İNSAN VE ZAMAN
Zaman gemisi, bağrında taşır insanları. Her günün limanından yeni yolcular alır. Bazılarını artık taşıyamaz da bırakıverir aniden. Zira bir yolculuktur hayat, zamanın engin zemininde. Hayat yolculuğu bazıları için uzundur, kimilerine de kısa gelir. Akıp gittiğine üzülürüz ya zamanın, aslında akıp giden biziz. Yani bir deryanın sıfırına, belki de “hiç”liğe akan biziz.
Zaman; hayattır, harekettir, engin sozsuzluğun ölçüsü, ilahi lütfun bir ispatıdır. Varlıklar âlemini taşıyan yegâne kaynaktır. Yıllar, aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar, saniyeler… Hepsi, zamanın değerini bilmek içindir. Kendimizi bildik bileli, hayatımızın yegâne yol göstericisi değil midir sayılı saatlerimiz? Bilmem ki kıymetini anladık mı zamanın ve bağrındaki insanın! Mesela vadesi dolmuş insanın bir dakikasının maliyeti nedir bilir misiniz?
Bizim için sınırlıdır, sonludur ama kendi için sonsuzdur zaman. Gelen, yaşayan ve giden biziz. Biz zamana mecburuz ama o bize mecbur değil. Dolayısıyla kıymetine binaen parçalara ayırdığımız zamanın her kilometre taşında durup düşünmek gerekmez mi? Beden kefenlenip toprak ile buluşmadan, ruh kanatlanıp semalara uçmadan “Nereden gelip nereye gidiyoruz?” sualini muhasebe etmek icap etmez mi?
“SABAH DOĞUP AKŞAM ÖLENLER”
Gelin biraz muhasebesini yapalım zamanımızın. Zira bir çiğ damlasından katreye dönen, ardından çiçeğe duran insan için her yaşta muhasebe gereklidir. Yaşı yolun yarısını geçenler için bu daha da önemlidir. Hayatımızın zaman karelerini nasıl doldurduğumuza sorularla kafa yoralım!
Yaşamımızın bugüne kadarki kısmında odağımız nedir mesela? Ne uğrunda........
© Yeni Birlik
visit website