Anadolu irfanı ve Nuri Bilge Ceylan’ın 'Bir Zamanlar Anadolu’da' filmi
Çok tekrarlanan bir sözdür ‘Anadolu irfanı’… Anadolu insanının kendine has idrak tarzı denebilir kısaca. Nedir, nasıl elde edilir? Soyuttur. Ariflikle tanımlanır genelde. Arif olan anlar derler. Okur-yazarlıkla, eğitimle edinilen ‘bilgi’ ve ‘görgü’ değildir kastedilen. Bir tür ‘iç görü’ olsa gerek!
Aziz dostum İbrahim Kiras, cumartesi günü “Anadolu irfanı diye bir şey yok mu?” diye yazınca yine aklıma düştü. Bu konu beni daima kışkırtmıştır; çünkü ‘Anadolu irfanı’ sözü, dirseklerini ilim masasında çürütmüş münevverlerin karşısına zaman zaman, bir kutsiyete de büründürülerek çıkarılıyor. Kimileri ‘Anadolu irfanı’ söylemiyle bilime yıllarını veren, birçok esere imza atan aydınları, onların emeklerini küçümsüyor, hatta daha da ileri giderek bu irfanın daha gerçekçi, daha makbul olduğunu savunuyorlar.
Önce şunları söyleyeyim ki bir yanlış anlama olmasın. Elbette, bilmek bulmak değildir, elbette “aramakla bulunmaz”; ancak “bulanlar arayanlardır”… Yani bulmak için ‘aramak’ gerek, çaba gerek, sadece ‘iç görü’yle olmaz. Hem âriflik bir ‘hâl’dir ve bu hâl, uzun çileli bir sürecin, terbiyenin, eğitimin ürünüdür, daha derin bir kavrayış gücüdür, bilmenin bir üst seviyesidir. Hâsılı bahşedilen, verilmiş bir ‘öz’ değildir, uzun bir terbiye ve emek sonucu, genelde gelenek ve görenek vasıtasıyla ulaşılan bir idrak ve davranış tarzıdır. Bu nedenle ‘Anadolu’ya bahşedilmiş bir irfan’ yoktur, sadece Anadolu’ya ‘verilmiş’ bir........
© Karar
visit website