28 Şubatta fiili müdahalenin yerine psikolojik ve sosyolojik yöntemlerin devreye sokulması, kansız ve idamız gerçekleşmesi sebebiyle post modern (yumuşak) darbe olarak adlandırılmış olsa da; binlerce kamu görevlisinin bir gecede çalıştıkları kurumlardan başka yerlere sürülmesi, binlercesinin fişlenmesi on binlerce başörtülü kızların üniversitelerinden uzaklaştırılması, binlerce kamu çalışanı kadının hiçbir sorgulanmaya tabi tutulmadan işlerinden atılması, sebebiyle özellikle eğitim alan ve eğitim verenlerin üzerinde oluşan psikolojik ve sosyolojik travmanın etkileri hala sürmektedir.

28 Şubat 1997 günü 9 saat süren MGK toplantısının ardından hükümete rağmen 18 Maddelik Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin yayınlanması ile başlatılan 28 Şubat süreci 28.06.1996 tarihinde Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN’IN başbakanlığındaki Refah-Yol Hükümetinin işbaşına gelesiyle ortaya çıkan bir hadise değildir. Dindar insanların öğrenim görmelerine engel olmak, devlet kademelerinde yönetimden uzak tutmak amacıyla başlatılan bu sinsi hareketin temeli Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanmaktadır.

28 Şubat’ta darbenin yapılmasının ve 54. Erbakan Hükümetinin al aşağı edilmesinin altında yatan gerekçe irticanın hortlaması ve laikliğin elden gitmesi olarak açıklansa da asıl gerekçe ne irticanın hortlaması ne laikliğin elden gitmesi ne de ülkenin kötü yönetilmesidir. Asıl gerekçe Devletten düşük faizle kredi alıp, geri devlete yüksek faizle satmayı alışkanlık haline getiren hortumcuların cebine akan para musluklarının kesilmesine, dar ve sabit gelirli vatandaşların cebine akıtılmasına gösterilen tepkinin dışa yansımasıdır.

Burada düşündürücü olan şey; 1960 İhtilalinde, 1971 muhtırasında, 12 Eylül 1980 darbesinde olduğu gibi 28 Şubat post modern darbesinde bu tepkinin Laiklik ve irtica kavramları üzerinde gösterilmesi laiklik ve irticanın işe gelmeyen hükümetleri al aşağı etmenin, siyasi partileri, vakıfları, dernekleri kapatmanın aparatı olarak kullanılmasıdır.

28 Şubat darbesi milletimizin inanç değerlerine karşı yapılmıştır.

Her ne sebeple olursa olsun bütün darbelerin laikliğin elden gitmesi ve irticanın hortlamasına gerekçe olarak yapılması ve doğrudan bu yolla milletimizin inanç değerlerine saldırılması darbecilerin Laiklik ve irtica konusunda samimiyetsizliklerinin göstergesidir. Bu yüzden 8 yıllık kesintisiz eğitim bahanesiyle İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları kapatılmış, katsayı adaletsizliği sebebiyle üniversiteye girişleri engellenmiştir. Başörtüsü yasaklanmış öğrenciler üniversite kampüslerine, kamu görevlileri devlet kurumlarına sokulmamıştır. Binlerce bürokrat ve asker trajikomik sebeplerle işlerinden atılmış, on binlerce kız öğrenci eğitim-öğretim haklarından mahrum bırakılarak, cehalete kurban edilmiş ya da eğitimlerini yurt dışında yapmak zorunda bırakılmıştır. Başörtüsünden vaz geçmeyen kız öğrenciler kampüs kapılarında, tören alanlarında, saçlarından sürüklenerek, ikna odalarında hakaret edilerek aşağılanmıştır. Öğrenci çağındaki gençlerin hayalleri yıkılmış gelecekleri çalınmıştır. Oysaki gelinen noktada o gün yasaklanan her bugün serbest hale gelmiş ne irtica hortlamış ne de laiklik elden gitmiştir.

Ekonomik sosyal, siyasal alanda başarılı bir hükümeti indirmek için laiklik ve irtica darbecilerin çıkarlarına alet edilmiştir. Çünkü; Refah-Yol Hükümeti döneminde ilk kez denk bütçe uygulamasına geçilmiştir. Havuz sistemiyle borç para alınmadan, iç borçlanma yoluna gidilmeden devlet çarkı döndürülebilmiştir. Tedrici olarak, faizler inmeye, enflasyon düşmeye başlamıştır. Rantiyeye akıtılan para muslukları dar ve sabit gelirlinin cebine akıtılmıştır. Memura 11 ayda %112, işçiye %102 zam, çiftçiye, bağ kurluya %300 den fazla iyileştirme yapılmıştır. Esnaf kredisi 57 trilyondan 80 trilyona çıkarılmıştır. D-8’ler kurularak İslam ülkeleri ile ciddi ve kalıcı adımlar atılmıştır. Bu dönemde yolsuzluk yapılmamış, ihaleye fesat karıştırılmamış devlet malı yandaşlara peşkeş çekilmemiştir.

28 Şubat Dış mihraklar ve içerideki işbirlikçileri tarafından gerçekleştirilmiştir.

Refah-Yol döneminde (28.06.1996. 30.06.1997); ülkemizin gelişmesi, halkın huzur ve refahı açısından çok önemli adımların atıldığı bir dönemde Dış mihraklar 54. Erbakan Hükümetinin görevden uzaklaştırılması için içeride ki işbirlikçileri harekete geçirilmiştir.

Nitekim; İsrail Cumhurbaşkanı Weizman İsrail’in sesi radyosuna yaptığı açıklamada: “Süleyman Demirel’i çok iyi tanıyorum ve Ordu’nun da kenarda bekleyeceğini sanmıyorum.” şeklinde işaret fişeğinin ateşlenmesinin ardından “Türkiye İran oluyor”. “Şeriat gelecek”, “Kadınları zorla kapatacaklar”. “İrtica PKK’dan tehlikelidir.” “Tehdidin adı irticadır.” gibi kartel medyası tarafından yapılan kara propagandalarla sokaklar hareketlendirilmiştir.

Devleti hortumlama karşılığında TÜSİAD, ile birlikte beşli çete adı verilen (TOBB, KESK, DİSK, TİSK ve Türk-İş), gibi sivil toplum örgütleri figüran olarak kullanılmıştır. Aczi mendiller, Ali kalkancılar, Fadime Şahin’ler piyasaya sürülerek, geçmişe ait kasetler yayına sokularak yaptıkları icraatlarına meşruluk kazandırılmaya çalışılmıştır.

Refah-Yol döneminden TÜSİAD gibi bazı olumsuz yapıların rahatsızlık duymasına rağmen; izan ve insaf sahibi kimseler tarafından işçinin, çiftçinin memurun, emeklinin, esnafın, tüccarın, yoksulların en rahat nefes aldığı bir dönem olduğu ifade edilmesine rağmen, bilakis Süleyman Demirel’in önayak olmasıyla milletvekili pazarı kurulmuş, bazı DYP milletvekillerinin para, bazılarının da makam karşılığında satın alınarak Demokratik Türkiye Partisi /DTP) adında 28 Şubat partisinin kurdurulmasının Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında kurulan 55.ANASOL-D Hükümetine ortak yapılmasının yolu açılmıştır.

Gazeteci Necati Doğru bu gerçeği; “Erbakan İyimserlik Motoru” başlıklı yazısında şöyle ifade etmiştir: “Refah-Yol 7 ay önce kuruldu. 7 ay önce faizler %120 idi, şimdi %90’a indi. Yüzde 30’luk bir iniş var. Kredi faizleri düşüyor. Neden çiller döneminde olmadı? Neden Yılmaz döneminde olmadı da? Neden Erbakan döneminde oldu?’ rantiyecilerin Refah-Yoldan rahatsızlıklarının ve Erbakan’dan nefret etmelerinin sebebi “irtica ve laiklik karşıtlığı’ değil, ranttı, menfaatlerinin zedelenmesiydi. Erbakan, “Havuz Sistemi’nden vazgeçip rantiyecileri memnun etseydi 28 Şubat Süreci belki de yaşanmayabilirdi” Şeklinde dile getirmiştir.

28 Şubat darbesi ile FETÖ Meşrulaştırılmıştır.

Bir iş adamı da “Biz Refah Partisinin kadrolaşmasından değil, başarılı olmasından korkuyoruz” ifadesini kullanırken, TİSK eski başkanı Refik Baydur da:” 28 Şubat’ta ne o gün ne bugün rejim tehlikesi yoktu. Ekonomik çıkarları zedelenen kesim darbeyi teşvik etti. Biz bu kadar çıkarcıyız.” Öz eleştirisinde bulunabilmiştir.

55. Anasol D Mesut Yılmaz Hükümeti kurulur kurulmaz i denk bütçeden vaz geçilmiş, dengeler dar ve sabit gelirli aleyhine, rantiyecilerin lehine değişmeye başlamıştır. “Havuz Sistemi çıkarılan bir kararname ile kaldırılmıştır. Kimi yüksek rütbeli paşalar; bankaların, holdinglerin yönetim kurullarında yüklü maaşlarla istihdam edilmiştir. Devlet ihalelerinin şartları rantiyecilere göre belirlenmiş, kredi muslukları onların cebine akıtılmıştır. Borçlanma faizleri yüzde 70-80’lerden yüzde 130’lara tekrar çıkarılmak suretiyle kendilerine hükümeti hediye eden asker ve rant çevrelerine olan borçlar ödenmiştir. 8 yıllık kesintisiz eğitim bahanesiyle İ:H: Liselerinin orta kısımlarının kapatılmasıyla FETÖ’cü okullara kıyak çekilmiş ve FETÖ devlet nezdinde meşrulaştırılmıştır.

55. Anasol D hükümetinin icraatları bunlarla da sınırlı kalmamıştır. 6 Milyondan fazla oy ve %21,38 oranla 1.Parti olan Refah Partisi kapatılmış, Genel kurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in başını çektiği Çalışma Grubu (BÇG) adı altında kurulan illegal bir yapı ile hükümetin görevden uzaklaştırılması için Genelkurmay Başkanlığı’nda yargı mensuplarına verilen brifingler ile yargıya müdahale edilmiş, toplum mühendisliğinin önü açılmıştır.

Elbette 28 Şubat 1997’den günümüze değişen ve gelişen birçok olay vardır. Kendilerini dokunulmaz ve yargılanamaz sanan 28 Şubatın askeri aktörleri TBMM’ de kurulan darbeleri araştırma komisyonunca alınan kararın ardından 28 Şubat’ta etkin rol oynayan darbecilerin yargılanmasının yolu açılmıştır. Başta Darbeci başı Kenan Evren’in unvanları ellerinden alınmıştır. Aralarında İsmail Hakkı Kabadayı, Çevik Bir, Çetin Doğan Erol Özkasnak gibi 60 darbeci sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet, 39 sanık hakkında berat ve 4 sanığın ise ölümü nedeniyle davalarının düşürülmesi yönünde savcı mütalaasının ardından 28 Şubat’ın darbeci aktörlerinin bir kısmı tutuklanmış, bir kısmı tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmiştir. Ne yazık ki darbecilerle iş birliği yapan 5’li sivil çeteye dokunma kimsenin aklından geçmemiştir. Yine darbecilerin isteği üzerine tutuklanan 28 Şubat karşıtları da hala mahpushane de tutuklu bulunmaktadır. Darbecilik suç, darbeciler cezalandırıldı ise neden darbe karşıtları neden cezalandırılmaktadır?

28 Şubat ile FETÖ devlet nezdinde meşrulaştırılmıştır.

28 Şubat darbesinin geride bıraktığı çok sayıda soru işareti hala kafaları tırmalamaya devam etmektedir. Bilindiği üzere 15 Temmuz 1916 FETÖ kalkışmasının baş aktörü ile şürekası devlet nazarında 28 Şubat sürecinde meşrulaştırılmıştır. Bu dönemde devlete sızan FETÖ darbe yapabilecek kadar güçlenmiştir. Acaba 28 Şubat Post Modern darbesi ile 54. Erbakan Hükümeti yıkılmasaydı 15 Temmuz FETÖ Darbe kalkışması gerçekleştirilebilir miydi?

Aradan geçen bunca yıl sonra 54.Hükümetin Başbakanı Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın yolunun doğruluğu, görüşlerinin haklılığı dostları ve karşıtları tarafından doğrulanmıştır. Sağlığında kendisinden esirgenen ilgi ve alaka vefatından sonra giderek artmaya başlamıştır. Merhum Erbakan; ortaya koyduğu icraatları ve düşünceleri ile sevenlerinin gönlünde yaşamaktadır. Ruhu şad mekânı cennet olsun! 26.02. 2024

MUSTAFA KIR

QOSHE - 28 Şubatla Gençliğin Hayalleri Yıkılmış, Gelecekleri Çalınmıştır - Mustafa Kır
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

28 Şubatla Gençliğin Hayalleri Yıkılmış, Gelecekleri Çalınmıştır

4 3
26.02.2024

28 Şubatta fiili müdahalenin yerine psikolojik ve sosyolojik yöntemlerin devreye sokulması, kansız ve idamız gerçekleşmesi sebebiyle post modern (yumuşak) darbe olarak adlandırılmış olsa da; binlerce kamu görevlisinin bir gecede çalıştıkları kurumlardan başka yerlere sürülmesi, binlercesinin fişlenmesi on binlerce başörtülü kızların üniversitelerinden uzaklaştırılması, binlerce kamu çalışanı kadının hiçbir sorgulanmaya tabi tutulmadan işlerinden atılması, sebebiyle özellikle eğitim alan ve eğitim verenlerin üzerinde oluşan psikolojik ve sosyolojik travmanın etkileri hala sürmektedir.

28 Şubat 1997 günü 9 saat süren MGK toplantısının ardından hükümete rağmen 18 Maddelik Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin yayınlanması ile başlatılan 28 Şubat süreci 28.06.1996 tarihinde Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN’IN başbakanlığındaki Refah-Yol Hükümetinin işbaşına gelesiyle ortaya çıkan bir hadise değildir. Dindar insanların öğrenim görmelerine engel olmak, devlet kademelerinde yönetimden uzak tutmak amacıyla başlatılan bu sinsi hareketin temeli Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanmaktadır.

28 Şubat’ta darbenin yapılmasının ve 54. Erbakan Hükümetinin al aşağı edilmesinin altında yatan gerekçe irticanın hortlaması ve laikliğin elden gitmesi olarak açıklansa da asıl gerekçe ne irticanın hortlaması ne laikliğin elden gitmesi ne de ülkenin kötü yönetilmesidir. Asıl gerekçe Devletten düşük faizle kredi alıp, geri devlete yüksek faizle satmayı alışkanlık haline getiren hortumcuların cebine akan para musluklarının kesilmesine, dar ve sabit gelirli vatandaşların cebine akıtılmasına gösterilen tepkinin dışa yansımasıdır.

Burada düşündürücü olan şey; 1960 İhtilalinde, 1971 muhtırasında, 12 Eylül 1980 darbesinde olduğu gibi 28 Şubat post modern darbesinde bu tepkinin Laiklik ve irtica kavramları üzerinde gösterilmesi laiklik ve irticanın işe gelmeyen hükümetleri al aşağı etmenin, siyasi partileri, vakıfları, dernekleri kapatmanın aparatı olarak kullanılmasıdır.

28 Şubat darbesi milletimizin inanç değerlerine karşı yapılmıştır.

Her ne sebeple olursa olsun bütün darbelerin laikliğin elden gitmesi ve irticanın hortlamasına gerekçe olarak yapılması ve doğrudan bu yolla milletimizin inanç değerlerine saldırılması darbecilerin Laiklik ve irtica konusunda samimiyetsizliklerinin göstergesidir. Bu yüzden 8 yıllık kesintisiz eğitim bahanesiyle İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları kapatılmış, katsayı adaletsizliği sebebiyle üniversiteye girişleri engellenmiştir. Başörtüsü yasaklanmış öğrenciler üniversite kampüslerine, kamu görevlileri devlet kurumlarına sokulmamıştır. Binlerce bürokrat ve asker trajikomik sebeplerle işlerinden atılmış, on binlerce kız öğrenci eğitim-öğretim haklarından mahrum bırakılarak, cehalete kurban edilmiş ya da eğitimlerini yurt dışında yapmak zorunda bırakılmıştır. Başörtüsünden vaz geçmeyen kız öğrenciler kampüs kapılarında, tören alanlarında, saçlarından sürüklenerek, ikna odalarında hakaret edilerek aşağılanmıştır. Öğrenci çağındaki gençlerin hayalleri yıkılmış gelecekleri çalınmıştır. Oysaki gelinen noktada o gün yasaklanan her bugün serbest hale gelmiş ne irtica hortlamış ne de laiklik elden gitmiştir.

Ekonomik sosyal, siyasal alanda başarılı bir hükümeti indirmek için laiklik ve irtica darbecilerin çıkarlarına alet edilmiştir. Çünkü; Refah-Yol Hükümeti döneminde ilk kez denk........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play