Dayanılmaz sıkıntılara karşı
Buradaki bahislerden, bilhassa şu dünya hayatında yaşadığımız “derin acılar”a, yahut bir şekilde karşılaştığımız “dayanılmaz sıkıntılar”a karşı nasıl davranmamız gerektiğine dair tesirli ders-ler alıyoruz.
Hz. Bediüzzaman, bizzat yaşadığı ve şahit olduğu misâllerden hareketle, yıkıcı sıkıntılara mâruz kalan talebelerine bir nevî yol göstermiş oluyor. Yaşadıklarının anlatırken de, kin ve intikam duygusunu tahrik etmemek için, çektiklerinin ziyade üzücü kısmını atlayarak sadece bir kısmını hikâye ediyor.
1930’ların başında Üstad’ın yaşadığı “ziyade elim” vaziyet ise, bilhassa Çam Dağı başta olmak üzere Barla Dağlarında aylarca süren yalnızlık, kimsesizlik, mahrumiyet ve “gurbetteki firkat”, yani “gurbet içinde gurbet” hâlleridir.
“Üçüncü Mektup” faslında, Eğirdir’deki talebelerinden Hulûsî Yahyagil’in mühim bir sualinden söz ediliyor.
Suâlin meâli ve hülâsası şudur: Üstadım, sizin ilminizden, fikriyatınızdan istifade edip hissedar olduğumuz gibi, hissiyatına da hissedar olmak istiyoruz. Acaba şimdi ne hâldesin? O dağlarda nasıl yaşıyorsun? Tek başına neler hissediyorsun?
Bu yürek sızlatan suâlin cevabı........
© Yeni Asya
visit website