menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Aşırı sağı halı altına süpürmek Batı’yı kurtaracak mı?

18 45
13.07.2024

Amerikalıların fast food dışında yerel bir mutfağı olmadığını söyleyenleri en çok utandıracak yerlerden biri büyük ihtimalle Louisiana eyaletidir. Fransa Kralı 14. Louis’den ismini alan bu egzotik güney eyaleti, 1682 yılında Fransız kolonicilerin hakimiyetine girmiş, ardından İspanyollarca kontrol edilmiş, kısa bir süre sonra tekrar Fransa’ya geçtikten sonra 1803 yılında Amerikalılar tarafından diğer Fransız koloni topraklarıyla birlikte 15 milyon dolar karşılığında satın alınmış. Günümüzde yaklaşık 5 milyon kişinin yaşadığı Louisiana, jazz müziğinin doğduğu ve Güneyli siyahların yoğun bir şekilde yaşadığı kültür başkenti New Orleans’a da ev sahipliği yapıyor. Eyalette günümüzde Fransızca konuşan sadece 10 bin kişi var. Fakat Frankofon kültürü başta New Orleans olmak üzere tüm eyalette hala capcanlı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, hala bölgeyi ziyaret ediyor, Fransızca kurslarının artacağını vaadediyor, Frankofonlarla devletin iletişimini koparmamak için özel olarak çabalıyor.

Eyaleti Amerika’nın diğer bölgelerinden farklı kılan sadece Fransız Cumhurbaşkanı’nı coşkuyla karşılayan Frankofon Amerikalılar değil, aynı zamanda da kendine özgü “creol mutfağı”.

Creol mutfağı, Batı Afrika’dan getirilen siyah kölelerin, Fransız ve İspanyol kolonicilerin ve yerli Amerikalıların kültürlerinin harmanladığı özel bir mutfak. Bol tereyağ, domates sos, deniz ürünü, et ve pirincin kullanıldığı bu yemek kültürü nedeniyle Louisiana’nın mutfağı diğer eyaletlerden oldukça farklı. Büyük porsiyon karidesli sandviç, deniz ürünlü bol soslu pilav, gumbo çorba, ekmek pudingi gibi özel yemekler sadece doyurucu değil, Louisiana’nın geçmişinde iz bırakmış bütün kültürlerin de tadını taşıyor.

Creol kavramı, 1590 tarihinde ilk kez İspanyolca’da “Amerika’daki kolonilerde doğmuş İspanyolları” tanımlamak için kullanılmış. Daha sonrasında özellikle kolonilerdeki yerel kültür ve Avrupa kültürlerinin harmanlamasıyla oluşan yeni kültürü tanımlamak, Amerika veya Yeni Dünya’daki “yeni kültürü” anlatmak için tercih edilmiş.

Kelime zamanla kolonilerin ötesine taşmış. Martinique asıllı Fransız şair Édouard Glissant’ın kavramsallaştırmasıyla sadece kolonyal anlamda değil, genel bir düzlemde farklı kültürlerin birbiriyle etkilişime girerek, birbiriyle harmanlanarak orjinal ve yeni bir kültür doğurması anlamına gelen, özellikle ana kara ve okyanus ötesinde hala Fransa’ya bağlı olan eski koloni toprakları üzerine kafa yoran Fransız akademisinde sıklıkla kullanılan “créolisation” kelimesine dönüştü.

Créolisation kavramı, aşırı sağın iki ayrı karizmatik Cumhurbaşkanı adayı Zemmour ve Marine Le Pen ile kazanamasa da rüştünü ispatladığı 2022 Fransız seçimlerinde üniversite amfilerinden siyaset arenasına ulaştı.

Genellikle gençlerden, eğitimli orta sınıflardan ve göçmen kökenli Müslüman Fransızlardan oy alan Jean-Luc Mélenchon, göçmen karşıtı sağcı Zemmour ve Le Pencilerle tartışırken Fransa’nın demografik endişelerine yönelik çözümün “Créolisation” olduğunu söyledi.

Aşırı sağcılar Fransız kültürünün ve nüfusunun göçmenlerle ve ülkeye yeni gelen kültürlerle yok olduğunu belirtirken, Mélenchon ve radikal solcu La France insoumise (Boyun Eğmeyen Fransa) partisi yeni göçmen kültürleriyle Fransız kültürünün harmanlandığını ve ortaya daha güçlü bir hikaye çıktığını vurguluyordu. Zemmour ve Le Pencilere göre Créolisation, Fransa’nın kebap dükkanları ve peçeli kadınlarla dolmasıydı, pek hayırlı bir süreç değildi. 2022 seçimlerini ne aşırı sağ ne de solcular kazandı, Macron beklendiği üzere ikinci ve son kez Cumhurbaşkanı seçildi.

Ne var ki sadece 2 sene sonra 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından Marine Le Pen’in liderliğindeki aşırı sağcı Ulusal Çağrı partisinin rekor kırarak 1 ile birinci olması üzerine Macron, Ulusal Meclisi’ni dağıtarak ülkeyi erken bir genel seçime götürdü. Macron’un oynadığı bu kumar neticesinde Cumhurbaşkanlığı için sandık başına gidilmedi, ama 577 sandalyeli Ulusal Meclis baştan aşağıya değişti. Anketlerde birinci gözüken aşırı sağın yükselişini ve içerisinden bir başbakan çıkarmasını engellemek için aşırı soldan merkez sağa, liberallerden komünistlere Fransızlar kendilerine özgü iki turlu seçimlerinde barikat kurdu; aşırı sağı durdurdu.

1 hafta önce aşırı sağın korkusunu manşetlerine taşıyan gazeteler yeniden umutlandı; meydanlarda seçim zaferini coşkulu bir şekilde kutlama sırası Le Pen ailesinden Filistin bayrağı ve kefiyeli genç solculara geçti.

4 Temmuz’da Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi’nin Avamlar Kamarası’nın 650 vekilinden 411’ini kazanmasından hemen 3 gün sonra Fransız solunun 178 vekille meclis seçimlerinde birinci olması ve aşırı sağın beklentilerin altında kalması sadece solcuları değil, aşırı sağın yükselişinden endişe duyan herkesin yüreğine su serpti. Fakat fazla rehavete kapılmamak lazım. Aşırı sağ iktidara gelememiş, seçim sistemlerinin de etkisiyle meclis çoğunluğunu kazanamamıştı, ama yine de oy oranını ciddi bir şekilde yükseltmiş, merkez sağ partilerin adeta seçmenini çalarak ve ruhunu emerek canına can katmıştı. Üstüne üstlük aşırı sağı durdurmak için özellikle Fransa’da yedi düvel bir araya gelmiş, uzun yıllar sonra ilk kez Ulusal Meclis’te bu kadar paramparça bir siyasi kompozisyon ortaya çıkmıştı.

Şimdi Fransa’da aşırı sağın ivmesine nihai bir son vermek için Mélenchon ve sol ittifakın liberallerle ve hatta merkez sağ ile el ele verip bir hükümet kurması şart. Bunun için de Fransa’nın kültür meselesinde ileri sürülen “créolisation” çözümünü siyasi müzakerelere taşımak ve merkez sağdan liberalizme, sosyalizmden komünizme farklı görüşleri harmanlamak, aşırı sağın üzerinde sörf yaptığı gündelik sorunları çözmek, aşırı sağa kaybedilen işçi sınıfını yeniden kazanmak şart. Birbirinden farklı görüşler, creol mutfağı gibi ağızda yepyeni ve güzel bir tad oluşturmadıkça aşırı sağı kalıcı bir şekilde durdurmak mümkün gözükmüyor.

Que s’est-il passé? (Aslında ne oldu?)

Fransa’da yasama seçimleri iki turlu. Ulusal Meclis, 577 dar bölgeden seçilen 577 vekilden oluşuyor. Yani her bir dar bölge seçim bölgesinin 1 vekili var. İlk turda kayıtlı seçmenin %’inden fazlasının ve geçerli oyun P’den fazlasını alan aday seçimleri kazanıyor. Eğer bu şartlar sağlanmazsa en çok oyun alan iki aday ve kayıtlı seçmenin .5’inden fazlasının oyunu alan bir başka aday varsa bu üçüncü kişi ikinci tura kalıyor. İkinci turda ise en çok oyu alan aday seçimi kazanıyor. Bu seneki seçimlerin birinci turu 30 Haziran’da, ikinci turu ise bir hafta sonra yani 7 Temmuz’daydı.

İlk turda Le Pen’in radikal sağcı Ulusal Çağrı partisi ) ile birinci, Mélenchon’un radikal sol partisi, merkez sol sosyalistler, komünistler ve yeşillerden oluşan Yeni Halk Cephesi ittifakı ( ile ikinci, Macron’un liberal merkez sağ ittifakı ise üçüncü oldu. Seçimler merkezin çöktüğü Fransa’nın özeti gibiydi. Son zamanlarda seçmenlerini Macron veya aşırı sağa kaptıran merkez sağ Cumhuriyetçiler hem kaybetmiş, hem de aşırı sağ ile iş birliği yapan ve yapmayanlar olarak ikiye ayrılmış, ortak hareket etme kabiliyetlerini yitirmişti. Bu bölünmüşlük ikinci turlara da yansıdı. Eski seçimlerde genellikle sadece iki adayın kaldığı ikinci turda rekor sayıda 3 adaylı pusula oluştu. İkinci turda üç adayın yarıştığı dar seçim bölge sayısı 306’ydı. Genellikle Macron’un liberalleri, sol ittifak ve Le Penci aşırı sağcıların karşı karşıya geldiği bu seçim bölgelerinde, sol ittifak iş birliğini tercih etti ve üçüncü olduğu bölgelerde aşırı sağı engellemek adına adaylarını çekti. Macron’un liberalleri de Mélenchon’un radikal sol adayları hariç kendilerine yakın merkez sol ve sağ adayları aşırı sağın kazanma riski olduğu bölgelerde destekleme kararı alarak dar kapsamlı bir iş birliği modeli ortaya koydu. Seçmen birinci ve ikinci tur arasındaki bir haftada hızlı bir şekilde ortaklaşarak aşırı sağa karşı barikat kurdu.

Günün sonunda ikinci turda, katılım oranı yine rekor bir rakamla f oldu, aşırı sağ 2 ile birinci olmasına rağmen sadece 125 vekil kazanabildi. Sol ittifak ise % ile 178 vekil kazanarak seçimlerin galibi oldu. Macron’un ittifakı ise # alarak 150 vekil kazandı. Le Pen’in aşırı sağcı partisi ülke genelinde 2 oy almasına rağmen, meclisteki temsil oranı " oldu. Sol ittifak ise % oyla 0’luk bir temsile sahip. Bu orantısızlığın sebebi sadece seçim sistemiyle alakalı değil. Zira Le Pen’in partisi aşırı sağla ittifak yapan az sayıdaki merkez sağ siyasetçi dışında neredeyse bütün dar bölgelerde yarışmışken, sol ittifak üçüncü olduğu neredeyse bütün seçim........

© Serbestiyet


Get it on Google Play