ABD geçtiğimiz hafta kendi üniversite kampüslerine bir tutam “demokrasi ve özgürlük” getirdi. Son iki haftada ülke genelindeki kampüslerde binin üstünde gözaltı yapan polis, geçtiğimiz salı gecesi Columbia Üniversitesine zırhlı araçlarla, perşembe sabahı da California Üniversitesine önden faşist çetelere yol verdikten sonra plastik mermi ve ses bombalarıyla girdi. Aynı günlerde anayasaya aykırı olmasına rağmen İsrail’i eleştirmeyi antisemitizm sayan sansürcü yasa tasarısı temsilciler meclisinden geçti. Üniversite yönetimleri ve polis sadece zor ve şiddeti veya keskin nişancıları değil, kameraları, yapay zekalı yüz tanıma sistemlerini ve sosyal medya gözetleme programlarını da konuşlandırıyor. Öğrencilerin çoğunun maskeli oluşunun da polisin ve İsrail yanlılarının öğrencilerin maskelerine takmış olmalarının da sebebi bu.

Kampüslerde güvenlik gerekçesiyle kameralar zaten yıllardır oldukça yaygın. Ancak kolluk kuvvetleri ve üniversite yönetimleri yüz tanıma teknolojileri başta, çeşitli gözetleme araçlarını giderek daha fazla kullanıyor, bu teknolojileri üreten özel şirketlerle gittikçe çok daha geniş kapsamlı anlaşmalar yapıyor. Öğrenciler ya eylemlere katılmaktan çekiniyor ya da katılanlar haklı olarak hedef gösterilecekleri ya da karalanacaklarından endişe ediyor. Sürekli izleniyor olmanın bilinci, bırakalım eylemlere katılmayı ya da eylemlere katılma şeklini, günlük yaşamın görünürde sıradan hallerini de düzenler. Üstelik fişlenen öğrencilerin devasa veri depolarındaki kayıtlarının sadece bugünlerdeki güvenliklerini değil, mezuniyet sonrası iş başvuruları dahil uzun sure hayatlarını etkileyecek sonuçları olabilir.

Burada asimetrik ve şeffaf olmayan bir gözetleme var. Kampüslerden, sokaklardan, sosyal medyaya kadar gözetlemenin boyutunu, ne zaman, nasıl gerçekleştiğini, şirketlerin ve kolluk kuvvetlerinin hakkımızda ne tür bilgilere sahip olduğunu, hangi devlet kurumları ve şirketlerin bu bilgileri nasıl paylaştığını bilmiyoruz; yalnızca izlemenin gerçekleştiğinin farkındayız. Bu tip gözetleme daha önce “Eşsiz bir gözetleme aracı olarak internet” yazısında da belirttiğim gibi bugünkü dijital altyapının çok önemli bir bileşeni. Aynı zamanda Foucault’nun panoptik[1] tasarım üzerine yazdıklarını da hatırlatıyor. Panoptik dizayn bu tip durumlar için çokça kullanılan bir örnektir, ancak Foucault bile son yazılarında bu panoptik gözetlemenin gerçek gücünün sadece cezalandırma, baskı yapma ve yıldırma becerisinden değil, aynı zamanda sermayeyi de cezbeden üretkenlikle ilişkisinden kaynaklandığının altını çiziyor: “Panoptikon… her ne kadar gücü/iktidarı düzenlese de, onu daha ekonomik ve etkili kılmayı amaçlasa da, bunu bizzat iktidar için ya da tehdit altındaki bir toplumun acil kurtuluşu için yapmaz: Amacı toplumsal güçleri kuvvetlendirmektir -üretimi artırmak, ekonomiyi geliştirmek (...) arttırmak ve çoğaltmak.”[2] Bu tip gözetlemenin toplumsal kontrol ve disiplin ile en büyük bağı verimliliği arttırmak için iş yerinin kontrolünün hatta mesai sonrası işçilerin takibinin bir uzantısı olmasından kaynaklı. Amazon şirketi işçilerinin sendikalaşma mücadelelerinin merkezinde, bu aşırı gözetim yüzünden iş yerinde “hapishanedeymiş gibi” hissetmelerinin yatması rastlantı değil.

İşte bu sürekli izleme, gözetleme altında, önden faşist çetelerin, ardından polisin soykırım karşıtı ve barışçıl eylemcilere saldırdığı anlardan hemen sonra Biden, “Biz insanları susturan, muhalefeti ezen, otoriter bir ülke değiliz” dedi. Efendim “Muhaliflik düzensizliğe yol açmamalı”ymıs. Bu cümle biraz tarih bilen, tabiri caizse biraz toplum içine çıkmış herkesten tepki çekti. Özellikle de daha 2020’de siyah hayatlar değerlidir sloganı (Black Lives Matter) ile sokaklara çıkanların aklına, Demokrat Partililerin sözde çok sahiplendiği Martin Luther King Jr.’in 1963’te barışçıl bir gösteriye katıldı diye hapsedildiği Birminghan Hapishanesinden yazdığı mektup geldi: “Esefle neredeyse şu sonuca vardım ki, zencilerin özgürlük yolunda karşılarına çıkan en büyük engel Beyaz Yurttaş Konseyi Üyeleri ya da Ku Klux Klancılar değil, adaletten çok ‘düzene’ bağlılık gösteren ılımlı beyazlardır; gerginliğin olmadığı olumsuz bir barışı, adaletin olduğu olumlu bir barışa tercih edenler; sürekli şunu diyenlerdir: Çabaladığınız hedef konusunda sizinle aynı fikirdeyim, ancak doğrudan eylem yöntemlerinizle aynı fikirde olamam…” Kampüslerdeki eylem alanları kamu malına zarar vermek gibi çok tanıdık argümanlarla dağıtıldı, ancak eylemler devam edecek.

[1] Panoptikon 1785 yılında Jeremy Bentham’ın tasarladığı bir hapishane modeli. Halka biçiminde bir hapishanenin ortasında bir merkezi kule var; kule hapishanedeki her hücreyi görebilecek konumda ancak kuledeki gözetmenlerin nereye ne zaman baktığını hücredekiler kestiremiyor. Kule, etrafını çevreleyen hücreleri görebiliyor ancak hücredekiler kulenin içini göremiyor. Dolayısıyla hücrede bulunanlar sürekli gözetim altında oldukları hissiyle günlük davranışlarını bilinçli ya da bilinçsiz düzenliyor.

[2] Foucault, Michel. 1977. “Panopticism” in Discipline and Punish.

QOSHE - Orantısız polis ve asimetrik gözetleme demokrasisi - Aras Coşkuntuncel
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Orantısız polis ve asimetrik gözetleme demokrasisi

26 4
05.05.2024

ABD geçtiğimiz hafta kendi üniversite kampüslerine bir tutam “demokrasi ve özgürlük” getirdi. Son iki haftada ülke genelindeki kampüslerde binin üstünde gözaltı yapan polis, geçtiğimiz salı gecesi Columbia Üniversitesine zırhlı araçlarla, perşembe sabahı da California Üniversitesine önden faşist çetelere yol verdikten sonra plastik mermi ve ses bombalarıyla girdi. Aynı günlerde anayasaya aykırı olmasına rağmen İsrail’i eleştirmeyi antisemitizm sayan sansürcü yasa tasarısı temsilciler meclisinden geçti. Üniversite yönetimleri ve polis sadece zor ve şiddeti veya keskin nişancıları değil, kameraları, yapay zekalı yüz tanıma sistemlerini ve sosyal medya gözetleme programlarını da konuşlandırıyor. Öğrencilerin çoğunun maskeli oluşunun da polisin ve İsrail yanlılarının öğrencilerin maskelerine takmış olmalarının da sebebi bu.

Kampüslerde güvenlik gerekçesiyle kameralar zaten yıllardır oldukça yaygın. Ancak kolluk kuvvetleri ve üniversite yönetimleri yüz tanıma teknolojileri başta, çeşitli gözetleme araçlarını giderek daha fazla kullanıyor, bu teknolojileri üreten özel şirketlerle gittikçe çok daha geniş kapsamlı anlaşmalar yapıyor. Öğrenciler ya eylemlere katılmaktan çekiniyor ya da katılanlar haklı olarak hedef gösterilecekleri ya da karalanacaklarından endişe ediyor. Sürekli izleniyor olmanın bilinci, bırakalım eylemlere katılmayı ya da eylemlere katılma şeklini, günlük yaşamın görünürde sıradan hallerini de düzenler. Üstelik fişlenen öğrencilerin devasa veri depolarındaki kayıtlarının sadece bugünlerdeki güvenliklerini değil, mezuniyet sonrası iş başvuruları dahil uzun sure hayatlarını etkileyecek sonuçları olabilir.

Burada asimetrik ve şeffaf olmayan bir gözetleme........

© Evrensel


Get it on Google Play