Gelen/ek, billur bir pınardır ve naz makamının şehrâyînidir. Her ânı, “kendi gökkubbemiz altında bir bayram saati” hazzı ve safiyeti içinde idrak için, “sînesi saf olan ehl-i dilin,” yaşama sevincini her dem taze tutması, ruh akınları ile muhteşem fütuhatlar peşinde mesai sarf etmesi ve mağfiret iklimlerinde oluş sırrına erip varlığı hazmedebilmesi asaletidir. Firuze kubbeler altında serpilmiş, taçlanmış ve şahlanmış saltanattır. Gönül tahtından nasipli has bir duruştur. İrfanî dairede can gözü ile görülen âlemin küre-i arz kısmının estetikle bezenerek yaşanabilir kılınmasıdır. Medeniyet telakkisi içinde bakıldığı zaman, varlığın sürdürülebilmesi adına, hayat, onsuz olunmaz bir karardadır. Kültür unsurlarımızın cümlesi bu kıvamla berhayattır.

Geleneğin gücü sayesinde, mimarî, edebiyat, şifahî kültür, hat, süsleme sanatları, mûsıkî ve bir alt başlık olarak türküler, ilâ-âhir, mensuplarını kimlik sahibi kılan ve şahsiyetle kıyama durduran bir güzelliğin destanı olmuştur. Esasen bu naz/lı makam, hayat yolunda sabit-kadem olmak için gayret ehli olmayı amirdir ki tevarüs edilen emanetin bekası adına, söz ve ses mimarlarının birer muhafız olarak varlıkları, hâlin tatlanması, istikbâlin de bahtlanması adına sadece bir huzur kaynağıdır.

Mesele, has dairede mûsıkî ve türküler olunca, söze katılan ahenk daha bir başka olmaktadır. Çünkü sözün durağı, mûsıkî meydanının muhafızı ve türkülerin efendisi olarak bu topraktan beslenerek geleneği taşıyan ve bozkırın tezenesini yeniden ahenkle şahlandıran Mehmet Nida Tüfekçi’dir. Ancak, hizmetinin büyüklüğü karşısında, takdir hakkının sonuna kadar cömertçe tasarruf edilmesini hak eden bir üstad karşısında, “benim dert çekmeye dermanım mı var” dese de, varlık şartnamemize ait satırbaşlarının derdini çekmiş bir kolbaşı ile muhatap olmanın ağırlığı kendini hissettirmektedir. Hezâr gıpta o türkülerin efendisine ki, üslûptan nasipsizliğin bir kasırga gibi estiği noktada çile doldurmak zahmeti karşısında, kıymet, kendini bütün ağırlığı ile takdir ettirmektedir.

Çünkü, bu milletin hayatı türkülerde, türkülerin hayatı da Nida Tüfekçi’de saklıdır.

Nida Tüfekçi, “Çamlığın başında bir ince dumanı gördükçe ağlayan bir gözle” “asker yolu beklerken günü güne ekleyen” ve daha mezun vermemiş sevdanın mektebinde mezuniyeti mukadder olmayan tazelerin gönül dilinin nağmesinin ustasıdır. Kendi gök kubbemizde “sabahınan esen seher yeli ile” dile gelen bu toprağa ait bir sestir. Bozoklu Türkmen’in hayatının ifadesi olan türkülerimizi, bir irfan hazinesi olarak takdim eden kendi er meydanının baş pehlivanıdır.

Bir de resmi hâl tercemesinin tarif ettiği Nida Tüfekçi vardır ki, bu da, onu tanıma adına faydadan hâli olmayan bilgi kümesidir:

Nida Tüfekçi, nüfus kâğıdında 1929 yazmasına rağmen, kendi beyanına göre 1926’da Yozgat’ın Akdağmadeni Kazâsı’nda saza âşina bir muhitte dünyaya gelir. (Bkz. Yozgatlı Nida Tüfekçi İle Söyleşi, Bozok Dergisi, Sayı. 25, Yıl. 1996.) İlkokulu Akdağmadeni’nde okur, sonra Yozgat merkezdeki Yozgat Lisesi’nin orta bölümüne yazdırılır. Ortaokulun üçüncü sınıfını Boğazlıyan’da açılan ortaokula nakille Boğazlıyan’da ikmâl eder.

Nida Tüfekçi, Yozgat Lisesi’nin orta kısmına devam ederken Yozgatlı mahallî sanatkârlarla tanışır. Bilhassa coğrafya öğretmeni Niyazi Ülkü’den çok istifade eder. Çünkü Niyazi Ülkü, Yozgat türkülerini, bozlakları büyük bir maharetle çalıp söylemektedir. Nida Tüfekçi, bu sayede Niyazi Ülkü ve diğer mahallî sanatkârlardan mahallî mûsıkîye dair pek çok hususu erken yaşta öğrenir.

Nida Tüfekçi, bir süre sonra girdiği imtihanı kazanarak lise muadili olan Ankara Maliye Mektebi’nde tahsil görür.

Maliye Mektebi imtihanları sırasında Muzaffer Sarısözen’le tanıştırılır ve Sarısözen tarafından Yurttan Sesler programına çıkarılır. Radyoda, çocukluğundan beri bildiği ve çalıp söylediği, “Yine gördüm Elif kızın yüzünü” diye başlayan meşhur Yozgat türküsünü çığırır. Maliye Mektebi’nde iken zaman zaman Yurttan Sesler programında türküleri ile mikrofon karşısına geçer. Mektebi bitirdikten sonra, 1953’te açılan imtihanı kazanarak Yurttan Sesler Topluluğu’na dahil olur. Bağlamada “Yozgat Tavrı” denilen bir tarz ve üslûpla çalıp söylediği türkülerle meşhur olur.

TRT’deki vazifesine 1959’dan itibaren İstanbul Radyosu’nda devam eden Nida Tüfekçi, 1964’de THM’den sorumlu Türk Müziği Şube Müdürlüğü’ne, 1972’de ise TRT Müzik Dairesi THM Müdürlüğü’ne atanır. 1974’de vekâleten TRT Müzik Dairesi Başkanlığı’na getirilir. Nida Tüfekçi, İstanbul Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşu aşamasında kurucu üye olunca, 1976’da TRT’den ayrılır. Konservatuvarda yönetim kurulu üyeliği, başkan yardımcılığı, bölüm başkanlığı ve danışma birimi üyeliği gibi mühim vazifelerde bulunur. Türküler ve onu inşa eden kültür dünyasına vâkıf bir hoca olarak konservatuvarda bağlama, THM solfej, THM bilgileri ve bölge tavırları dersleri verir. 1991’de Devlet Sanatçılığı ile onurlandırılır.

Geleneğin hâkim ve hâdimi Nida Tüfekçi, geride, türküleri, yetiştirdiği talebeleri ve türkülere adanmış bir ömür bırakarak dünya misafirliğini tamamlar ve 18 Eylül 1993’de Hakk’a yürür. (Nida Tüfekçi ve hayatına dair bilgi için bkz. Bayram Bilge Tokel, Nida Tüfekçi CD Kitapçığı, TRT Arşiv Serisi 2; Bayram Bilge Tokel, Nida Tüfekçi’yi Anlamak, Yozgat Dîvânı, Sayı. 2, Eylül 2001.) “Çekip gider bir gözleri sürmeli” dense sezadır…

Nida Tüfekçi, neyi, nasıl ve niçin yaptığını bilen bir sanatçı, gerçek bir bağlama ustası ve türkülerimizin niçin yakıldığını ve çığırıldığını idrak etmiş az sayıdaki kişiden olduğu için nasıl söyleneceklerini de iyi bilen bir isimdir. İdareci, hoca, derlemeci ve icracı olarak fevkalâde titiz davranmış, yozlaşmaya karşı durmuş, geleneği yaşatmaya gayret etmiş ve bu sayede muazzam bir mirası naklederek “artık yeni şeyler söyleyecek” kabiliyette olan memleket evlâtlarına temiz bir miras bırakmıştır.

Nitekim kendisi, haklı bir ıstırabın hasılası olan bu tavrını şöyle izah eder: “Bizler halk musikisinin içinden geliyoruz. Elli yıldır bağlama çalıyorum, bağlamayı öğrenmeye çalışıyorum. Piyasalardaki halk musikisi icralarına karşılık bizler radyolardaki seviyeli bir halk musikisi icrası için yıllarca uğraştık. Birçok dernek ve cemiyette talebe yetiştirmemizin yanı sıra TRT’de de halk musikisinin bir şube olarak temsil edilmesi için uğraş verdik. Eğer Hoca Hanımla (Neriman Altındağ Tüfekçi) ben, Muzaffer Sarısözen’e yetişmeseydik halk musikisi bugünkü yerinde olmazdı… Çok sesli müzik medeniyetin gereklerindendir. Ama halk musikileri kültürel, milli bir meseledir. Ticari maksatlı çalışmaların önüne geçmeseydik bugünkünün yüz misli rezillikler yaşanırdı. Üstelik hangisinin halk müziği, hangisinin pop müziği olduğu anlaşılmadan. Zaten o dönemler, yani kırklardan sonra bizim Batı musikiciler türküleri çok seslendirip söylüyorlardı. Birde bunun aslını söyleten bir merkeze ihtiyaç vardı…” (Bkz. Bayram Bilge Tokel, Bağımıza Gazel Düştü, Ankara 2002, s.184.)

Bu beyanın üzerine, kültürde yaşanan soğumanın beraberinde kimliğin berhava edilmesi cümlenin malûmudur ve Nida Tüfekçi’nin haklılığını tasdik dahi zaittir. Bu noktanın bilhassa gözardı edilmemesi lâzımdır. Unutulmamalıdır ki, artık ciddi bir türkü külliyatı ile birlikte, geleneği bilen ve yaşatmak için gayret gösteren ehil bir erbâb-ı sanat varsa, bunda hiç şüphesiz Muzaffer Sarısözen’den alınan bayrağı daha ileri götüren dürüst ve idealist bir hoca olan Nida Tüfekçi’nin emeği vardır.

Mûsıkî tarihimizde nazlı bir sanat dalı olarak tebarüz etmiş ve milletin nağmelere sırlanmış hayatı demek olan türkülere bir ömür adayan Nida Tüfekçi’ye dair şu takdirkâr ifadeler ise bir büyük hizmetin tasdiki olması bakımından mühimdir ve bir bakıma da hükmümüzün ispatıdır: “Nida Tüfekçi birçok yönlerden halk müziğine çok şey kazandırdı. Bir defa bir tavır kazandırdı. Yozgat türkülerine o tavrı oturtan odur. Ve de o tavırla, o hançere taklidi yapıldığı takdirde, hakikaten üst üste oturan -Reşadiye örneğinde olduğu gibi- bir icra tarzı ortaya çıktı. Bunun yanı sıra iyi bir saz sanatçısı idi. İyi çalıp söyleyen bir sanatçı idi. Gustosu iyi olan, zevki üstün olan bir insandı. Sanatını, işini fevkalâde seven, dürüst, bunlardan birtakım çıkarlar sağlamayı hiç bir zaman düşünmemiş bir insandı. Halk müziğine faydaları çok büyük; repertuvara katkıları çok büyük… İşte İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşu safhasında gösterdiği fedakârlık… Ankara’da, TRT’de, Müzik Dairesi’nin kuruluşu safhasında da büyük dahli oldu. Bu ve pek çok yönlerden hizmetleri var. Halk müziğinin bugün için kurumsal kimlik kazanmasında, şahsiyetini bulmasında Nida Tüfekçi’nin rolü inkâr edilemez…” (Süleyman Şenel, Yücel Paşmakçı İle Türküler Üzerine Söyleşi, İstanbul 2009, s. 135.)

İçli, duygulu ve etkileyici sesi ile mütevazılığı elden bırakmadan büyük bir heyecan ve aşkla çığırdığı türkülerin hakkını vererek, bağlamaya hâkimiyeti sayesinde de yöre tavır ve üslûplarına dikkat ederek bilhassa Orta Anadolu türkülerini büyük bir ustalıkla tasarruf etmesi, Nida Tüfekçi’yi gelmiş geçmiş en büyük icracılardan birisi kılmıştır. Mesele budur.

Nida Tüfekçi, bağlamada Yozgat Tavrı denilen bir tarz ve üslûpla çalıp söylediği başta Sürmeli çeşitlemeleri olmak üzere, Yozgat türkülerini tozlu zaman perdesini aralayarak alıp getirenlerin en başındadır ve Yozgat Tezenesi’nin gelmiş geçmiş en büyük icracısıdır. Nida Tüfekçi, bu icracılığın kaynağını köklerinde gösterir ve şöyle söyler: “Eğer babama yetişemeseydim o tezene ölmüştü. Bir kısım dostlar, sanatçılar: ‘Canım bu Nida Tüfekçi’nin kendi özel tavrıdır.’ gibi bir şeyler söylerler, ama bu varsayımdır. Ben babamdan öğrendiğim sazı çalmaya çalıştım. Elbette ki işleklik bakımından babamdan biraz daha ileri gittim. Gerek parmak hareketleri, gerek tezene hareketleri açısından benim kişiliğimden bir şeyler katılmış olabilir. Ama Yozgat türkülerini tetkik ettiğiniz zaman o tavrın benden alınmayan türkülerde de olduğunu görürsünüz.” (Yozgatlı Nida Tüfekçi İle Söyleşi, Bozok Dergisi, Sayı. 25, Yıl. 1996.).

Onun bu sarih ve sahih beyanı, Bozok’taki mûsıkî geleneğinde bir tavrı ve türkülerdeki hâkim üslûbu, bir üstadın lisanından hiçbir acabaya mahâl bırakmadan izah etmektedir…

Türkü klasiklerini fetihler ve fatihler çağından alıp getirmiş bir üstad olan Nida Tüfekçi, milleti millet yapan değerlerin şuurunda bir sanatçı ve hoca olarak, Anadolu’yu karış karış tarayıp binden fazla derleme ile türküleri unutulmaktan kurtarmıştır. Fakat baba ocağı Yozgat için hizmeti fevkalâdedir. Başta Sürmeli çeşitlemeleri olmak üzere, Yozgat türküleri en başta onun sayesinde tevarüs edilmiştir. Meselâ: “Dersini almış da ediyor ezber, Sabahınan esen seher yeli mi, Hastane önünde incir ağacı, Ak koyun meler gelir, Ağ keçi gelmiş, Arpa buğday daneler, Asker yolu beklerim, Bir çift durna gördüm, Eğdim kavak dalını, Gam gasavet keder, Gine gördüm Elif kızı, İlenger attım bağa, Kuşburnu’yu budarlar, Şu sılayı gece geçtim, Yıldız akşamdan doğarsın, Burçak tarlası, Daş dönmüyor dönmüyor, Boğazında hakik var, Yozgat halayı…” ve daha pek çok klasik… onunla hayat bulan irfan huzmelerimizdir. Ayrıca: “Çamlığın başında tüter bir tütün, Yeşil ayna takındın mı beline, Babına da deli gönül babına, Yozgat Bozlağı Canan Eli…” sazın ve sözün büyük üstadı Nida Tüfekçi tarafından hakkedildi kulaklarımıza…

Nida Tüfekçi’nin makale ve tebliğleri de yol gösterici ve değerlidir. Eşi sanatçı Neriman Altındağ Tüfekçi ile yayımladıkları “Memleket Türküleri, İstanbul 1964,” bir baş ucu kitabıdır. Onun şu makale ve tebliğleri de mûsıkî folklorumuz için dikkate değerdir: “Halk Türküleri ve Besteleri Üzerine,” Türk Yurdu, sy. 323, İstanbul 1966, s. 21; “Uzun Havalar,” Folklora Doğru, sy. 1, İstanbul 1969, s. 22-23; “Bozlaklar,” Folklora Doğru, sy. 2, İstanbul 1969, s. 24-25; “Türkülerimiz,” Türk Halk Müziği ve Oyunları, I/2, Ankara 1982, s. 1; “Âşıklarda Müzik,” II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1983, III, 323-340; “Folklor,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, III, 775-786; “Türk Halk Müziği,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, VI, 1482-1488; “Türk Musikisi Eğitiminde Türk Sazları,” Türk Musikisinde Çağdaş Eğitim, Çağdaş İcra Sempozyumu, İstanbul 1988, s. 25-28.

Yozgat ve Bozok Yaylası, sanat değeri çok yüksek muhteşem türkülere sahiptir. Memleket evlâtları olarak bizler, çoğu türkü klasikleri arasında yer alan bu türkülere sahip olmanın tarifsiz hazzı içindeysek, bundan dolayı, ödenmesi asla ve kat’a mümkün olmayan borcumuz Nida Tüfekçi’yedir. Bu hususun unutulmaması icap eder…

Yozgat’ın türkülerine hayat veren bir hoca olan Nida Tüfekçi ile tanıyıp sevdiğimiz türkülerimiz, yine onun sazı ve sesiyle Bozok’da yankılanan bir nağme olarak kendi gök kubbemizin bir hoş sadâsı olmaya devam edecektir. Çünkü vatan ufkumuzda yankılanan türkülerin efendisi Nida Tüfekçi ve onun yolundan gidenler sayesinde, türkü geleneği her dem tazeliğini muhafaza etmektedir…

Bayram Bilge Tokel’in onu söylediği şiir hatime olsun:

Türküler Nida’sız Kaldı

Çamlığın başına bir ince duman

Gördükçe ağlardı gözü Nida’nın

Ziya’nın acısı yüreğinde dağ

Nasıl dayanırdı özü Nida’nın

Bir gün Kırşehir’de, bir gün Banaz’da

Adım adım gezdi baharda, yazda

Bizi üşütmedi karda, ayazda

Yandıkça büyüdü közü Nida’nın

Yeni kalem ile yazı yazardı

Aslı Akdağlı’ydı, gurbet gezerdi

Türküleri duruşundan sezerdi

Görünce ışırdı yüzü Nida’nın

Bu ses nerden gelir, kimdir, bilinmez

Alır gider bizi gayri gelinmez

Yüz asır geçse de yine silinmez

Bozok Yaylası’ndan izi Nida’nın

Kaynak: S. Burhanettin Kapusuzoğlu, Bozoknağme-Yozgat’a Güzelleme, İstanbul 2015, s. 159-165.

QOSHE - Bozkırın Nefesi, Türkülerin Efendisi Bir Muhafız: Nida Tüfekçi - Burhanettin Kapusuzoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bozkırın Nefesi, Türkülerin Efendisi Bir Muhafız: Nida Tüfekçi

6 13
26.12.2023

Gelen/ek, billur bir pınardır ve naz makamının şehrâyînidir. Her ânı, “kendi gökkubbemiz altında bir bayram saati” hazzı ve safiyeti içinde idrak için, “sînesi saf olan ehl-i dilin,” yaşama sevincini her dem taze tutması, ruh akınları ile muhteşem fütuhatlar peşinde mesai sarf etmesi ve mağfiret iklimlerinde oluş sırrına erip varlığı hazmedebilmesi asaletidir. Firuze kubbeler altında serpilmiş, taçlanmış ve şahlanmış saltanattır. Gönül tahtından nasipli has bir duruştur. İrfanî dairede can gözü ile görülen âlemin küre-i arz kısmının estetikle bezenerek yaşanabilir kılınmasıdır. Medeniyet telakkisi içinde bakıldığı zaman, varlığın sürdürülebilmesi adına, hayat, onsuz olunmaz bir karardadır. Kültür unsurlarımızın cümlesi bu kıvamla berhayattır.

Geleneğin gücü sayesinde, mimarî, edebiyat, şifahî kültür, hat, süsleme sanatları, mûsıkî ve bir alt başlık olarak türküler, ilâ-âhir, mensuplarını kimlik sahibi kılan ve şahsiyetle kıyama durduran bir güzelliğin destanı olmuştur. Esasen bu naz/lı makam, hayat yolunda sabit-kadem olmak için gayret ehli olmayı amirdir ki tevarüs edilen emanetin bekası adına, söz ve ses mimarlarının birer muhafız olarak varlıkları, hâlin tatlanması, istikbâlin de bahtlanması adına sadece bir huzur kaynağıdır.

Mesele, has dairede mûsıkî ve türküler olunca, söze katılan ahenk daha bir başka olmaktadır. Çünkü sözün durağı, mûsıkî meydanının muhafızı ve türkülerin efendisi olarak bu topraktan beslenerek geleneği taşıyan ve bozkırın tezenesini yeniden ahenkle şahlandıran Mehmet Nida Tüfekçi’dir. Ancak, hizmetinin büyüklüğü karşısında, takdir hakkının sonuna kadar cömertçe tasarruf edilmesini hak eden bir üstad karşısında, “benim dert çekmeye dermanım mı var” dese de, varlık şartnamemize ait satırbaşlarının derdini çekmiş bir kolbaşı ile muhatap olmanın ağırlığı kendini hissettirmektedir. Hezâr gıpta o türkülerin efendisine ki, üslûptan nasipsizliğin bir kasırga gibi estiği noktada çile doldurmak zahmeti karşısında, kıymet, kendini bütün ağırlığı ile takdir ettirmektedir.

Çünkü, bu milletin hayatı türkülerde, türkülerin hayatı da Nida Tüfekçi’de saklıdır.

Nida Tüfekçi, “Çamlığın başında bir ince dumanı gördükçe ağlayan bir gözle” “asker yolu beklerken günü güne ekleyen” ve daha mezun vermemiş sevdanın mektebinde mezuniyeti mukadder olmayan tazelerin gönül dilinin nağmesinin ustasıdır. Kendi gök kubbemizde “sabahınan esen seher yeli ile” dile gelen bu toprağa ait bir sestir. Bozoklu Türkmen’in hayatının ifadesi olan türkülerimizi, bir irfan hazinesi olarak takdim eden kendi er meydanının baş pehlivanıdır.

Bir de resmi hâl tercemesinin tarif ettiği Nida Tüfekçi vardır ki, bu da, onu tanıma adına faydadan hâli olmayan bilgi kümesidir:

Nida Tüfekçi, nüfus kâğıdında 1929 yazmasına rağmen, kendi beyanına göre 1926’da Yozgat’ın Akdağmadeni Kazâsı’nda saza âşina bir muhitte dünyaya gelir. (Bkz. Yozgatlı Nida Tüfekçi İle Söyleşi, Bozok Dergisi, Sayı. 25, Yıl. 1996.) İlkokulu Akdağmadeni’nde okur, sonra Yozgat merkezdeki Yozgat Lisesi’nin orta bölümüne yazdırılır. Ortaokulun üçüncü sınıfını Boğazlıyan’da açılan ortaokula nakille Boğazlıyan’da ikmâl eder.

Nida Tüfekçi, Yozgat Lisesi’nin orta kısmına devam ederken Yozgatlı mahallî sanatkârlarla tanışır. Bilhassa coğrafya öğretmeni Niyazi Ülkü’den çok istifade eder. Çünkü Niyazi Ülkü, Yozgat türkülerini, bozlakları büyük bir maharetle çalıp söylemektedir. Nida Tüfekçi, bu sayede Niyazi Ülkü ve diğer mahallî sanatkârlardan mahallî mûsıkîye dair pek çok hususu erken yaşta öğrenir.

Nida Tüfekçi, bir süre sonra girdiği imtihanı kazanarak lise muadili olan Ankara Maliye Mektebi’nde tahsil görür.

Maliye Mektebi imtihanları sırasında Muzaffer Sarısözen’le tanıştırılır ve Sarısözen tarafından Yurttan Sesler programına çıkarılır. Radyoda, çocukluğundan beri bildiği ve çalıp söylediği, “Yine gördüm Elif kızın yüzünü” diye başlayan meşhur Yozgat türküsünü çığırır. Maliye Mektebi’nde iken zaman zaman Yurttan Sesler programında türküleri ile mikrofon karşısına geçer. Mektebi bitirdikten sonra, 1953’te açılan imtihanı kazanarak Yurttan Sesler Topluluğu’na dahil olur. Bağlamada “Yozgat Tavrı” denilen bir tarz ve üslûpla çalıp söylediği türkülerle meşhur olur.

TRT’deki vazifesine 1959’dan itibaren İstanbul Radyosu’nda devam eden Nida Tüfekçi, 1964’de THM’den sorumlu Türk Müziği Şube Müdürlüğü’ne, 1972’de ise TRT Müzik Dairesi THM Müdürlüğü’ne atanır. 1974’de vekâleten TRT Müzik Dairesi Başkanlığı’na getirilir. Nida Tüfekçi, İstanbul Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşu aşamasında........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play