Farkında mıyız?
Evler genişliyor, ruhlar daralıyor. Mekânlar yakınlaşıyor, insanlar uzaklaşıyor. Mesafeler kısalıyor, kavuşmalar mahşere kalıyor.
Refah seviyesi yükseldikçe kanaat seviyesi düşüyor. İletişim çağının envaiçeşit parlak iletişim aracına rağmen iletişimsizlik almış başını gidiyor.
Olamadık, alamadık, satamadık, yapamadık, edemedik, tutamadık, gidemedik, gelemedik serzenişleri dilimizden düşmüyor. İşlerimiz de şikâyetlerimiz de bitmek bilmiyor.
İnce hesaplar yapmaktan huzurumuz ve uykularımız kaçıyor. Yedek ajandalar tutuyoruz. Farklı yüzlerimiz var, bir değil belki üç beş tane. Yüz başka, göz başka, söz başka, öz başka.
Kendimize iğne batıracak cesaretimiz yok, ama başkalarına çuvaldız batırmayı çok iyi beceriyoruz.
Niyet okumaktan geri kalmıyor; ön yargı, namıdiğer suizan hançeriyle canlar yakıp gönüller incitiyoruz. Dedikodu, yılan olup dilimize dolanmış.
Ya övüyoruz ya sövüyoruz, elimize fırsat geçerse dövüyoruz. Ya göklere çıkarıyoruz ya yerin dibine batırıyoruz. Eleştirdiğimizi zannediyoruz, oysa -âdeta- sövüyoruz, hakaret ediyoruz. Sanki dilimizi eşek arısı sokmuş.
Samimi eleştirilere kulak tıkıyor, hatta tepki gösteriyoruz.
Âlemin akıllısıyız.
Ömrümüzün bir kısmı başkasının yaptığı işleri yermek ve küçümsemek, bir kısmı kendi yaptıklarımızı övmekle geçiyor.
Aslına bakılırsa ayıpladıklarımızdan, yerdiklerimizden, eleştirdiklerimizden, küçümsediklerimizden çok da farkımız yok.
Gönüller sultanı Yunus Emre, “Cümleler doğrudur sen doğru isen / Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.” dese de herkesi eğri, kendimizi doğru görüyoruz.
Birilerini gözden çıkardıysak yaptığı pek çok iyi ve güzel işi görmezden geliyor;........
© Maarifin Sesi
visit website