menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Roman Kafka’dan sonra bitti mi?

17 28
26.03.2024

Fakat başta da söyledik. Roman, hümanizmanın çocuğudur. İnsan faaliyetinin doruklarından bir tanesidir. İnsanlık var oldukça ve insanlık adına mücadeleler sürdükçe, roman duvarları yıkmayı sürdürecek. Yeni, özgün biçimleri ortaya çıkmaya devam edecek

Hürriyet gazetesinden Zeynep Bilgehan, yazar Pınar Kür’le geçen pazar bir söyleşi yaptı.(1) Kür şunları söylüyor:

“Kişisel gelişim kitapları çok manasız. Her insanın aklına geldiğinde yapması gereken şeyler var; dişlerini fırçala! Allah Allah! Bana diş fırçalamayı annem öğretti. Yeni dönemden iyi yazarlar var ama duvarları yıkacak kişi pek görmüyorum. Millet her şeyin kolayını tercih ediyor. Anlaşılması kolay, az çok Türkçesi bozuk olmayan kitapları okuyorlar. Okusunlar ama artık bundan sonra edebiyat dünyasında, dünyanın herhangi bir yerinde büyük çıkış yapabilecek şey yok. Kafka’dan sonra bitti bu iş.”

Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan bir adım ileri taşıdı konuyu. Kür’ü haklı bulan Ahmet Hakan, “Şiir de bitti. Attila İlhan’lar, İsmet Özel’ler, Cemal Süreya’lar son büyük şiirleri yazdılar. Ardı arkası gelmiyor.” dedi.

Kür’ün kişisel gelişim kitapları ve okurun kolaya kaçması eleştirilerini doğru buluyoruz. Fakat edebiyatta duvarları yıkacak büyük çıkışlar olmadığı, Kafka’dan sonra bunun bittiği fikrine katılmıyoruz. Sayın Ahmet Hakan’a da Aydınlık’ta yayımladığımız Hüseyin Haydar’ın şiirlerini öneriyoruz. Gelelim Kür’ün iddiasına.

Roman esas olarak, hümanizmanın çocuğudur. Hümanizm, Ortaçağ ilişkilerinin tasfiyesiydi. Ruh yerine maddenin, ideal yerine aklın, mutlak olanın yerine insanın merkeze alınmasıydı. Rönesans ve Aydınlanma Çağı’nın ideolojisiydi. Teknik imkânların gelişmesi, eserlerin çoğaltılabilmesi aydınlanma birikiminin kitlelere ulaşmasını sağladı.

Roman ve öykü de burjuvazinin yükselişiyle edebiyatın zirvesine oturdu. Romanın yükselişi ve şiirin düşüşü benzer bir döneme denk gelir. Nesir, nazımın sırtını yere çaldı. Satır, dizeye galip geldi. Şiirin etkisi bitmedi elbette ama burjuvazinin yükselişi, düzyazıyı öne çıkardı. Önceden hem sözlü gelenek hem de yazılı gelenek daha çok şiir türünde karşımıza çıkıyordu. Destanlar bile dizelerle anlatılıyordu.

Burjuva dönem öncesi roman yoktu diyemeyiz. Ama yalnızca düzyazıyla yazılmadığı gerçeğine dikkat çekebiliriz. Romanın köklerini yine Doğu’da buluyoruz. Japonya’da Murasaki Shikibu'nun eseri Genji'nin Hikâyesi ile 11. yüzyılın başlarına kadar uzanan roman, Doğu’da nazım-nesir karışık bir seyir izledi. Endülüs’e kadar uzanan bu biçim, genelde alegoriktir. Mesneviler, Leyla İle Mecnun, Kerem ile Aslı, Fuzûli’nin Hadikat’üs Süedası, İbn-i Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı… Özü bakımından romandır. Daha çok artırabileceğimiz bu örneklerin yanı sıra az da olsa sadece düzyazı ile yazılmış eserler görürüz. Endülüslü İbn Tüfeyl tarafından yazılan Hayy bin Yakzan bu açıdan önemlidir.

Batılı tarzda ilk roman olan Cervantes’in Don Kişot’unun Endülüs coğrafyasında ortaya çıkması bir tesadüf değildir. Cervantes’in dayandığı........

© Aydınlık


Get it on Google Play