menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Leblebi tozundan Pokemon’a

15 0
27.03.2024

Hangi yaşta olursak olalım kimimiz bu dünyaya geç geldiğini, kimi de erken geldiğini düşünür.

Belki de bu, insanın doğasında olan bir şey. İnsanoğlunun gözü yaşadıklarında değil, hep yaşayamadıklarında kalıyor. Kimisi geçmişe özlem duyarken, kimi de gelecekte yaşayabilmenin hayalini kuruyor.

Benim gibi yaşı yarım yüzyılı geçmiş, bir dinazor iseniz birçok yönden şanslısınız demektir. O da nereden çıktı demeyin. Hem de çok şanslısınız. Çünkü geçmişte ve bugün o kadar çok şeyi yaşadık, gördük ki bunları uzun uzun anlatmaya kalksam günümüz gençleri bazen kendini Taş Devri”nde hissedebilir.

Daha doğrusu bizler tam bir geçiş dönemi jenerasyonuyuz. O yüzden gördüklerimiz çok fazla. Hem geçmişin anılarını taşıyoruz hem de günümüz teknolojisinden yararlanma şansımız var.

Bizim nesil ilkokuldayken jiletle açtığı kurşun kalemi de, sarı defteri de, hokka içinde mürekkebi ve kesik uçlu kargıyı da gördü, şimdi akıllı telefonunda ve bilgisayarında yüzlerce programı ve oyunu da biliyor, kullanıyor, oynuyor.

Bizim çocukluğumuzda leblebi tozunu ağzından püskürtmeyen, iki bisküvi arasına lokum koyup yemeyen, sokaklarda gazoz kapağı toplamayan, okul ödevleri için kütüphanelere üye olmayan yok gibidir. Kızlı erkekli karışık oynadığımız beş taştan ip atlamaya kadar bir çok oyun şimdilerde unutulup gitti.

Çocukluğumuzda televizyondan, bilgisayardan, laptoptan, akıllı telefonlar ve oyun konsollarından habersiz yaşardık. Büyük bir çoğunluğun evinde televizyon ve telefon bile yoktu. Geceleri radyo tiyatrosu ile heyecanlanır, hafta sonları maçları radyodan takip ederdik.

Bütün günümüz mahalle aralarında birbirinden farklı oyunlar oynamakla geçerdi.

Playstation nedir, Pokemon Go nasıl oynanır bilmezdik. Futbolu şimdiki gibi bilgisayar başında sanal olarak değil, sokak/mahalle aralarında boş arsalarda kan-ter içinde kalana kadar oynardık. Ne canımız sıkılırdı ne de gece yarılarına kadar oturup sabahlardık. Bütün gün yorgun düşen bedenlerimiz akşam yemeğinden sonra yatağı zor bulurdu. Dizleri-dirsekleri yara bere içinde olmayan, yamalı pantolon,........

© Medya Günlüğü


Get it on Google Play