Kapitalizm ve yoksulluk
Geçenlerde facebook sayfamda Amerikalı müteveffa iktisat Profesörü Walter Williams’tan şu alıntıyı paylaşmış ama herkesçe doğru anlaşıldığından emin olamamıştım:
''Yoksulluk bir sır değildir; o tarih boyunca dünyanın çoğu yerinde insanın standart gıdası olmuştur. Sır olan zenginlik ve bolluktur: Dünya nüfusunun küçük bir bölümünü tarihin yalnızca küçük bir kısmında dünyanın geri kalanının kaderinden muaf tutan şey nedir?'' (America: A Minority Viewpoint, 1982)
Bu alıntıdaki ana fikri iktisadî gelişme tarihinin üstadı Peter Bauer vaktiyle şöyle ifade etmişti: ‘’Yoksulluğun nedenleri yoktur, zenginliğin vardır.’’ Yani, yoksulluk olağan durumdur, zenginleşmek için ise yapılması gerekenler vardır. Thomas Sowell’in hatırlattığı gibi, açıklanması gereken yoksulluk değil, hangi şartların belirli yer ve zamanlarda bir araya gelerek zenginlik ve refah üretimini sağlayacağıdır (tarihsel olarak baktığımızda ise, ‘’sağladığı’’dır).
Burada cevaplanması gereken birbiriyle bağlantılı iki soru vardır: (1) İnsanlık tarihindeki hangi değişim yoksulluktan zenginleşmeye geçişi sağlamıştır? (2) Zenginleşmenin başlangıçta dünyanın her yerinde değil de sadece Batı dünyasında gerçekleşmiş olmasının sebebi nedir?
Bu soruların kısa cevapları birbiriyle bağlantılıdır: İnsanlık tarihinde yoksulluktan zenginleşmeye giden devrimci süreci başlatan, 18. yüzyılın sonlarında Batıda ortaya çıkan Sanayi Devrimi ve kapitalizmin gelişmesidir. Kapitalist Sanayi Devrimi’nin başlattığı süreç bir zamanlar yoksulluk içindeki Batılı ülkeleri bolluğa kavuşturmuştur. Buna karşılık, dünyanın diğer bölgelerinin nispî yoksulluğunun ana nedeni Sanayi Devrimi benzeri bir atılımın ve kapitalistleşmenin oralarda ya hiç gerçekleşmemiş ya da geç gerçekleşmiş olmasıdır. Yine de, 1980’lerde başlayan küreselleşme çağı gelişmekte olan ülkeleri de küresel ekonomiye sokmuş ve oralarda da yoksulluktan kurtulma sürecini hızlandırmıştır.
Yoksulluktan kurtularak zenginlik ve refah üretimine geçilmesinin teknik adı iktisadî gelişme veya büyümedir. ‘’İktisadî büyüme mal ve hizmetlerin gerçek fiyatını düşürmek suretiyle yoksulların gerçek gelir seviyesini yükseltebilir, böylece aynı miktarda emek-zaman içinde daha çok (ve daha iyi) mal ve hizmet satın alınabilir. Söz gelişi, kişinin yarım galon [yarım litreden biraz daha az] süt satın alması için 1950 yılında 16 dakika çalışması gerekirken, 2000 yılında bu süre 7 dakikaya inmiştir. Aynı sürede, bir temel gıda sepetinin çalışma-zamanı olarak maliyeti 3.5 saatten 1.6 saate düşmüştür. Bu gıdayı pişirmek için kullandığımız mikrodalga fırınlar da çok daha fazla kişi tarafından satın alınabilir hale gelmiştir. 1984’te yoksulluk sınırının altındaki hane-halklarının sadece yüzde 12.5’inin mikrodalga fırını varken, 2011’de bu oran yüzde 93.4’e çıkmıştır. Yeni mikrodalga fırınların öncekilerden daha kaliteli olduğunu ve bugün satın alabildiğimiz bu ürünlerin geçmişte mevcut olmadığını da unutmayalım.’’ (Christopher Freiman, ‘’Utilitarianism’’, Arguments For Lıberty, 2016, s. 45)
Yoksulluk-zenginlik meselesinde önce şunu bilmemiz gerekiyor: İnsanlık olarak bugünkü zenginlik ve refah düzeyimiz türümüzün tarihinde mutlu bir istisnadır. İnsanlığın tarihinde açlık sürekli olarak en büyük ve can........
© Diyalog Gazetesi
visit website