menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türk sanayisi için tehlike çanları

18 1
11.12.2023

Bu yazımda sanılanın aksine, sizlere sanayide kullanılan enerji fiyatlarının yüksekliği, insan kaynağı problemleri, kaliteli finansman gibi cari sorunlarımızdan dolayı Türk sanayisi için tehlike çanları çalındığını söylemeyeceğim. Gördüğümü sandığım problemler daha da derinde.

Bir konuyu daha iyi ele alabilmek için tarihsel ve kültürel etkenlere de bakmak gerektiğini düşünürüm. Bu konularda bir uzman olmadığım için de büyük harflerle konuşmak yerine yaptığım okumalardan çıkardığımı sandığım sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum.

Aslında hikâyeyi biraz geri sararsak, bazı noktalarda yaşadığımız geçikmişliği matbaanın icadına kadar götürebiliriz. Çünkü okuduklarımdan anladığım kadarıyla Batı’yı Batı yapan en önemli etken sanayi devrimi değil matbaanın icadıydı. Matbaa sayesinde üretilen kitap sayısı artmış, kitap fiyatları ucuzlamış ve bilgiye ulaşmak kolaylaşmıştı. Bu sayede de bilimsel ve kültürel ilerleme sağlanmıştı. Eğitim imkânları genişlemiş ve toplumda okuma yazma oranı artmıştı. İnsanlar Kiliseyi sorgulamaya başlamış, akabinde Rönesans, Coğrafi keşifler, Sanayi Devrimi gibi süreçler gelişmişti. Bizim topraklarımızdaysa ilk matbaa (Müslümanların kullanabilmesi için) 1727 yılında İbrahim Müteferrika ile geldi. Yani matbaanın icadından yaklaşık 277 yıl sonra. Hayal edebilmeniz için söylüyorum; bu, internetin topraklarımıza 277 yıl sonra gelmesi gibi bir şey.

Bunun yanında bana öyle geliyor ki kültür faktörü de ticaret ve bir yönüyle de üretim hikâyemizi etkileyen unsurlardan biri. Tarihsel pencereden baktığımızda ülkemizde bir “burjuvazi’’ sorunundan bahsedebiliriz. Tabi burjuvazi kelimesi toplumda hep yanlış anlaşılmış kavramlardan biri. Toplumumuzda çoğunlukla pejoratif anlamlarda kullanılır, “cüzdanın kalınlığı’’ ile alakalı olduğu sanılır. Hâlbuki yetiştiği topraklar itibariyle durum farklıdır.

Biraz daha temellendirecek olursak burjuva Fransızca bir kelimedir. Etimolojik olarak “borg’’ kökünden gelir, yani şehirden türetilmiştir. TDK bu kelimeyi ‘’kentsoylu’’ olarak çevirse de bilgisayar ya da buzdolabı gibi tutmamıştır.

Yaptığım okumalardan anladığım kadarıyla Osmanlı döneminde de şehirlerde bugünkü anlamıyla ticareti ve anakronizm yapma riskini göze alarak uluslararası ticareti yapanlar da daha çok Rumlar ve Yahudilermiş. Biz Türkler çoğunlukla askerlik ve tarımla uğraşırmışız.

Yani bir yönüyle bugün Batılı rakiplerimize kıyasla bu konuda gecikmişlik sorunumuz da var gibi. Lakin yirmi birinci yüz yılda, iletişim araçlarının bu kadar geliştiği bir dönemde bu problemi sadece gecikmişlik sorunu olarak görmenin rasyonel olmadığının da farkındayım.

Sonuç olarak, savaşlar, istenmeyen olaylar ve mübadele gibi farklı tarihsel süreçler yaşanınca da bu konuda yetişmiş insan kaynağımızı da kaybetmişiz gibi gözüküyor. Bana öyle geliyor ki, eğer bu insanlar topraklarımızda kalsaydı ticaret kültürünü onlardan daha kısa sürede öğrenebilir, üretimde ve uluslararası ticarette daha hızlı yol alabilirmişiz.

Aslında ülkemizde sanayileşme sürecini bir tikel olarak ele alırsak bir gecikmişlikten söz etmek çok da doğru olmaz gibi geldi bana. Mesela Cumhuriyet dönemimde kamu eliyle yapılan yatırımlarla 1930’lu yıllarda sanayi üretimi üç kattan fazla artmış lakin özel sektörün sürece dahil edilememesinden dolayı süreklilik sağlanamamış.

Tabi dünyada ve ülkemizde gelişen tarihsel olaylar sıkça sanayileşme sürecimize darbe vurmuş. Küreselde yaşanan 1929 Büyük Buhran ve II. Dünya Savaşı gibi gelişmelerin yanında içerde Kıbrıs çıkarması sonucu ülkemize uygulanan yaptırımlar, darbeler, ekonomik krizler, siyasi istikrarsızlıklar Türkiye sanayisinin gelişmesini yavaşlatmış süreçler gibi gözüküyor.

Bir yanıyla devamlı patinaj çeken bir Türk sanayisi, tabi diğer taraftan da 2001 krizinden sonra kamunun elindeki sanayi tesislerinin özelleştirilmesiyle verimlilik daha fazla ön plana çıkmaya başlarken, AB Gümrük Birliği’ne üye olunmasıyla da sanayi sektörümüz özellikle AB pazarında daha fazla rekabetçi hale gelmiş. 2002 senesinden sonra sağlanan siyasi ve ekonomik istikrarın da sürece katalizör etkisi yaptığını söyleyebiliriz. Ezcümle, tüm bu gelişmeler de sanayimizin büyümesinde önemli sayılabilecek etkenler olmuş.

Türk sanayisi bugünse verimlilik, otomasyon, dijitalleşme, rekabetçilik, katma değerli üretim gibi sorunları yaşıyor. Tabi bunlar sonuç. Mevzu sonuçları söylemekten daha çok kök nedenlere inebilmek gibi geliyor bana.

Türkiye’de KOBİ’lerin çok büyük çoğunluğu öz sermaye problemiyle çalışma hayatına başlıyor. Bu yüzden de üreticiler devamlı finansmana ihtiyaç duyuyor. Bunun yanında birçok sektör için yurt içinde uzun vadeli çalışma sorunu var. Bu durum hali hazırda öz sermaye problemi yaşayan firmalarımızın sermaye yapıları da olumsuz etkileniyor.

Sonuç olarak özellikle........

© Ekonomim


Get it on Google Play