İslam bir binayı teşkil eder. Bu binanın temeli akide, daireleri fıkıh, tezyinat ve tasarımı da tasavvufun ilgi alanına girer. Temeli olmayan bir bina düşünülemez. Temelin sağlamlığı, muhtemel sarsıntılara dayanaklı olması ziyadesiyle önem arz eder. Bu bağlamda Müslüman şahsiyetin inşasında ehl-i sünnet akidesinin öğretimi, zihinlerin bununla şekillenmesi, hayatın bu çerçevede programlanması zârurat-ı diniyyedendir. Tabi ehl-i sünnet akidesi dediğimizde Eş’arîlik, Mâturidilik ve Ehl-i hadisin benimsediği inanç esaslarını kastediyoruz.

Sözlükte “mânevî alanda çizilen yolu benimseyenler” anlamına gelen ehl-i sünnet (ehlü’s-sünne) tamlaması ehlü’s-sünne ve’l-cemâa (ehl-i sünnet ve’l-cemâat) ifadesinin kısaltılmış şeklidir. Buradaki sünnetten maksat, dini tebliğ ve beyan etmekle görevli bulunan Hz. Peygamber’in İslâm’ın temel konularını anlama ve benimseme tarzıdır. Cemaat kavramı, her devirdeki müslümanların büyük ekseriyeti (sevâd-ı a‘zam) ve müctehid âlimler gibi farklı şekillerde yorumlanmışsa da vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibadet, hukuk ve ahlâk cepheleriyle İslâm’ı bir bütün olarak sonraki nesillere aktaran ashap cemaati anlamına geldiği yolundaki görüş tercih edilmiştir.[1]

İmâm- Rabbâni Hz’leri ehl-i sünnet itikadının önemini şu şekilde ifade etmiştir: Akıllı kimselere farz olan ilk vazife Ehl-i Sünnet ve l-cemaat inançlarına göre akidelerini düzeltmektir. Onlar fırka-i Naciye yani kurtuluşa ermiş olan kesimdir.[2] Dolayısıyla temeli bu temiz akide olmayan bir Müslümanlık hastalıklı olacak, sahibini dünya ve ahiret bedbahtlığından kurtaramayacaktır.

Öyleyse öncelikle bu akideyi öğrenmeli, öğretmeli ardından diğer konulara geçmelidir. Düşünce dünyamızın bu metin esasa dayanması ümmet-i muhammedin problemlerine mâkul çözümler getirme olanağı da sunacaktır. Özellikle son asırda içine düştüğümüz ayrılık ve fitne süreci ancak bu sağlam omurgaya sarılarak aşılabilir. Ehl-i sünnetin orta yollu, her şeye hakkını veren çizgisi hem fert olarak hem de toplum olarak bizleri zulme bulaşmaktan da alıkoyacaktır.

Yine büyük alimlerimizden Mehmed Zahid Kotku Hz’leri ehl-i sünnet akidesinin önemine dair şöyle buyurur: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolu tarîk-ı müstakîm’dir. Şöyle ki: Musa Aleyhisselâmın kavmi yetmiş bir fırkaya ayrılmış; yetmişi dalâlette olup helâk olmuşlar. Ancak bir fırka kurtulmuştur. İsa Aleyhisselâmın kavmi yetmiş iki fırkaya ayrılmış; yetmiş biri dalâlette olup helâk olmuş. Bir fırkası necât bulmuştur. Peygamberimizin ümmeti de yetmiş üç fırkaya bölünmüş; yetmiş iki fırka dalâlette olup helâk olmuştur. Ancak ehl-i sünnet ve’l-cemaat mezhebi selâmette kalıp necât bulmuştur. Buna da «Sevâd-ı a’zam» derler.[3]

Mehmed Zahid Kotku Hz’leri diğer bir bölümde de bu temel ve etrafında yapılacak olanlara dair şöyle buyurur: Sen, bu ehl-i sünnetin yolunu güzel öğren, belle ve arkadaşlarına öğret ve sakın bu ehl-i sünnetin yolundan zerre miktarı ayrılma. Hele çocuklarını kat’iyyen ihmâl etme ve onları herhalde câmiye de alıştır. Kur’ân okumasını güzelce öğret ve devâmını te’mîne çalış. Onu yalnız dünya bilgilerine bırakma. Bahusûs sani’at ve ticareti de öğret, ekmek parasını kendi el emeğiyle kazansın ve helâl lokma yemeğe çok dikkat etsin. Yalandan, hileden, yeminden, söze vefâsızlıktan, emânete riâyetsizlikten son derece korku üzere olmasını iyi öğrensin. Yaramaz kişilerden de aslandan kaçar gibi kaçsın. Mümkünse kimseyi de incitmesin. Kibirden, gururdan, kendini beğenmekten ve bunlara benzer çirkin huylardan uzak kalmasını bilsin ve cemiyet işlerinde de dâima hayırlı ve gayretli olmağa çalışsın.[4]



[1] TDV Ansiklopedisi, Ehl-i Sünnet Maddesi.
[2] Mektûbat-ı Rabbâni, 1/266. mektup
[3] Ehl-i Sünnet Akaidi, syf.34.
[4] Ehl-i Sünnet Akaidi,syf.119.

QOSHE - Nereden Başlamalıyız? - Hamza Korkmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nereden Başlamalıyız?

7 0
09.02.2024

İslam bir binayı teşkil eder. Bu binanın temeli akide, daireleri fıkıh, tezyinat ve tasarımı da tasavvufun ilgi alanına girer. Temeli olmayan bir bina düşünülemez. Temelin sağlamlığı, muhtemel sarsıntılara dayanaklı olması ziyadesiyle önem arz eder. Bu bağlamda Müslüman şahsiyetin inşasında ehl-i sünnet akidesinin öğretimi, zihinlerin bununla şekillenmesi, hayatın bu çerçevede programlanması zârurat-ı diniyyedendir. Tabi ehl-i sünnet akidesi dediğimizde Eş’arîlik, Mâturidilik ve Ehl-i hadisin benimsediği inanç esaslarını kastediyoruz.

Sözlükte “mânevî alanda çizilen yolu benimseyenler” anlamına gelen ehl-i sünnet (ehlü’s-sünne) tamlaması ehlü’s-sünne ve’l-cemâa (ehl-i sünnet ve’l-cemâat) ifadesinin kısaltılmış şeklidir. Buradaki sünnetten maksat, dini tebliğ ve beyan etmekle görevli bulunan Hz. Peygamber’in İslâm’ın temel konularını anlama ve benimseme tarzıdır. Cemaat kavramı, her devirdeki müslümanların büyük ekseriyeti (sevâd-ı a‘zam) ve müctehid âlimler gibi farklı şekillerde yorumlanmışsa da vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibadet, hukuk ve ahlâk cepheleriyle İslâm’ı bir bütün olarak sonraki nesillere aktaran ashap cemaati anlamına geldiği yolundaki görüş tercih edilmiştir.[1]

İmâm- Rabbâni Hz’leri ehl-i sünnet........

© Milli Gazete


Get it on Google Play