İnsanoğlu kuvve-i akliyye, kuvve-i ğazabiyye ve kuvve-i şeheviyye olmak üzere nefsinde temerküz eden üç temel hususiyete sahiptir. Bunların vahiy doğrultusunda terbiye edilmesi, doğru yola sevk edilmesi her insanın kendi içinde vereceği mücâhede ile olur. İnsanın fert olarak kabulü bu hususiyetlerin tezkiyesine/terbiyesine bağlıdır. Günümüzde her insanın ‘’birey/fert’’ olarak vasıflandırılması kanaatimce doğru değildir. Kendinde olmayan, nefsin isteklerine tâbi bir hayat süren kimse, şahsiyetini teşekkül ettiremediğinden ötürü bu vasfı hak etmiyordur.
İbn-i Ataullah el-İskenderi (kuddise sirruhu) nefsin hakikati bağlamında şöyle bir şey ifade eder: Her bir günahın, gafletin ve lüzumsuz arzunun kaynağı, nefsini beğenmek ve ondan râzı olmaktır. Her bir taatin, basiretin, uyanıklığın ve iffetin temeli ise nefisten hoşnut olmamaktır. Nefsine karşı uyanık ve ondan hoşnut olmayan bir câhille beraber olman, kendini beğenen ve nefsinden râzı olan bir âlimle beraber olmandan daha hayırlıdır. Hangi ilim bir âlimi kendi nefsinden râzı edebilir? Böyle bir ilme, ilim denilebilir mi? Yine hangi cehâlet, sahibini nefsine karşı tayakkuza geçirip ondan hoşnutsuzluk doğurabilir? Böyle bir cehâlete cehâlet denilebilir mi?

Demek ki kişi önce kendi şahsiyetinin teşekkül etmesine mâni olan nefsâni hastalıklarını izaleye çabalamalıdır. Yani öncelikle ‘’hasta’’ olduğumuzu itiraf edip, vahyin emirleri ile hayatımıza yön vermeye çalışmak gerekir. Hasta olduğunu itiraf etmeyen, kabullenmeyen bir kimsenin tedavi olup, sıhhatine kavuşması mümkün değildir. Nitekim günümüzde birçok insanın hali de budur. Âliminden, yöneticisine, entelektüelinden en alt tabakadaki insanına kadar herkesin nefsinden razı olduğu bir toplum günahlardan, şehvetlerden hasılı hayvanca bir yaşamdan kurtulamaz. O halde önce buradan başlamalıdır. Her birimiz ‘’ıslah etmem gereken bir öfkem, bir şehvetim, bir aklım var’’ diyebilmelidir.

Allah Teâla mâsum olan, günaha düşmekten beri kılınmış peygamberlerinden Yusuf (Aleyhisselam)’ın dilinden bize şu nefis hakikati aktarır: Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Bir peygamberin ‘’nefis’’ hakkındaki bu tespiti nasıl göz ardı edilebilir? Nasıl olur da bir kimse nefsinden razı olabilir? Bu suallerin cevabı zannediyorum ‘’cehalet sebebiyle’’ şeklinde olur. Cehaletin bir teorik bir de pratik boyutu vardır. Bu noktada son dönemin büyük mütefekkirlerinden Muhammed el-Ğazali( r.aleyh) şöyle bir tespitte bulunur: Teorik ilim sahibini yüceltmez. Kafasında bilgi depolayan ama nefsi kurtulamadığı günahlara saplanan, terbiye edilmemiş bir kaba-sabalığa düşmüş olan kimsenin ne kıymeti olabilir? Üstelik bu kimse birikimine rağmen hastalığını da ikrar etmiyorsa ne yapılabilir?! Böyle kimselerin ilimleri afettir. Çünkü bu kimselerin ilmi cehaletlerini izâle edeceği yerde ona güç katmaktadır. Böyle kimselerden daha faziletli olan kişi bilgisi az olduğu halde, ihlası çok ve derin olan, ayıplarını çokça araştıran, nefsini tezkiye etme ve bulunduğu halden daha yüce noktalara ulaşmak için çalışkan olandır.

O halde geliniz Ramazan-ı Şerif öncesi nefsimizi bir teraziye çıkaralım. Ayıplarımızı, noksanlıklarımızı, zafiyetlerimizi tespit edip tedavisi için gayret gösterelim. Yarın inşallah Berat Kandilini idrak edeceğiz. Bu gece Cenâb-ı Hakkın af ve merhameti herkesi kuşatacak. İki sınıf insan müstesna. Bu iki sınıf insandan olmamak için ne yapmalıyız? Eminim ki Rasulullah (Salllalahu Aleyhi Ve Sellem)’in buna dair buyruğu yukarıda bahsettiğimiz konunun ehemmiyetini bir kez daha ortaya koyacaktır. Nitekim Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor: Allah Teala Şa'ban ayının on beşinci gecesi (kullarına rahmetle) nazar eder. Müşrikle, müşahin (kindar bencil) bu aftan yararlanamazlar. Yâni önce akîdevi olarak arınmak için iman ve ilim sahibi olmalı ardından da nefsimizi arındırmak için tezkiye çabasına girişmeliyiz.

QOSHE - Bitmeyen Cihâd: Nefisle Mücadele! - Hamza Korkmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bitmeyen Cihâd: Nefisle Mücadele!

12 10
23.02.2024

İnsanoğlu kuvve-i akliyye, kuvve-i ğazabiyye ve kuvve-i şeheviyye olmak üzere nefsinde temerküz eden üç temel hususiyete sahiptir. Bunların vahiy doğrultusunda terbiye edilmesi, doğru yola sevk edilmesi her insanın kendi içinde vereceği mücâhede ile olur. İnsanın fert olarak kabulü bu hususiyetlerin tezkiyesine/terbiyesine bağlıdır. Günümüzde her insanın ‘’birey/fert’’ olarak vasıflandırılması kanaatimce doğru değildir. Kendinde olmayan, nefsin isteklerine tâbi bir hayat süren kimse, şahsiyetini teşekkül ettiremediğinden ötürü bu vasfı hak etmiyordur.
İbn-i Ataullah el-İskenderi (kuddise sirruhu) nefsin hakikati bağlamında şöyle bir şey ifade eder: Her bir günahın, gafletin ve lüzumsuz arzunun kaynağı, nefsini beğenmek ve ondan râzı olmaktır. Her bir taatin, basiretin, uyanıklığın ve iffetin temeli ise nefisten hoşnut olmamaktır. Nefsine karşı uyanık ve ondan hoşnut olmayan bir câhille beraber olman, kendini beğenen ve nefsinden râzı olan bir âlimle beraber olmandan daha hayırlıdır. Hangi ilim bir âlimi kendi nefsinden râzı edebilir? Böyle bir ilme, ilim denilebilir mi? Yine hangi cehâlet, sahibini nefsine karşı tayakkuza geçirip ondan hoşnutsuzluk doğurabilir? Böyle bir cehâlete cehâlet denilebilir mi?

Demek ki kişi önce kendi şahsiyetinin teşekkül etmesine mâni olan nefsâni hastalıklarını izaleye........

© Milli Gazete


Get it on Google Play