Kendimle ilgili en şaşırtıcı şey, seksenime merdiven dayamayı başarmış olmamdır.
Başarmış kelimesini doğru kullanmamış olabilirim.
Başarmak “Bir işi istenilen biçimde bitirmek, muvaffak olmak,” ise yanlış kullandım.
Sigara içmek, uyuşturucu kullanmak ve zararlı olduğu herkesin malûmu olan şeylerden kaçındığım doğrudur.
İçki de içmiyorum. Çok az et yiyorum, hazır gıda tüketmiyorum. Yürüyorum, fırsat buldukça yüzüyorum, bahçe işi ile uğraşıyorum, bol bol okuyorum.
Ruhumu da kalemtıraşladım: Sahip olduğum şeyler için şükrediyorum, olmadığım şeylere aldırmıyorum.
Ama bunları daha uzun yaşamak için değil, sevdiğim için yapıyorum veya sevmediğim için yapmıyorum.
Bir de yapamıyorum departmanı var. Kırklarımın ortalarına kadar eşek yüküyle içki ve ellinci yaşıma kadar sigara içtim. İkisini de ben bıraktım diyemeyeceğim çünkü onlar beni bıraktı. İçkiyi vücudum kaldırmaz oldu – bir de artık içecek kadar derin bir mutsuzluk içinde değilim.
Sigara daha da ilginç oldu. Daha önce de anlatmış olmalıyım: Bir sabah uyandım ve o gün canım sigara içmek istemedi. İçmedim, ertesi gün de... Ve ertesi günlerde de ve hiç uğraşmadan bu pis alışkanlığı bıraktım. Hapisten cezayı doldurmadan tahliye edilmek gibi umulmadık oldu.
Demek istediğim… Bu yaşa gelmeyi istemiş veya gelmek için bir program uygulamış değilim.
Hatta son zamanlarda herhangi bildiğim bir hastalığım olmamasına rağmen “acaba artık ölsem mi,” sorusunu kendime gittikçe daha fazla sorar oldum. Çok yaşlanarak bağımsız yaşama yeteneğimi kaybetmek, kendime ve başkalarına yük olmak istemiyorum.
Bunları aklıma geçenlerde karşıma çıkan yeni bir “hayat uzatma” yöntemi getirdi: Epigenetics. “İyi olma” endüstrisinin piyasaya sürdüğü en son ürün.
Epigenetics’i şöyle özetleyebilirim: Genleriniz ne kadar sağlıklı olduğunuz konusunda önemli bir rol oynar. Ama hayat tarzınız ve çevrenizin, örneğin fiziki olarak ne kadar aktif olduğunuzun ve aldığınız gıdaların rolü daha da önemlidir.
Konunun bir uzmanına göre “Sağlığımızın nasıl bir seyir izleyeceği yüzde yirmi oranında önceden yazılmıştır ve genlerimize bağlıdır. Geriye kalan yüzde 80 bizim kontrolümüzdedir.”

DNA’yı meydana getiren genler sabittir ama genlerin işleyişini etkileyen çevre (epi dış anlamına gelmektedir) değişkendir. Stres, kirlilik, diyet o çevrede değişikliklere yol açar ve bu değişiklikler genlerin işleyişini etkiler.
Epigenetics, hayat tarzınızın ve çevrenizin genlerinizin işleyişini nasıl etkilediğini inceleyip sağlığınızın iyiye mi kötüye mi gittiğini tespit etmek iddiasındadır.
Bu haberi okuduğum Financial Times’a göre İsviçre’de epigenetic testlerle kişinin biyolojik yaşını ölçen, yaşlandığında karşılaşabileceği hastalıkları tahmin eden ve çevrenin genlere verdiği zararların hangilerinin geri çevrilebileceğini tespit eden klinikler vardır.
Eğer çok paranız varsa deneyebilirsiniz. Şahsen benim stresin, sigara içmenin, alkolün ve sağlıksız beslenmenin ve diğer malûm şeylerin hayatı kısalttığını öğrenmek için bir kliniğe gitmeme gerek yok. Alzheimer olma olasılığım varsa da bilmek istemiyorum.
Hayat kendi yatağında bildiği gibi aksın. Param da cebimde dursun.

Metin Münir’in 10 Aralık 2022 tarihli yazısı

QOSHE - Uzun yaşamak ama ne kadar? - Metin Münir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Uzun yaşamak ama ne kadar?

25 0
02.02.2024

Kendimle ilgili en şaşırtıcı şey, seksenime merdiven dayamayı başarmış olmamdır.
Başarmış kelimesini doğru kullanmamış olabilirim.
Başarmak “Bir işi istenilen biçimde bitirmek, muvaffak olmak,” ise yanlış kullandım.
Sigara içmek, uyuşturucu kullanmak ve zararlı olduğu herkesin malûmu olan şeylerden kaçındığım doğrudur.
İçki de içmiyorum. Çok az et yiyorum, hazır gıda tüketmiyorum. Yürüyorum, fırsat buldukça yüzüyorum, bahçe işi ile uğraşıyorum, bol bol okuyorum.
Ruhumu da kalemtıraşladım: Sahip olduğum şeyler için şükrediyorum, olmadığım şeylere aldırmıyorum.
Ama bunları daha uzun yaşamak için değil, sevdiğim için yapıyorum veya sevmediğim için yapmıyorum.
Bir de yapamıyorum departmanı var. Kırklarımın ortalarına kadar eşek yüküyle içki ve ellinci yaşıma kadar sigara içtim. İkisini de ben bıraktım diyemeyeceğim çünkü onlar beni bıraktı. İçkiyi vücudum kaldırmaz oldu – bir de artık içecek kadar derin bir mutsuzluk içinde değilim.
Sigara daha da ilginç oldu. Daha önce de anlatmış olmalıyım: Bir sabah uyandım ve o gün canım........

© Diyalog Gazetesi


Get it on Google Play