği mesleki kim­liği ile rejimin yanında dururken, sistemin barındırdığı eril ya da araçsal dili sorgulamadan sürdürecektir.

İkinci dalga feminist hareket ortaya çıkıp, 1990 sonrasında resmi tezler sorgulanıncaya kadar Osmanlı'da biriken ve Cumhuriyet’e intikal eden kadın tecrübesi, geliştirilen unutma kültürü içerisinde ısrarla göz ardı edilmiş; Ata­türk başta olmak üzere yeni rejimin kadınları kurtardığı, herhangi bir mü­cadeleye gerek kalmadan kadınları siyasi ve medeni haklar ile donattığı fik­ri sorgusuz kabul edilmiştir. Yeni rejimde, kadınlardan beklenen politik bir arayış içerisinde olmaları değil tüm güçleri ile sistemi tahkim etmeleridir. Dolayısıyla müstakil ya da kurumsal tüm çıkışlar müsamahasız bir şekilde bastırılmış ve içleri boşaltılarak sisteme angaje edilmiştir.

Diğer yandan Kemalist rejimin dünyada yükse­len totaliter rejimlerden kendisini ayırma, sınır ötesine demokrasi görüntü­sü verme ihtiyacı, siyasa yapıcıları kadınların rızasını almaya yöneltecek ve reddedilen siyasi haklar kontrollü bir şekilde peyderpey verilecektir. Seçilen isimlerin politik karakterden yoksun ve büyük oranda izleyici olması, ilerle­yen süreçte kadın milletvekili oranının hızla azalması, bürokratik mekaniz­malara sokulmaması kadınların sistem nezdinde ancak sembolik bir anlam taşıdığını göstermektedir.”

Geniş bilgi için bknz. Ömer Baykal, Liberal Düşünce dergisi, S.102, ss.105 -131, 2021.

QOSHE - Cumhuriyet’in kadın hakları - Mine Alpay Gün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cumhuriyet’in kadın hakları

22 0
10.03.2024

Her yıl Mart ayının sekizi geldiğinde bir nakarat tutturulur,

Cumhuriyet’in kadınlara verdiği haklar bir daha sıralanır.

Oysa Osmanlı 2. Mahmut’tan itibaren kadınlar için yüksekokullar açarak entelektüel bir ırmağın toplumu dönüştürmesi hedeflenmiştir. Tanzimat fermanı ile mirasta kız ve erkek çocuklarına eşit haklar vererek Cumhuriyet’ten çok önce kadın haklarını iyileştirme yoluna koyulmuştu. Osmanlı kadını, basın âlemine geniş katılım sağlamış, kadınlara ait pek çok gazete ve dergilerde yazılar yazmışlar -ki Cumhuriyet’ten önceki matbuatın sayısı kırk civarında idi- eserler kaleme almışlardı. Sivil toplum örgütlerinde yer alarak haklarını savunmuşlardır.

“Kemalizm’in Kadın Siyaseti” isimli makalesinde; unutulan, bastırılan, araçsallaştırılan kadınları inceleyen Ömer Baykal:

“Kemalist düzen sadece siyasete, hukuka değil davranış kalıplarına, hayat tarzına kadar müdahale etme eğilimi gös­termiş, alafranga bir yaşam biçimini modanın ötesinde topluma dayatmıştır. Bu bağlamda yapılan reformlar, Türk toplumunun Osmanlı ve İslam geleneğiyle olan rabıtasını önemli oranda sarsmış; çıkarılan Medeni Kanun, özellikle Batılılaşmanın, modern dünyaya adım atmanın kapısı olarak görülmüştür.”

Bütün bunlara karşın genç Cumhuriyet, kadın haklarına ihtiyatlı davranmış, Kadınlar Halk Fırkası ve Başkanı Nezihe Muhiddin’e mesafesini korumuştu. Yeni rejim ile iş birliğine hazır olduklarını belirtmelerine rağmen partileşme başvuruları reddedilmişti. Bu erken öten kuşlar bastırılmakla kalmayacak, N. Muhiddin’in 1925’de mebusluk başvurusu da reddedilecekti.

Çıkardığı Türk Kadın Yolu dergisi ve siyasi çıkışları ile bir anda çıbanbaşı olan N.Muhiddin, gerilime neden oldu. Yapılan kongrede N. Muhiddin tasfiye........

© Milli Gazete


Get it on Google Play