menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir Çiçek Öptü Beni

16 3
04.07.2024

Anadolu’nun birçok yerinde yakın zamanlara kadar nice insan bizim yaz dediğimiz yay mevsiminde dağlara doğru yayılır ve dağın gözyaşı döktüğü bir yere yayla deyip konardı. Ovalar ve nehir kenarları kışlak, dağlar ve pınarların başı yaylaktı. Kışın kasvetinden ve evlere mahkûm kılmasından kurtulup dağlara doğru yayılırdı insanlar. Binlerce yıllık bu gelenek, insanoğluna yola çıkmayı, yolda olmayı, yoldaş bulmayı ve yoldaki muhtaçlığı belletirdi. Her seferinde yeniden başlamayı, yeni bir yer kurmayı, tazelenip yeniden kurulmayı, pes etmemeyi ve hep hazır bulunmayı anlatırdı. Bütün bunların ötesinde en çok da bu dünyada bir misafir olduğunu öğretirdi. “İnsanoğlu kuş misali daldan dala konabilir” sözü işte o zamanlar sıklıkla duyulurdu. Çünkü topraktaki ve tabiattaki değişime sürekli bir şahitlik vardı. Toprağa, toprağın verdiklerine ve tabiata uygun yaşanırdı. Kış gelince ağaçlar soyunur, insanlar kalın kalın giyinirdi. Yaz gelince ağaçlar meyveye durur, insanların giysileri incelirdi.

Gel gör ki birilerinin daha çok kazanma arzusu insanları şehirlere sıkıştırdı. Baba ocakları sönmeye, kasabalar ve köyler birer birer boşalmaya başladı. Köyler boşaldıkça yaylalar da yalnız ve öksüz kaldı. Şimdilerde şehirlerde bunalmış insanların günübirlik gezi mekanları haline geldi.

Halbuki kadim zamanlardan beri yalnız yörüklerin yahut göçerlerin değil, kendi kalbine ağmak ve bir başka ben olarak yeniden doğmak isteyenlerin yolları mutlaka bir dağa düşer, birkaç günü bir yaylada geçerdi. Çünkü eskiden beri bilgelik yolunun yolcuları dağları tanrı ile temas noktası bilip bir dağa sığınır ve dağları dinlemeyi arzulardı. Kalabalıklar içinde yaşananlara aklı şaşa kalan ve kalbi dayanamayanlar, görüp işittiklerinin hakikat mi yoksa hayal mi olduğunu anlayabilmek için insanlardan biraz uzaklaşıp dağların eteklerinde uzlete çekilirdi. Malumdur ki uzlet azlık demekti. Kalpteki kirlerden ve kapı dışındaki kötülüğün karanlığından uzaklaşmak, tutsak eden tutkuları “terk edebilme” cesaretini gösterebilmekti.

Devir ne kadar da çabuk değişti. Yörükler yürümez, göçerler göçmez oldu. Niceleri ellerinde birer organa dönüşen telefonlarla uzletsiz ve tefekkürsüz bilgiç birer filozofa dönüştü. Ah şu insanoğlu! Ne kadar da kendine zulmetmekte…

İşte bütün........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play