Zübeyirce...
Sevdiklerinin bu baharda yükselerek asli vatanlarına dönüşleri, hüzün ile ümidi birlikte yaşatır, onlara… Bahardır, “Bir ölür ve bin diriliriz” ifadesi bir tılsım olur, bugünlerde… Geçici de olsa, bir firak ateşi yakar Nur’a sevdalıların bağırlarını…
Zübeyir Gündüzalp; Bediüzzaman’ın son hizmetkârı, hayatını ve şahsiyetini Kur’an’a feda ile Risale-i Nur’da erimiş bu kahraman ağabeyimizin rıhleti de 2 Nisan’a tevafuk ediyor. Risale-i Nur’u Rıfat Filizer ağabeyden duyduğu günden, ta 2 Nisan 1971 Kirazlımescit 46. Daire’deki son nefesine kadar Risale-i Nur’u insan bedenine dönüştürerek hayata yansıtan Zübeyir ağabeyin, daha çok konuşulması ve medar-ı bahsedilmesinin elbette hikmetleri vardır.
Risale-i Nur talebeliği mesleğinin ikamesi, Külliyat’taki prensiplere uygun olarak tatbiki ve dışardan gelebilecek müdahalelere ve bid’alara karşı tavizsiz savunması ile, Üstadından sonraki zihni müşevveşiyetleri bitirmiş olması, elbette bu mesleği seçenlerin nazarında farklı bir yer alacaktı. Risale-i Nur’un hayattar ve mücessem bir hâli olarak da vasıflandırabileceğimiz Zübeyir ağabeyin, Nur mesleğini ifratların ve tefritlerin sarsıntılarından, Risale-i Nur’daki prensiplerle korumuş olması, yani serapa kitabî ve delilli olması, elbette onun dünyamıza yansımasını da farklılaştıracaktır.
Zübeyir Gündüzalp’i bir insan olarak tanımaya veya anlamaya çalışmak yerine, Risale-i Nur külliyatını bir bütün olarak hazmetmek, mahkeme müdafaalarıyla lâhika mektuplarının tahlillerini –yer, zaman ve muhatap ögeleri çerçevesinde– doğru yapabilecek kadar Nur’u alâkadar eden........
© Yeni Asya
visit website