Kendi vebalini Allah’a yükleyip kaçmak var mı?
Neredeyse bütün Müslümanlar olarak çok tuhaf ama aynı zamanda sakat bir din anlayışıyla malul durumdayız. Ne zaman başımız sıkışsa, Allah’ın verdiği akıl ve iradeyi kullanarak ekonomide, hukukta, eğitimde ve bütün alanlarda iyi işler yapmak yerine, her şeyi içinden çıkılmaz hale getiriyoruz, sonra da kendi vebalimizi Allah’a yükleyip din yerine uydurduğumuz hurafelerle hem kendimizi hem de ahaliyi kandırma yolunu seçiyoruz.
İşte tam da şimdi akılsızlığımız yüzünden başımıza gelen sefalet günlerini yaşıyoruz. Ekonominin kurallarına uymadığımız için ülkeyi fukaralığa mahkum ediyoruz ama kendi vebalimizi “Nas”a havale edip kenara çekiliyoruz. Bu da yeterli olmazsa, “zamları Allah yaptırıyor” diyerek bütün sorumluluğu Allah’a yüklüyoruz.
Hepimizin güvenliğini, hakkını-hukukunu korumakla görevli “bağımsız ve tarafsız” olması gereken yargıyı siyasallaştırıp adalete güveni yok ediyoruz, yani Kur’an’ın “adaletle hükmedin” emrini yok sayıyoruz. Ama bir taraftan da gerek yönetim makamında olanlar gerekse yüksek yargının temsilcisi olanlar, Kur’an ayetlerini okuyarak ‘adalet’ nutukları atmayı pek seviyor. Ama gerçekler acıtıcı, nitekim ASAL araştırmanın son anketine göre, toplumda yargıya güven sadece 1.4 düzeyinde.
Mesela Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya İbrahim Suresi 42’inci ayete atıf yaparak diyor ki: “Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı (korkuyla donup kalacağı) bir güne erteliyor” denilmektedir. İnanıyoruz ki “zulm ile abad olanın ahiri berbad olacaktır.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha........
© Karar
visit website