Gelinciğe Dokunur Gibi Sevmek
-Menekşe!
-Mendilim düşe!
-Bizden size kim düşe?
-Kim düşe? -Kim düşe ????
Bahçede oynayan çocuk cıvıltılarını duyduğunda daha dün gibi kulaklarında çınladı ismi. Kıpraştı yüreği, takıldı gözleri… Bir atmaca gibi beklerken, ismini duyar duymaz ok gibi fırlaması, gözüne kestirdiği kolları ayırmaya koşması, hele bir de ayırabilmişse takımına iki kişi olarak dönüşündeki havası, çocukluk hallerini hatırladı.
Aynı bahçede kara önlüklü küçük bedeniyle at oynatırcasına koşturması canlandı gözlerinde. Çılgınca koşuyordu. Tuğla oyununda dizili taşları devirirken yıkmanın kolay yapmanın zorluğunu, çeliğini öperek fırlattığı çomağının uzaklığını minik adımlarla ölçerken hedeflerini, yakan toptan kaçarken kötülüklerden korkar gibi kaçmalarını, siyah önlüğündeki Türk bayraklı okul rozeti düşmesin diye tutarken eli öpülesi Muammer TURFAN öğretmeninin “Bayrak resmi var. Aman yere düşürmeyin çocuklar!” diye sessiz ama bir o kadar derin, şefkat dolu haliyle tembihleyen sesini geçirdi içinden.
Okulun arkasında Gıyaseddin amcanın tarlasından yamaç aşağı koşarken bakkal poşetinden yapılmış uçurtmalarla rengarenk kelebekler uçuştu. Çocukluğu geçti gözlerinden… Öğretmen olarak atandığı bu şirin okulun bahçesinde geçen çocukluğu… Bahçede oynayan öğrencilerinin sesinde dalıp dalıp gitti gerilere… O zamanlar daha mı mutluydu çocuklar ne?
Okul tek katlıydı. Nazarında, vakarlı duran bir baba edasında… Sobalıydı. Muammer öğretmenin homojen ve heterojen karışımını öğretmek için sınıfta piknik tüpte yaptırdığı helvayı karıştırırken kendini, ocağı başındaki annesine benzetmişti. Yaptığı en güzel tatlı, helvaydı. Buram buram kokan o helvanın tadı, hala damağındaydı. Ders sonunda, elleriyle yaptığı helvayı hem yiyor hem de yaz Kur’an kursunda duydukları putperestlerin kendi elleriyle tapmak için yaptığı helvadan yemiş olmalarına gülüşerek nasıl da eğleniyorlardı. Çorap söküğü gibi birer birer çözüldü hatıraları çocukluk günlerinden…
Ne çok........
© Maarifin Sesi
visit website