Aşkın ötesi: Gönüllü tutsaklık ya da zorunlu esaret
Halüsinasyonlar doyurulmayı bekleyen gereksinimlerde hayat bulur; susuzluk suyu nasıl hayal ediyorsa, aşk da ideal olanı hayal eder…
Var olduğu her şeyde yansımasını görmek, kayıtsız-şartsız, nedensiz ya da koşulsuz güvenmek; belki bencil olmak, ölesiye özlemek, iliklerine kadar hissetmek, delicesine bağlanmak, tutkuyla arzulamak, tutsak bir bağımlılık hâli, onsuz olamamak, yokluğunda cehennemi yaşamak...
Ne çok şey söylenir daha değil mi?
O ruh hâli ki yakınlaştıkça yakan, uzaklaştıkça donduran, etrafında pervane olmuş bir ateşin araftaki hali gibi…
Bazı sözcükler, kimi kelimeler kulakta çınlayan sesin çok ötesinde yaşanır.
Kelimelerin anlamı aynı olsa da yaşanılan duygunun yoğunluğu kişiden kişiye değişir.
Yaşamadan kavrayamayacağımız, ayaklarımızı yerden kesen yolculuğa başlamadan farkına varamadığımız; gerçek ötesi o duygular…
Ama hiç kuşkusuz edebiyattan resme, mistik inançlardan tabiata kadar hiçbir duygu bu kadar hayati, bir o kadar da kokutucu olmamıştır. AŞK gibi...
Tanrıya, kişiye, değerlere tutkuyla bağlanmanın adı olan o aşka…
Aşk, köken olarak sarmaşıktan gelir. Sarmaşık bir ağacı dıştan sarar, yemyeşil gösterir ama içten içe kurutur.
Çınarlar, nice selvi boylu ağaçları içten sarartmış, içten kurutmuştur, dışı yeşil görünse de…
Aşk gerçekten hastalık mı, yoksa gerçek bir duygu mu?
"Neden daha çok ergen veya genç yaş krizleriyle özdeşleşir?"
"Neden âşık olunca kalp adeta ritim bozukluğuna uğrar?"
"Aşk ve cinsel haz birbirinden ayrı mı, yoksa aynı mı?"
Aşka dair o kadar çok parametre var ki...
İnsanın sevmesi, sevilebilmesi çok kıymetli bir yetenektir.
İnsanın kendisini eksik hissedip kendisini tamamlaması, bir insanla ortak birtakım hayaller ve hedefler kurabilmesi; sağlam bir beceri ve kapasite gerektirir.
Yeri ve zamanı geldiğinde ayrılabilmek de kapasitenin bir verisidir.
Kapasite ve beceri sadece beraber ya da ayrıyken de yetmeyebilir.
Aynı zamanda ayrılırken başka insanlarla hayatı idame edebileceğimiz sağlıklı bir düşünme becerisi de gerektirir.
Haruki Murakami söyleminde ne kadar haklı;
Kim âşık olmuşsa, kendisinin eksik parçalarını arıyordur. Bu tıpkı, uzun zamandır görmediğin birinin odasına girdiğinde bulduğun anılar gibidir.
Yaşamdaki en zirve dinamiklerin başatı kuşkusuz aşkın kendisidir. İnsana, doğaya, tanrıya…
Egolarımız, hırslarımız, ütopyalarımız ve hayatımızın merkezinde sadece var olmasını istediğimiz o kişi, o aşk...
Aşkın insan üzerindeki etkisinin de birçok sebebi var elbette; sevginin verdiği........
© Independent Türkçe
visit website