Yeniden Üniversiteli Oldum
Bazı coğrafyalara uzaktan bakınca insanların dindarlığı ve dindara bakışı pek anlaşılmaz. Onu orada bir müddet yaşayanlar daha iyi bilebilir. Dindarlık ölçütünü sadece bazı ritüellere indirgemek ve ön kabullere göre ifade etmek de doğru olmasa gerektir. Bu açıdan bakıldığında Adana ve Mersin sessiz dindarlığın somut bir örneğidir. Sesi fazla çıkan birkaç çığırtkanla şehirlerimiz hakkında aceleci yargıya varmamak gerekir.
İlk atamam Adana-Ceyhan’a yapıldığında üzülmüş, “Keşke Osmaniye olsaydı!” diye hayıflanmıştım. Şairin dediği gibi; “Harabat ehlini hor görme zâkir, definelere malik viraneler var.” Adana’da, Ceyhan’da, Mersin’de nice güzel insanlar tanıdım. Teberrüken birkaçından bahsetmek isterim.
Adana’da yaşamayanlar Adana’nın insan hazinelerini bilemezler. Çoğu kimsenin istişare ettiği örnek iş insanı, anlaşmazlıkların doğal hakemi; Bekir Küçükoğlu (1926-2003) bunlardan biridir. Ceyhan’da yaşamayanlar da, infak etmekten korkmayan; Musa Bolhocalı’yı (1926-2006), dindar memurların hamisi; Mehmet Işık’ı (1946-2016), yazma ve tebessüm ustası; Ali Esen’i (1945-…) bilemezler. Kim bilir daha nice bizim de bilmediğimiz defineler vardır.
Yedi yıllık çalışma hayatı sonrasında, zorunlu hizmet vesilesiyle Ceyhan’dan ayrılmam bir hayli zor oldu. Ceyhan bizi, biz de Ceyhan’ı sevmiştik. Çok güzel dostluklarımız olmuştu. Halkın, dindarlara ve “hoca” diye tanınan insanlara saygılarını unutamam.
Ceyhan’a gelişimdeki endişeleri Mersin’e gelirken de yaşadım. Ne var ki dört yılın sonunda buradan da ayrılışımız zor oldu. Çok güzel, hasbi dostlar edindim, arkadaşlar tanıdım. Hacı Mustafa Mehri (1956-2013) abi de o dostlardan biriydi. Mustafa abi mütevazı bir erendi. Son telefon görüşmemizden sonra yaşadığı gibi sessizce sonsuzluğa yol aldı.
Mersin’de çok okul müdürü vardı ama Mersinlinin gözünde “İmam Hatip Lisesi Müdürü” dendi mi, onun ayrı bir yeri vardı. Millî Eğitim Bakanı yetkisiyle, asaleten atanan bazı müdürler vardı. O müdürlerden biri de bendim. Bir sendikanın itiraz etmesi sonucunda birçok arkadaşın asaleten ataması iptal edildi. Haklarında dava açılmayan iki istisnadan biri de bendim. Bu, şahsımdan çok İmam Hatip Lisesi’ne ve dinimize bir hürmetin neticesiydi. Mersinli dostlar, görevimden ayrılış sürecinde azıcık hizmet ve gayretlerimizi gözlerinde büyüterek hak ettiğimin çok ötesinde uğurlama merasimleri yaptılar. Bu merasimlerden birine iştirak eden dönemin milletvekillerinden rahmetli Prof. Dr. Nebi Bozkurt (1950-2017) da kısa bir konuşma yapmıştı. Özetle: “Yıldırım Hoca, sen üniversiteye Öğrenci İşleri Daire Başkanı olarak gidiyorsun ama senin İmam Hatip Lisesindeki çalışmaların, orada yapacağın muhtemel hizmetlerden çok daha önemli ve kıymetli” demişti. Ne var ki ok yaydan çıkmıştı bir kere… Ağrı’da içecek suyumuz varsa hiçbir neden buna engel olamazdı.
5 Haziran’da yapılacak olan mezunlar (pilav) gününde de benim için plaket takdimi ve konuşma yapmamın planlandığını bildiğim için, duygusallığıma prim vermemek kastıyla 4 Haziran’da yola çıktım. Yolculuk esnasında arkadaşları arayıp mazeret beyanımı ilettim.
6 Haziran 2011’de Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde Öğrenci İşleri Daire Başkanı olarak görevime başladım ve yeniden üniversiteli oldum.
Annemin anneannesi Ağrı’nın Tutak ilçesinde doğup büyümüş. Sonra da Ahlat’a gelin gitmiş. Anneannemden Ağrı’yı, Tutak’ı, Ahlat’ı birçok defa dinlemiştim, merak ederdim. Nihayet Ağrı’daydım. İlk işim Tutak’a gitmek ve dayılarımı bulmak oldu. Bu arada Ağrı........
© İnsaniyet
visit website