Demokrasilerde her siyasi iktidarın bir ömrü vardır!..
İktidarda kalmanın süresi başarı ya da başarısızlığa göre uzar veya kısalır.
Ancak ne kadar uzarsa uzasın gün gelir, iktidarı sandıkta devretmek kaçınılmaz olur.
★★★
Ülkemize bakacak olursak;
AKP kendisinden önceki koalisyonun ekonomiyi krize sürüklemesi üzerine, antidemokratik seçim sisteminin de sağladığı ayrıcalıkla tek başına iktidar oldu.
İlk kazandığı 2002 Kasım seçimindeki oy oranı yüzde 36 idi. Yani toplumun yarısından fazlası bu partiye oy vermemişti. Dediğim gibi; temsilde adaletsizlik yaratan sistem AKP’nin işine yaramıştı.
★★★
2002-2007 arasındaki süreçte kendi siyasal İslamcı tabanına ilaveten “yetmez ama evet”çi olarak tanımlanan liberal kesimin de geniş desteğini alan ve bu çevrelerce “reformist” bir parti olarak tanımlanan AKP, oy oranını giderek arttırdı ve yüzde 50’lere yaklaştırmayı başardı.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına yapılan muhalefet ve dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 27 Nisan 2007’de yayımladığı e-muhtıra sonrası AKP’nin liberallerce yere göğe sığdırılamayan politikaları sertleşmeye, Tayyip Erdoğan o güne kadar bırakmaya çalıştığı hoşgörülü muhafazakar-demokrat lider izleniminden hızla uzaklaşmaya başladı.
★★★
İktidarın sertleşme eğilimini dikkatle gözleyen FETÖ’cü yargı mensupları bu iklimden yararlanarak 2008 yılında ilk Ergenekon operasyonlarının düğmesine bastılar.
Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın zırhlı makam otomobilini tahsis ederek açıktan destek verdiği Zekeriya Öz’ün başını çektiği FETÖ’cü savcılar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurtsever, pırıltılı komutanlarını, muhalif Atatürkçü aydınları, gazetecileri sırayla zindana atmaya başladılar.
Dalga dalga gelen ve şüphelilerin (!) sabahın 06.00’sında........© Sözcü
visit website