5G yolculuğundan önce valizimize ne koyacağız?
Türkiye’nin 2025’te ihalesini yapıp 2026’da hayata geçirmeyi planladığı 5G ile ilgili süreci iyi tanımlamamız gerekiyor. 5G’nin bir kalkınma aracı olduğunu ve teknolojiden çok finansal modellere ihtiyaç duyduğunu anlamamızda yarar var. 5G’nin düşündüğümüz gibi bir şey olmadığını da…
Uçakla yolculuk etmemiz söz konusu olduğunda örneğin şöyle bir ifade kullanırız: “Yarın Las Vegas’a uçuyorum.” Aslında X noktasından Y noktasına uçmak –kuş ya da Superman gibi bir kahraman değilseniz- söz konusu değildir. Sizin yaptığınız, uçuş için bir bilet edinmek, havaalanına ulaşmak, sürecin bir noktasında çevrimiçi ya da fiziksel olarak check-in yapmak, güvenlikten geçmek, bagajınızı vermek, gerekiyorsa bir süre bekledikten sonra uçağa geçmek ve pilotun sizi güvenli bir biçimde varış noktasına götürecek şekilde uçağı kullanması sırasında yapacak bir şeyler bulmaktır. Uçak yere indikten sonra da –verdiyseniz- valizinizi alır, havaalanının kapısından çıkar ve e-ticaretin teslimat sürecinde olduğu gibi sizin hayatınızda da en kritik bölüm olan son kilometreyi (last mile) gitmek için bir çözüm bulursunuz. Bunu daha önceden organize etmediyseniz, ya en ekonomik çözümü biliyor olmanız ya da paraya kıyıp bir çözüm bulmanız gerekir. Uçmak sözcüğünü kullansak da, gördüğünüz gibi yolculuğunuz aslında kanat çırpmaktan daha farklı bir maceradır; uçmaz, uçurulursunuz.
Burada doğru zamanda havaalanında olmak kadar önemli bir konu, valizinize doğru şeyleri koyduğunuzdan emin olmanızdır. Bu, vardığınız noktadan sonrasında hayatınızın kesintisiz ve sıkıntısız akmasını sağlar. Önemli bir şeyi, hele ki kimliğiniz ya da pasaportunuz gibi bir belgeyi unutursanız, yolculuk zaten gerçekleşmeyecektir. Ancak yolculuğu tamamladıktan sonra, asıl yanınıza almanız gereken şeyi unuttuğunuzu fark ederseniz ek maliyetle karşılaşır ya da daha beteri seyahat hedefinize ulaşamadan kös kös geri dönersiniz. Bunun en basit örneklerinden biri, deniz kenarına tatile giderken mayonuzu yanınıza almayı unutmanızdır. İş için çıktığınız bir seyahatte, lüks otelin havuzundan ücretsiz faydalanabileceğinizi öğrendiğinizde yanınıza mayonuzu almadığınıza hayıflanmaktan başka bir şey yapamamanız da ayrı bir senaryodur. Böyle bir lüks içinde sunulan ikramların değerinin yüksekliği kadar, o kadar lüks bir ortamda mayonun fiyatının da bununla orantılı olarak yüksek olacağını unutmayın.
Aynı durum, teknolojinin üst ucunda yer almak için gereken Ar-Ge harcamaları için de geçerlidir. Havuz analojisine dönersek, bu harcamalar, lüks otelden satın aldığınız pahalı mayo ile derhal havuzun kenarına çıkıp birileri ile şezlongda konuşulup bağlanan işlerin getirisi yanında hiçbir şeydir. Ancak yüzmeyi bilmeyen ve mayo yerine iç çamaşırı ile havuza girmeye çalışan biriyseniz, sadece “bu kim yahu” sorusu ile muhatap olursunuz. Geçenlerde katıldığım bir toplantıda, bir kişi “merhaba” diyerek yanımıza geldi. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarla sohbet ediyordum. “Ben networking için buradayım” dedikten sonra ortaya “siz neredendiniz” diye sordu. Söyledik. “Nasılsınız?” dedi, teşekkür edip onun halini hatırını sorduk. “İşler nasıl?” sorusuyla geçiş yapıp bize kendisini anlatmaya başladı. Bir mazeret uydurup buharlaştıktan sonra “Keşke annesi bu çocuğa ‘tanımadığın amcalarla konuşma’ deseydi” diye düşünüp kendisini unutmayı tercih ettim. Havuz başında bu duruma düşmeyin, diye anlatıyorum.
Bavulunuza ne koyduğunuz bu açıdan önemli, tabii gereken becerilere ne kadar sahip olduğunuz da… Yüzmeyi bileceksiniz; bu tür ortamda nasıl oturulur kalkılır, bileceksiniz; havuza çömlek atlama yerine bir kenarda durup ne olduğuna bakmayı bileceksiniz ve en........
© Ekonomim
visit website