Kendi mahallesinde eroinman bir dahi…
"Evrendeki en büyük gösteri, sen aklını keşfettiğin an başlar."
"İnsanlar düşündüklerinden daha ahlâklı ve hayal edebileceklerinden daha ahlâksızdır."
"En derin anlam taşıyan rüyalar, çoğu kez en çılgın görünenlerdir."
"Sağlıklı veya hastalıklı hiç fark etmez; konu cinsellik olunca, hepimiz sadece birer ikiyüzlüyüz".
"Medeniyet ilk kez birisinin muhatabına mızrak fırlatmak yerine, hakaret etmesiyle kurulmuştur."
"Din, toplumsal obsesyonlarımız, obsesyonlarımız ise bireysel dinimizdir."
Tüm bu sözler, ona ait;
Evrensel değer olarak kabul gören entelektüel bir şahsiyet;
Yaşadığı zaman diliminde belli kesimler tarafından da sevilmeyen bir sapkın...
20'nci yüzyılın en ünlü ve en başarılı akademisyenlerinden...
Aynı zamanda bir eroin bağımlısı;
Sokak aralarında dahi herkesin bakışlarını üzerine çeken çağının adeta starı...
Evet, tam da tahmin ettiğiniz kişi; çoğumuzun ismini duyarken teorilerini sapkınlıkla bağdaştırdığı Sigmund Freud'un ta kendisi…
Küçücük yaşta, annemize ruhumuzda yeşerttiğimiz aşk ötesi duygularla, babamıza nefret beslediğimizi;
"Anal dönem" diye nitelediği zamanın kötü geçmesi sonucu temizlik hastalığına yakalandığımızı;
Ve bu nedenle hayatımızı cimri, tutumlu bir şekilde idame ettiğimizi;
Rüyamızda gördüğümüz renkli topların, memeleri sembolize ettiğini;
"Oral dönemi" çarpık atlattığımız için sigara bağımlılığına yenik düştüğümüzü;
Fallik dönemde kız çocuklarının kendilerinde penis olmadığını fark edince, suçluluk ve yetersizlik hislerine kapıldığını;
Erkek çocuğun rol model olarak annesine benzeyen bir eş seçtiğini;
Rüyaları, arzularımızın bir nevi tatmin yeri olduğunu;
Zihinsel süreçler ile erotik bağların var olduğunu;
Ve cinselleştirilmiş dürtü enerjisi ile libidonun tanımını yapan zat diye geçebilir, geçiştirebiliriz...
Teorilerini saçma sapkın da görebiliriz...
Lakin Sigmund Freud'un yaşadığımız içsel dünyayı dönüştürdüğü, bilinçaltı dünyamızın kapılarını araladığı gerçeğini de değiştiremeyiz.
Onun bilinen yönlerinden, teorilerinden ziyade, bilinmeyen yönleri daha dikkat çekici olmuştur.
Kendisi hakkında az bilinen çarpıcı konulara da değinmek elzem…
1850'lerde doğan Freud, yaşamının çoğunu Avusturya'nın Viyana şehrinde geçirir.
Pamuk tüccarı olan babasının yetersizliklerinden dolayı Almanya'ya, oradan da Viyana'ya taşınırlar. 4 yaşında ayak bastığı Viyana'da 80 yıl yaşar.
Annesi Freud için adeta bir idoldür. "Oedipus kompleksi" teorisinin mimarı kuşkusuz annesidir.
Freud ise annesine karşı sevgi dolu ve tutkulu bir bağlılık içindedir.
Babasına karşı, kızgın, öfkelidir ve hatta küçük yaşlarda onu yetersiz görüp kıskanır.
Bu duruma kayıtsız kalmayan annesi ise, ilk çocuğu olan Freud'a çok anlam yükler.
İkisi üvey olmak üzere, Freud'un 8 kardeşi vardır. Fakat, öz kardeşleriyle dahi sağlıklı ilişkileri olmamıştır.
Kardeşleri doğdukça öfke ve kıskançlık nöbetleri geçirir.
Hayatı boyunca kendine güvenli, başarıya aç, şöhret hayalleriyle yaşayan; başarma azmiyle büyümesinin arkasında kesinlikle annesinin ona karşı olumlu tavırları yatar.
Bir sohbetinde, annesi için şunları söyler:
Annesinin tartışmasız gözdesi olan bir adam, hayatı boyunca bir fethetme duygusu, bir başarılı olma........© Independent Türkçe
visit website