menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne de Türkistan (4)

14 1
03.10.2024

Mustafa Kemal ve arkadaşları sadece Kurtuluş Savaşını kazanmakla kalmadılar.

Yüzyıl önce II. Mahmut’un başlattığı ve I. Dünya savaşı esnasında bile devam etmiş olan Modernleşme/Batılaşma reformlarını çok radikal bir içerik ve görülmemiş bir hızla tamamlamaya ve uygulamaya çalıştılar.

Mustafa Kemal, reformların/devrimlerin özüne değil, hızına itiraz eden arkadaşlarını bile dinlemedi ve bazılarını yönetimden uzaklaştırdı.

Böylece, Mustafa Kemal’in tasavvur dünyasındaki reform/modernleşme/batılılaşma süreci, yüzyıl süren bir dönemin sonunda düzenleme ve kanunlarla ikmal edilmiş oldu.

Düzenleme ve kanunlarla altyapısı tamamlanan reform/modernleşme/batılılaşma hareketinin yeni hedefi de “muasır medeniyetler seviyesine yükselmek” olarak belirlendi.

Osmanlı askeri ve sivil bürokratları, kamusal görevlerine ilaveten, aynı zamanda üç kıtada hüküm süren bir ülkenin doğal aydın sınıfını da temsil ediyorlardı.

Şu ya da bu sebepten ötürü Birinci Dünya Savaşının “Düşman” devletleri, Yunanistan’ı, Türkiye karşısında yalnız bırakarak bir bakıma yenilmesini kabullendikleri görüyorlardı.

Lozan’a ve yapılan bütün reformlara rağmen Mustafa Kemal ve arkadaşları ülkenin bekasını hala tehlikede görüyorlardı.

Avrupalıların tarih anlayışı ve din tarafından şekillendirilmiş bilinçaltı Türkiye’ye yönelik bir saldırıyı çok kolay gerekçelendirebilirdi.

Avrupalıların ortak görüşünü oluşturan en az üç tehlikeli fikir akımı vardı.

Birinci tehlike, Milletleri, uygarlaşma seviyelerine göre sınıflandırma fikriydi. Bu sınıflandırma 1) barbar avcı toplayıcılar 2) savaşçı göçmenler 3) gelişmemiş tarım toplumları ve 4) uygar toplumlar olarak yapılıyordu.

Adam Smith’ten mülhem ve onlarca versiyonu bulunan bu görüşlere göre Türklerin gelişmişlik seviyesi göçebe ve tarım toplumu seviyesinde olduğu için “Uygar Toplumların” Türklere, “destek ve müdahalesi” bir sürpriz sayılmazdı.

Bu sınıflandırmanın ima ettiği tehditler yetmiyormuş gibi “ırk esasına dayalı” milletler sınıflandırması fikri de her geçen gün gelişiyor ve kabul görüyordu. Bu anlayış Türkleri, sarı ırka mensup mongoloid bir millet olarak görüyordu.

Hem göçebe ve tarım toplumu hem de sarı ırka mensup olma ithamları, Türkiye’ye her tür müdahaleyi meşrulaştırma işlevi görebilirdi.

Estetik alandakiler dâhil Türkiye’deki reform ve modernleşme uygulamalarının çoğu Türkleri, medeni milletlerle eşit yani beyaz ırka mensup ve uygar bir toplum gösterme amacı taşıyordu.
Atatürk beyaz ırka mensubiyeti ispatlamak için, Afet........

© Karar


Get it on Google Play