İrlanda neden 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “kadının yeri evidir” dedi?
87 yıl önce İrlanda’nın başkenti Dublin’deki Hükümet Konağı’nın önü öfkeli kadınlarla doluydu. Hükümet Konağı, eskiden parlamentonun toplandığı ve aynı zamanda Dublin Belediye Başkanı’nın şehri yönettiği önemli bir binaydı. Fakat en önemlisi İrlanda’nın bağımsızlığının da sembolüydü. 1918 Birleşik Krallık parlamento seçimlerinde İrlanda bölgesini temsil eden sandalyelerin çoğunluğunu kazanan bağımsızlık yanlısı Sinn Fein partisi, Britanya parlamentosunu tanımadıklarını ilan etmiş, Londra’ya gitmeyeceklerini ve Dublin’deki Hükümet Konağı’nda ayrı bir meclis kurduklarını açıklamış ve meclisin ilk oturumunda “İrlanda Cumhuriyeti Bağımsızlık Bildirgesi”ni kabul ederek bağımsızlık savaşını başlatmıştı.
İrlanda’nın bağımsızlık bildirgesini açıklayan ilk meclis Hükümet Konağı’nda: “Dail Eireann”
2 yıl süren savaşın sonunda İngiltere, Kuzey İrlanda’yı hariç tutarak İrlanda’nın bağımsızlığını tanımış ve bu bağımsızlık anlaşması da yine Hükümet Konağı’nda onaylanmıştı. Bağımsızlık mücadelesinin zaferi bu binada ilan edilmişti, fakat aslında bağımsızlık tohumları çok daha öncesinde, 1916 yılındaki Paskalya İsyanı’nda atılmıştı.
Yaklaşık 1000 kişiden oluşan bağımsızlık yanlısı İrlanda Gönüllüleri 1916 yılında, postane binası dahil önemli kamu binalarını basmış ve tek taraflı bir bağımsızlık ilan etmişti. Bağımsızlık bildirgesini İrlandalı şair Patrick Pearse postane binasının merdivenleri önünden okumuş, 1 hafta süren isyan İngiliz ordusu tarafından bastırılmış, isyanın şair lideri dahil bütün liderleri infaz edilmişti. Toplu idamlar İrlanda kamuoyu nezdinde bağımsızlık yanlılarına yönelik desteği de arttırmış, İrlandalılar daha fazla örgütlenmeye ve silahlanmaya başlamıştı.
Bağımsızlık bildirgesi
Patrick Pearse’nin postane merdivenlerinden okuduğu bağımsızlık bildirgesi, 1916 yılının dindar Katolik İrlandasına göre oldukça ilericiydi: “İrlandalı erkekler ve kadınlar” hitabıyla başlıyor, kadın-erkek eşitliğinin önemini vurguluyordu.
İrlanda’nın bağımsızlık liderlerinden şair Patrick Pearse
Patrick Pearse sadece kadın haklarına önem veren liberal demokrat bir şair olduğu için bu vurguları bildirgeye eklememişti. Kadınlar en başından itibaren bağımsızlık mücadelesinin merkezindeydi. Paskalya İsyanı’na 200 kişilik bir kadın isyancı taburu da katılmış, silahlı mücadele vermişti. Bildirgede kadınlara özel bir vurgunun olmaması düşünülemezdi.
İşte 1937 yılında İrlanda’nın bağımsızlık savaşının sembolü olan Hükümet Konağı’nın önündeki öfkeli kadınlar, erkeklerle omuz omuza verdikleri bu mücadelenin birikimiyle toplanmıştı. Geçen onca yılın ardından ihanete uğramış gibi hissediyorlardı. Pek de haksız sayılmazlardı. Hem silahlı mücadelenin komutanlarından hem de bağımsız İrlanda’nın kurucu liderlerinden İrlanda Başbakanı Eamon de Valera, İngilizlerle yapılan bağımsızlık anlaşması neticesinde şekillenen 1922 Anayasası’nı değiştirmek ve yeni bir anayasa yaparak devletin bağımsızlığını pekiştirmek istiyordu. Nitekim bir önceki anayasa Britanya monarkının onayıyla yürürlüğe girmiş, hala Britanya monarkının bir takım yetkilerini kabul ediyordu. Fakat 1937 Anayasası sadece ülkenin bağımsızlık kimliğini değil, aynı zamanda Valera’nın Katolik dindar kimliğini de yansıtıyordu. Valera, anayasanın yapım sürecinde çok yakın bir ilişkide olduğu Katolik Kilisesi’nin önemli isimlerinden ve 1940 yılında İrlanda Başpiskoposu makamına gelecek olan John Charles McQuaid ile beraber çalışmış, Katolik din adamlarının özellikle kadın ve aile konularındaki görüşlerini kendi partisindeki kadınların itirazlarına rağmen anayasaya aktarmıştı.
Daha sonrasında İrlanda Cumhurbaşkanı olacak Valera, Başpiskopos McQuaid’in elini öpüyor
Valera, Kilise’nin “devletin dini Katolikliktir” maddesini ekleme talebini reddetmişti, fakat Katolik piskopos McQuaid’un savunduğu birçok muhafazakar hüküm anayasaya aynen alınmıştı: Boşanma yasağı, Katolik Kilisesi’nin özel yeri, Hz. İsa’ya ve kiliseye atıf yapan bir başlangıç metni vb.. Üstüne üstlük kadınların özel olarak talep ettiği ayrımcılık yasağı maddesi de taslaktan çıkarılmıştı. Sadece anayasa hükümleri değil yasalar da oldukça cinsiyetçiydi. 1973’e kadar evli kadınların çalışması kısıtlanmış, evli kadınların kamu görevlisi olması yasaklanmıştı. Bu saçma yasağın dayanağı anayasa olarak gösteriliyordu. Zira Anayasa m.41/2 açıkça “kadının yeri evidir” diyor, devletin kadının evdeki görevlerini ihmal etmemesi için özel çaba göstereceğini öngörüyordu:
“Devlet, özellikle, kadının ev içindeki yaşamıyla, Devlete onsuz kamu yararının gerçekleştirilemeyeceği bir destek sağladığını kabul eder.
Bu nedenle Devlet, annelerin ekonomik zorunluluklar nedeniyle evdeki görevlerini ihmal ederek çalışmak zorunda kalmamalarını sağlamaya çalışır.”
Hükümet konağı önünde toplanan kadınlar, “kadının yeri evidir” maddesini protesto ediyor, bu madde nedeniyle kadınların çalışma hayatında zorluklarla karşılayacağı endişesini taşıyor, fakat en önemlisi bu cinsiyetçi dil sebebiyle ihanete uğradıklarını düşünüyordu. Bağımsızlık hareketinin feminist liderlerinden Hanna Sheeyh-Skeffington liderliğinde farklı görüşteki kadınlar toplanmış, önce Başbakan Valera’ya itirazlarını iletmiş, sonra ses gelmeyince protestolar düzenleyip bir kadın........
© Serbestiyet
visit website