Değerli Okuyucularım, şimdi sizleri toplum olarak hiçbir zaman dikkate almadığımız dolayısıyla umursamadığımız bir deyim olan” tarih tekerrürden ibarettir, eğer tarihten ders alınsaydı tarih hiç tekerrür eder miydi” söyleminin bizim toplumumuzda icraat olarak karşılığı olmadığı gerçeğine götüreceğim.
1991 yılı mayıs ayında Malatya/Erhaç 173.Filo'dan Uçuş Öğretmeni olarak İzmir/Çiğli Uçuş Okulu 123.Palaz Filoya atandım.1991 senesi Eylül ya da Ekim ayında, Öğrenci Tabur Komutanlığında 123.Filo Öğrenci Bölük Komutanı olarak ek göreve başladım. Yani, yarım gün uçuyor yarım gün Öğrenci Tabur Komutanlığında görev yapıyordum. Ya da bazen tam gün uçuyor bazen de uçuşum olmadığında taburdaki görevlerimi yapıyordum.
Ek görevle atandığımız taburda; Öğrenci Tabur Komutanı Yb. Turhan Özler, 121.Filo Öğrenci Bölük Komutanı Yzb. Mehmet Yançatarol, 122.Filo Öğrenci Bölük Komutanı Yzb. Özer Ülger ve 123.Filo Öğrenci Bölük Komutanı olarak ben Yzb. Kâmil Güngör. Turhan Özler bizim 1979 senesinde uçuş okulunda uçuş öğretmenimizdi ve bizlerin en çok sevdiği, saydığı öğretmenlerden biriydi. Yzb. Yançatarol abimle Malatya 173.Filo'da uzun süre birlikte görev yapmıştık ve herkes tarafından sevilen sayılan, çok iyi bir pilot, has bir Çerkez'di. Malatya'daki tüm sosyal etkinliklerde eşli olarak aynı masada oturur ve eğlencemizi çok sevdiğimiz Eşi Emel ile Yançatarol abimizin oynadıkları Kafkas dansı ile bitirirdik. Böyle güzel bir aileyi hepimiz sever sayardık. Yzb. Özer Ülger kardeşimi de yine Malatya'da görevli iken tanımıştım fakat filolarımız ayrı olduğu için çok samimi bir arkadaşlığımız oluşmamıştı.
Özer Ülger benden 2 devre sonraydı yani 1981 devresiydi. Ek görevimiz esnasında dostluğumuz gelişti ve eşlerimizde birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlardı. Çiğli Hava Lojmanlarının avantajları olan bahçelerimizde ailelerimizle mangal muhabbetleri yapacak kadar dostluğumuz ilerlemişti. Hafta sonları bazen Foça, Kuşadası, Çeşme vb. gibi yerlere günübirlik piknik yapmaya ya da birlikte yatılı bir yerlere gidiyorduk.
Çalışma hayatında olanlar çok iyi bilirler ki, haftanın ilk günü olan pazartesi ne kadar sevilmeyen bir gün ise son günü olan cuma günü de bir o kadar sevilirdi (TGIF= Thank God It's Friday, Türkçesi ise “çok şükür Tanrım bugün cuma”). 13 Mart 1992 Cuma günü sabahtan öğlene kadar 2 sorti uçuş yapmıştım. Öğleden sonra ise işlerimi Öğrenci Tabur Komutanlığında yapmaya devam ettim. Özer kardeşim de Öğrenci Tabur Komutanlığında idari işlerini yapıyordu. Haftanın son günü olduğu ve ertesi gün hafta sonu olmasını fırsat bilerek akşam bizim bahçede mangal yakıp haftanın yorgunluğunu, stresini atmak ve biraz da rahatlamak için akşam yemeğine karar verdik ve eşlerimize sabit telefonlardan planımızı bildirdik. Bizim arka bahçede mangalımızı yaktığımızda onlarca kedi tarafından kuşatılmış ve onların bize bakışlarını izliyorduk. Mangal da pişirme işimiz bittiğinde yemeğe başladık ve yemekle beraber rahatlamak için bir şeyler içiyorduk. Mart ayı akşamları, havaların hala soğuk olduğu zamanlardı ve bahçede oturmak ve yemek yemek mümkün değildi. Bu yüzden Salona geçtik ve yemeğimizi yemeye başladık. Genellikle her evin salonunda neredeyse duvardan duvara vitrin olur ve vitrinin ortasında da uygun ölçülerde televizyon olurdu. Biz yemek yerken TV açık fakat sesi kapalıydı. Saat 19:20 de ekrandaki TRT 1 kanalında FLAŞ yazısı yanıp sönmeye başladı, bu iyiye işaret değildi ve hemen haber sunucusu Erzincan'da büyük ölçekli bir deprem olduğunu ve çok büyük hasar meydana geldiğini söyledi. Şok olmuştuk ve ekrana kilitlenmiş halde gelen yeni haberleri izliyorduk. Hepimizin keyfi kaçmış ve çaresizlik içinde haberleri izlemeye başlamıştık.
Baldızım Sevcan karacı bir Astsubay ile evlenmiş ve Erzincan'da görev yapıyorlardı. Ayrıca ikinci çocukları 17 Şubat 1992 tarihinde doğmuş ve her Türk ailesinin çocuklarına yardıma gitmesi gelenek haline geldiğinden küçük baldızım ve rahmetli kayın validem doğum sonrası için İstanbul'dan Erzincan'a bebeğe ve Sevcan'a yardım için gitmişlerdi. Bu depreme lojmanlarda yakalanmışlar ve aradan 32 yıl geçti ve o an nasıl haberleştiğimizi tam olarak hatırlayamadım ama daha sonra araştırdığımda onların bize telefon açtıklarını ve iyi olduklarını bildirdiklerini öğrenmiştim. Telefon görüşmemizde iyi oldukları haberini almış biraz da olsa rahatlamıştık. Bu arada Özer'ler yemeklerini bitirmeden müsaade istediler ve evlerine gittiler.
Hemen eşimle bir durum değerlendirmesi yaptık ve onları Erzincan'dan almaya karar verdik. Ben biraz uyuduktan sonra yola koyulacaktım ve bu kararımı Özer'e bildirme mecburiyeti hissettim. Özer'in cevabı hala kulaklarımda ve “abi ben de seninle geliyorum, beraber gideriz” dedi. Şimdi düşünüyorum da günümüzde böyle bir dostluk arkadaşlık var mıdır acaba? Ben hala yalnız giderim diye onu ikna etmeye çalışıyordum ama başaramadım. Yemekten dolayı birkaç saat uyumamız gerektiğini konuştuk ve şu an kesin olarak ne zaman yola koyulduk hatırlamıyorum, ama eşim kendinden emin bir şekilde sabaha karşı yola çıktığımızı söylüyor.
Bir an önce depremin travmasını yaşamış insanları o ortamdan kurtarmak için ihtiyaç molaları haricinde hiç durmadan devam ettik. Öyle hatırlıyorum ki her 2 saatte bir araba kullanma değişikliği yapıyorduk. Neyse ki herhangi bir olumsuz durum yaşamadan 14 Mart akşamı geç bir saatte askeri lojmanlar bölgesine ulaşmıştık.
Erzincan şehir merkezine girdiğimizde gördüğümüz manzara korkunçtu, yıkılan binalar sanki hiç demir kullanılmamış gibi çökmüşlerdi. İzleyeceğiniz videodaki uzunlamasına görünen sanırım SSK binasında hiç demir görememiştik ve 3 ya da 4 katlı bina panel şeklinde üst üste çökmüştü.
Tarif edilemez üzüntü içindeydik ve genel manzara halkın ne kadar çaresiz kaldığını gösteriyordu.
Askeri Lojman Nizamiye kapısında, arabanın içinde birkaç saat istirahat ettik ve gece yarısından sonra 5 yetişkin 2 çocuk benim Renault/ Toros marka aracıma bindik ve İzmir için yola koyulduk. Yolculuğumuz sorunsuz bir şekilde İzmir'de son buldu ve 30 senedir gördüğümüz o görüntüler hafızamızda taptaze durmakta ve acısı içimizdedir.
Değerli Okuyucularım, yazımın giriş paragrafında yazdıklarımda ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Bildiğiniz gibi 1939 senesinde de merkez üssü Erzincan olan 7,9 şiddetinde deprem meydana gelmiş ve resmi sayılara göre 32.968 kişi yaşamını yitirmiş, 100 binden fazla kişi ise yaralanmıştı. İşte 1992 senesinde eğer tarihten ders alınsaydı meydana gelen bu depremde binaların sağlam yapılmış olması nedeniyle can kaybı olmazdı.
Yine maalesef ki bu örnekleri yakın zamanda, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve tüm ulusumuzu yasa boğan 53.537 vatandaşımızın yaşamlarını kaybettiği, 107.537 kişinin de yaralandığı büyük depreme uyarlarsak tarihten hiç ders almadığımız bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Acıyı yazmak, acıyı anlatmak benim için hiç kolay olmadı. Erzincan'a varışımız ve ayrılışımız gece saatlerinde oldu, ama geçtiğimiz her yerde seyyar aydınlatmalarla enkazdan kurtarma çalışmalarını üzüntüyle izledik ve insanların çaresizliğine şahit olduk. Zaten deprem gerçeği ile nasıl yaşayacağımız hakkında herkesin yeterli bilgisi var ayrıca bu konuda uzman da değilim, ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki tarihi tekerrür ettirmeden deprem gerçeğiyle yaşamalıyız. Tarihin tekerrür etmeyeceği güzel günlerde yaşayalım.
Sevgiyle kalınız.

QOSHE - KAPTANIN KÖŞESİ/ BÖLÜM-37 - Kamil Güngör
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

KAPTANIN KÖŞESİ/ BÖLÜM-37

21 13
09.03.2024

Değerli Okuyucularım, şimdi sizleri toplum olarak hiçbir zaman dikkate almadığımız dolayısıyla umursamadığımız bir deyim olan” tarih tekerrürden ibarettir, eğer tarihten ders alınsaydı tarih hiç tekerrür eder miydi” söyleminin bizim toplumumuzda icraat olarak karşılığı olmadığı gerçeğine götüreceğim.
1991 yılı mayıs ayında Malatya/Erhaç 173.Filo'dan Uçuş Öğretmeni olarak İzmir/Çiğli Uçuş Okulu 123.Palaz Filoya atandım.1991 senesi Eylül ya da Ekim ayında, Öğrenci Tabur Komutanlığında 123.Filo Öğrenci Bölük Komutanı olarak ek göreve başladım. Yani, yarım gün uçuyor yarım gün Öğrenci Tabur Komutanlığında görev yapıyordum. Ya da bazen tam gün uçuyor bazen de uçuşum olmadığında taburdaki görevlerimi yapıyordum.
Ek görevle atandığımız taburda; Öğrenci Tabur Komutanı Yb. Turhan Özler, 121.Filo Öğrenci Bölük Komutanı Yzb. Mehmet Yançatarol, 122.Filo Öğrenci Bölük Komutanı Yzb. Özer Ülger ve 123.Filo Öğrenci Bölük Komutanı olarak ben Yzb. Kâmil Güngör. Turhan Özler bizim 1979 senesinde uçuş okulunda uçuş öğretmenimizdi ve bizlerin en çok sevdiği, saydığı öğretmenlerden biriydi. Yzb. Yançatarol abimle Malatya 173.Filo'da uzun süre birlikte görev yapmıştık ve herkes tarafından sevilen sayılan, çok iyi bir pilot, has bir Çerkez'di. Malatya'daki tüm sosyal etkinliklerde eşli olarak aynı masada oturur ve eğlencemizi çok sevdiğimiz Eşi Emel ile Yançatarol abimizin oynadıkları Kafkas dansı ile bitirirdik. Böyle güzel bir aileyi hepimiz sever sayardık. Yzb. Özer Ülger kardeşimi de yine Malatya'da görevli iken tanımıştım fakat filolarımız ayrı olduğu için çok samimi bir arkadaşlığımız oluşmamıştı.
Özer Ülger benden 2 devre sonraydı yani 1981 devresiydi. Ek görevimiz esnasında dostluğumuz gelişti ve eşlerimizde birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlardı. Çiğli Hava Lojmanlarının avantajları olan bahçelerimizde ailelerimizle mangal muhabbetleri yapacak kadar dostluğumuz ilerlemişti. Hafta sonları bazen Foça, Kuşadası, Çeşme vb. gibi yerlere günübirlik piknik yapmaya ya da birlikte yatılı bir yerlere gidiyorduk.
Çalışma hayatında olanlar çok iyi bilirler ki, haftanın ilk günü olan pazartesi ne kadar sevilmeyen bir gün ise son günü olan cuma günü de bir o kadar sevilirdi (TGIF= Thank God It's Friday, Türkçesi ise “çok şükür Tanrım bugün cuma”). 13 Mart 1992 Cuma günü sabahtan öğlene kadar 2 sorti uçuş yapmıştım. Öğleden sonra ise işlerimi Öğrenci Tabur Komutanlığında yapmaya devam ettim. Özer kardeşim de........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play