Dijital çağın medyası nasıl olacak? (II)
Basın ya da medyayı, haber toplama (tedarik), üretim ve dağıtım boyutları olan sıradan bir sınai iş olarak tanımlamıştım. Türkiye’de bu kadar fazla yeni başlangıç ve satın alma haberi ile gündeme gelen sektörle ilgili olarak gözüme çarpan ve yıllarca biriktirdiğim ayrıntıları paylaşarak konuyu toparlayayım.
Günlük gazetede çalıştığım dönemde basın, altı gün ofise gidilen bir işti; dergide çalışılan dönemde beş gün gidilen bir işe dönüştü. İntermedya bünyesindeki Global gazetesinde çalıştığım kısa süre dışında şehir içinde çalışma fırsatım olmadı. Çok sayıda insan istihdam eden yayın grupları, sanayi nitelememe uygun olarak üretim tesislerini şehir dışına taşıyıp gazeteciliği fabrikasyon bir işe çevirdikleri için üretim tesislerini de plaza adı verilen fabrikalara dönüştürmüşlerdi. Plazaların büyüklüğü, grupların birbirine hava atmasını sağlıyordu ama plazaların içinde yürütülen basın faaliyeti Antonio Gramsci’nin cezaevinde yazdığı Hapishane Mektupları gibi sizin kapalı bir yerde öyle olduğunu düşündüğünüz şeyleri yazmanıza dönüşmekten kurtulamıyordu. Bu, kitap için kabul edilebilir ve hatta tercih edilmesi gerekir bu durumken habercilik söz konusu olduğunda cehennemin kapılarını açan bir koşul oluşturuyordu.
Bu, tamamen güncel bilgiye erişimin kısıtlanması ile ilgili bir cehennemdi. Ben dış haberci olarak ofisten çıkmadan ve elimin altında beş tane ajansın haber akışı ile çalıştığımdan, bu durumdan en az etkilenen kişiydim. Ancak “habere gitmek” teriminin medyayı cehennemde yakan şey olduğuna inanıyorum. İstihbarat servisleri için bu, polis telsizini dinleyip bir kaza ya da olay yerine erken vararak fotoğraflı haber çıkarmak anlamına geliyordu. Ancak diğer bölümler için randevu alıp birisi ile görüşmek demekti. Herkesin günde, haftada ya da ayda belirli sayıda haberi kendisi için yeterli gördüğü ya da yine böyle bir randevuda kendisine verilen kulis bilgisi ile “haber patlatma” başarısını gösterdiği bir sektörün içinde bulmuştum kendimi. Önemli haberler, her iki tarafın önemli kişileri tarafından görüşülerek belirleniyordu ve ayrıntılara o tepedeki isimler haiz olarak haberin nasıl gireceğine karar veriliyordu. Bu, etik dışı bir şey ya da manipülatif habercilik değildi; her yazı işleri kadrosunun kendi içinde yapması gereken iş, -herkesin çok işi olduğu için- farklı bir network üzerinden yapılıyordu.
Ancak bütün bunlar saha bilgisinin sağladığı avantajı aşabilecek güçte değildi. Muhabir ağının gücü müthiş bir silahtı. Ben bunu, önümde Reuters, Associated Press (AP), Agence France-Press (AFP) ekranlarının bulunmasının yanında The Wall Street Journal ve The New York Times ile içerik anlaşmamız sayesinde dünyanın her yanına yayılmış bir muhabir ağını yönetiyor gibiydim. Bir gün yazı işleri toplantısına çağırıp CNN’in canlı yayınını gösterdiler. Irak harekâtında ABD’nin kara, deniz ve hava harekâtı ile ilgili tatbikatlarından çok etkileyici bir haber yapmışlardı. İşler bu kadar hararetliyken bizim de “ilgi çekici habercilik” yapmamızı istiyorlardı. Ben “Bu kadar farklı opsiyonu değerlendiriyorlarsa, ne yapacaklarına karar verememişlerdir” dedim ve çıktım. Gerçekten uzun bir süre tehdit yükseltilirken o harekât........
© Ekonomim
visit website