menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nereden nereye  

18 8
26.03.2024

Gerçek hayat hikâyesi

Bu hafta size bir askerlik hikâyesi anlatacağım. Hani şimdi moda; dizilerin başına şöyle bir ifade koyuyorlar “Gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanmıştır”. Benim size anlatacağım da gerçek bir hikâye. Ve de uyarlama falan değil, benim başımdan geçtiği gibi anlatacağım. Yine filmlerde olduğu gibi sadece isimleri değiştireceğim.

Artık siyasete atılma düşüncem, ya da askeri bir eğitim kurumuna atanma olasılığım olmadığından rahatça söyleyebilirim. Ben askerliğimi kısa dönem olarak, dört ay yaptım. Hem de bedava. Bizim zamanımızda “Bedelli askerlik” uygulaması yoktu. Bu yazıyı yazarken baktım, bu yılki bedel, kuruşu kuruşuna 182.608,92 TL. Tabi ki TÜİK sayesinde bu kadar. Bu rakam, Aralık ayında TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamına göre güncellenmiş. Ya Allah muhafaza, bir de çarşı-pazardaki gerçeğe göre, örneğin ENAG’ın enflasyon rakamına göre güncellense bu rakamın ne olacağını düşünmek bile istemiyorum. Ben para olarak bir bedel ödemedim, ama askere alınışımda bir macera yaşadım. İşte size bu macerayı anlatacağım.

Yıl 1976. Amerika’da doktora öğrencisi idim. Bu nedenle de askerlikten tecilli idim. O sırada askerlik 20 ay idi ve üniversite mezunları askerlik görevlerini yedek subay olarak yapıyorlardı. Ancak 1975 yılında bir yasa çıktı. Üniversite mezunları stoğu ordunun ihtiyacı olan yedek subay sayısının üstüne çıkmıştı. Bu stoğu eritmek için 1975 ve 1976 olmak üzere iki dönem kısa askerlik uygulaması yapmışlardı. Henüz okulda almam gereken derslerim bitmediği için birinci döneme yetişemedim. İkinci dönem için okuldaki kaydımı dondurdum ve askerliğe başvurdum. Askere alınacağım tarihten on gün önceden de yurda döndüm. Ailem ile biraz daha fazla kalayım demiştim. Ama öyle olmadı.

Evdeki ilk hasret giderme işleminden sonra babama sordum “Hangi birliğe çağrıldığım belli oldu mu?”. Babam “Oldu da…” deyip bana iki zarf uzattı. Birisi Bitlis Askerli Şubesi’nden, diğeri Merzifon Askerlik Şubesi’nden geliyordu. Babam Bitlis doğumlu idi, ben ise Merzifon. O sırada Bakırköy’de oturuyorduk. Bir yerde hatlar karışmıştı ve beni iki ayrı birliğe çağırıyorlardı. Acaba hangisine gitmem gerekirdi?

Olayı açıklığa kavuşturmak için Bakırköy Askerlik Şubesi’ne gittim. Şube Başkanı beni coşku ile karşıladı “Kardeşim sen ne popüler biriymişsin. Seni iki yerden birden askere çağırıyorlar; ne mutlu” dedi. Ben artık askerlik ocağına ilk adımımı attığım için bu iltifat karşısında tabi ki duruşumu bozmadım, gevşemedim. “Sağolunuz” dedim bütün ciddiyetimle. “Ben Amerika’daki doktora çalışmama ara verip geldim. Bu resmi işleri pek bilmiyorum. Şimdi ne olacak?” diye çekine çekine sordum. Şube Başkanı babacan bir biçimde şöyle konuştu “Çok güzel tebrik ederim, demek Amerika; hem de doktora. Ama askerlikte çok fazla bir şey olmayacak. Önce bu bıyık ve uzun saçlarını kesecekler. Hemen birliğinde eğitime başlayacaksın”. Ben “Ama hangi birlik? Polatlı mı, Etimesgut mu?”. Bu soru üzerine Şube Başkanı iyice ciddileşti “Ona burası karar veremez. Fatih’de Askeralma Dairesi var. Oraya başvur. Bu sorunun cevabını orada verirler”. Ben de hemen Bakırköy’den doğru Fatih’e yollandım.

Fatih’teki Askeralma Dairesi’ndeki komutan da beni iyi karşıladı. Sanırım rütbesi albay veya yarbay idi. Durumu kendisine anlatmaya başladım. Faydası........

© Ekonomim


Get it on Google Play