menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Mitolojiden beslenen iki sanatçı: Canan ve Selma Gürbüz

9 0
23.02.2024

GİLA BENMAYOR

İstanbul sanat kültür yaşamının en verimli dönemini yaşıyor. Bir günde nefes kesici, aklınızı başınızdan alan iki hatta daha fazla sergiye, sanat etkinliğine gitmek mümkün. Nitekim geçtiğimiz günlerde bir güne Beyoğlu Casa Botter’deki Selma Gürbüz solo sergisi ile Fransız Enstitüsü’ndeki Selçuk Demirel sergilerini, bir gün sonra ise Arter’de ki Ömer Koç koleksiyonundan ‘Farz Et Ki Yoksun’ ile aynı hat üzerinde Piyalepaşa’daki artSümer’de Canan’ın ‘Vuslat’ sergisini gezdim. Levent Çalıkoğlu küratörlüğündeki, Selma Gürbüz solo sergiye döneceğim. Sergi mekânında buluşarak, tatlı tatlı sohbet ettiğimiz Canan’ın ‘Vuslat’ sergisiyle başlayayım. Loş bir ışıkta yüksek tavanlı, ferah mekâna girdiğiniz anda ilk duygu şöyle: “Burası cennet olmalı”. Önce başınızın üzerinde neşeyle, özgürce uçuşan renkli kelebekleri fark ediyorsunuz. Bir anda karşınıza cennetten bir köşe çıkıyor: Işıklı bir ağaca tünemiş bir tavus kuşu, Noel Ağacını kıskançlıktan çatlatacak yapraklı ışıl ışıl bir ağaç ve hemen altında başka bir tavus kuşu. Bu manzaranın ortasında ise yüzü bir minyatürü andıran yarı insan, yarı hayvan benekli kırmızı bir yaratık. Arka fonda bir masal anlatıcısının sizi esrarengiz diyarlara götüren boğuk, güzel sesi.

CENNET, MUTLULUK, ŞEHVET HEPSİ BU DÜNYAYA AİT

Serginin hikâyesini yazan ve seslendiren Canan’ın yaratmayı başardığı bu atmosfer tarif edilmez, yaşanır. Sergiyi birlikte gezerken anlatıyor: “Bu sergiyi kurgularken insanın en çok arzuladığı şeylere kavuşması fikrinden yola çıktım. Genellikle sergilerim bir kahraman üzerinden gelişiyor. ‘Vuslat’ için Güneş ve İslam mitolojisinde ışıktan yaratılmış bir varlık olan ‘Şehretü’n nar’ arasında bocaladım. Sonunda cinlerin anası diye de bilinen ‘Şehretü’n nar’ da karar kıldım”. “Kaynaklara göre, insan olarak yaratılmış ve değişik ifadelere sahip binlerce yüzü var. Hikâyeyi kendime göre değiştirdim. Yarı insan, yarı hayvan yaptım. Bedenine de yüzlerini iliştirdim” diye devam ediyor. Meğer benim loş karanlıkta benek sandığım kahramanın değişik yüzleriymiş… Tül, kumaş, boncuk, renkli payetlerle üç boyutlu bir minyatür olan “Şehre tü’n nar” enstalasyonuyla ilgili “Ciddi bir emek işi. Asistanlarımla hepsini tek tek ellerimizle işledik” diyor Canan. Cennet Odası’nın hemen yanındaki bölümde, sanatçının “üç boyutlu kaligrafik heykel” diye tarif ettiği, üzerine “Her Hasretin Bir Vuslatı Vardır” sözlerini yazdığı eserine geçiyoruz. İslam Mitolojisindeki Burak figüründen esinlendiği eser sevinci, mutluluğu barındıran bir kavuşmayı temsil ediyor. “Cennetin, mutluluğun, şehvetin bu dünyaya ait olduğu nu söylüyorum. Ne istiyorsan o alacak diyorum” diye anlatıyor Canan.

ESERE BULAŞIK TELİNİ SIKIŞTIRMIŞ

Kaligrafik heykel, siyaha boyanmış bakır tellerden yapılmış, aralarına yine boyanmış bir “bulaşık teli” sıkıştırılmış. “Kadın sanatçı olarak bulaşık teline dayanamadım” diyor gülerek. Aynı bölümdeki yılan figürü de aynı malzemeyle üretilmiş. Serginin üçüncü bölümünde ‘Üç Boyutlu Minyatürler’ dediği, camlı bir çerçevenin içine yerleştirdiği eserler. ‘El ele, Göz Göze’, ‘Deniz Kızı’, ‘Sevda’ gibi isimleri olan eserler pullar, payetler ve boncukların yanı sıra doğada bulduğu kurumuş yaprak, kurumuş çiçek, tohum, evdeki kırık tabaklar, kahve telvesi ve hatta kızarttığı patlıcanın kabuğu gibi aklınıza gelecek türlü malzemelerden yapılmış. Eserlerini anlatırken ses kaydını açıp soruyorum:

Böyle düşünce ve emek yoğun bir sergiye hazırlanmak çok vaktinizi alıyor mu?

Öncelikle........

© Ekonomim


Get it on Google Play